Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » "Karşılaştığımız kahramanları bulmaya çalışıyoruz"

"Karşılaştığımız kahramanları bulmaya çalışıyoruz"

"Karşılaştığımız kahramanları bulmaya çalışıyoruz"24 Temmuz 2019 - 09:07
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin çalışmalarıyla ortaya çıkan @instadocumentaries projesi Türkiye'de ilklerden biri olmayı başardı. Instagram üzerinden farklı konularda bir dakikalık belgeseller yayınlayan grubun üyeleri ve çalışmanın başındaki isim olan hocaları Alper Kırklar, İhsan Dindar'a proje hakkındaki detayları anlattı.

İhsan Dindar - İstanbul

 

Instagram’daki @instadocumantaries hesabınızda  59 saniyelik belgeseller yayınlıyorsunuz. Bu aslında pek de karşılaşmadığımız bir şey. Bu projeye ortaya nasıl çıktı?

Alper Kırklar: İletişim Fakültemiz’deki öğrenciler için C-Lab dediğimiz bir modülümüz var. Bu derste hocalar öğrencilerine farklı projeler önermekte.  Her hocayı da on öğrenci seçip o proje üzerine çalışabiliyor. Bu da aslında benim bulduğum bir şey değil @sixtysecondsdoc diye bir Instagram hesabı vardı. Amerika’da gerçekleştirilen bir proje. Ben de bunu “Türkiye’de yapabilir miyiz?” diye düşündüm. Başlangıçta bir korkum vardı aslında. Kısa belgesel çok zor bir iş. Çok kısa bir süre içerisinde bir hikâye anlatmanı gerekiyor. Biz de bir dakikada nasıl bir şey üretebiliriz diye düşündük. Aslında tüm arkadaşlarımızla beraber öğrendik de diyebilirim. İlk projelerde çekimler yenilendi.  Sonrasında biz kendi dilimizi bulmaya çalıştık. Instagram pek çok şeyin dilini de değiştirdi tabii ki. Örneğin fotoğraf geçmişi anlatır. Instagram ise bunu alt-üst etti. Şimdiyi anlatıyor. Hatta geçmişi ifade etmek için #tbt ya da #tb hashtagi kullanılıyor. Dolayısıyla bu belgeselin de dilini değiştirecek bir şey olacak diye düşünüyorum. Anlatılar yavaş yavaş başka bir şeye dönüşecek. Bundan yıllar önce Amarikan Yazarlar Derneği’nde bir yazarın konuşması vardı; “Kalın kitaplar yazmayın çünkü artıktwitter’da 140 karakterle insanlar bir şey anlatıyor” demişti.

 

Günümüzde dikkat çekici bir biçimde romanların sayfa sayısının azaldığını görüyoruz. Birkaç auteur yönetmenin dışında filmlerin de süresi kısaldı. Siz bu değişen dil hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu sizi korkutan bir şey mi? Yoksa oyunu yeni kuralına göre mi oynayacaksınız? Ek olarak bunu yaparken “1 dakikalık belgesel mi olur?” diyenlerle karşılaştınız mı?

Alper Kırklar: Dolaylı yönden de eleştiri geldi buna, doğrudan söyleyenler de oldu. Evet, haklılar ama jüride de bunun bir konuşması geçmişti aramızda. Marshall Mcluhan haklıymış. “Araç mesajın kendisidir”. Dolayısıyla televizyonda yaptığınız belgeselin anlatabilecekleri sınırlı. Televizyonda tartışma yaratacak şeyleri pek üretemezsiniz çünkü dili buna uygun değildir. Televizyon daha çok “infotainmet” dediğimiz bilgi ve eğlenceyi bir arada sunar. Festival belgeseli yapacağınız zaman da televizyon diliyle yapamazsınız. Dolayısıyla da bizim burada yapabileceklerimiz çok sınırlı. Yani biz burada herhangi bir toplumsal yarayla ilgili bir şey yapamayız bir dakikalık bir sürede. Hem o toplumsal yarayı hafife almış oluruz öyle bir şey yaparsak hem de etik olarak sanatçı sorumluluğunu yerine getiremeyiz.  Dolayısıyla biz burada sadece bir noktaya işaret ediyoruz.  Burada aslında her gün karşılaştığımız kahramanları bulmaya çalışıyoruz.

 

Derin konular için bu bahsettiğiniz bir dakikalık süre belki çok kısa olabilir ama televizyonun da festivalin de başka bir takım kısıtlayıcılıkları var. Ama Instagram’a baktığımızda bu noktada çok daha açık bir platform. Siz bunu daha fazla nasıl kullanmayı düşünüyorsunuz?

Alper Kırklar: Biz bunu aslında İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin bir markası olarak düşünüyoruz. Fakülte olarak başka pek çok projemiz var. Amacımız klasik bir eğitim vermek değil de hayatla bağı kopmamış bir eğitimi amaçlıyoruz.  Bu yolda pek çok şey öğrendik. Yeniliklere açığız. Bunun üzerinden sosyal medyayı her şeyin çok çabuk tüketildiği bir mecra olmaktan çıkarıp bir hafıza olarak da kullanabileceğimizi düşünebiliriz.

 

Biraz projeler üzerinden gitmek istiyorum. Bu süreçte reddettiğiniz projeler oldu mu? Olduysa şayet bunun sebebi neydi?

Alper Kırklar: Var, evet. Genelde teknik yetersizliklerden ötürü oldu. Mekânla ilgili sorunlar olabiliyor. Örneğin açık havada çekim yapılması planlanırken o gün hava kapalı olabiliyordu. Sesle ilgili sorunlar nedeniyle birkaç kez röportajı tekrar edenler oldu.

 

Şimdi biraz da bu projede katkısı olan genç belgeselcilere soru sormak istiyorum. Çektiğiniz belgeselin konusunu seçme nedenleriniz ve bu süreçte karşılaştığınız zorlukları sizden öğrenebilir miyiz?

Selvinaz Güven: Proje tabii en başında bir araştırma süreci gerektiriyordu. Konu veya kişi hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyordu. Belgeselde yer alacak kişilerle ön görüşme yaptık. Çünkü pek çoğu projemiz hakkında fikir sahibi değildi. Çekimlerde bir takım dezavantajlar yaşadık. Sohbet uzayınca elimizdeki kayıt süresi artıyordu. Halbuki videoda süremiz bir dakika. Elimizde de mutlaka sormamız gereken bir takım kalıp sorular vardı.

İbrahim Murat Göver:  Kendi başıma bir proje yapmak istiyordum.  Genel işleyiş zaten Selvi’nin anlattığı gibiydi. Konularımı seçerken merak ettiğim şeyleri seçtim.  Bir bağlama ustası ya da dublörü merak ediyordum.  Bağlama ustası belgeselimde kırk dakikalık bir görüntü vardı elimde.  Belgeselini çektiğim kişiyle derin bir sohbete girince sonuç böyle oldu. Yeni bir mezun olarak ben projede bundan sonraki süreçte de yer almak istiyorum.

Ali Genç: Bu proje ortaya çıkmadan önce ben de diğer arkadaşlarım gibi kısa film çekmek istiyordum. Başlangıçta “bir dakikada belgesel olur mu?” diye kendi içimde sorguladım. Oluyormuş gerçekten, onu fark ettik. Bizin şansımız dünyada az benzeri olan bir şeyi hayata geçirmekti. Spor medyasıyla ilgili biriyim. Banu Yelkovan ile bir tanışıklığım vardı. Türkiye’deki ilk kadın spor yorumcularından biri kendisi. Bu yüzden onun belgeselini yapmak istedim. O da kırmadı beni. Bir diğer belgeselimde Kore Gazisi dedemi konu edindim.

Buse Demirci: Ben aslında böyle bir şey yapmayı istiyordum. Projeyi duyunca da heyecanlandım. Bir takım sıkıntılar yaşadım elbette. Bazılarını iki sefer çekmek zorunda kaldım. Kırk dakika süren röportajım oldu.

Batuhan Emrem:  Benim buradaki motivasyonum şuydu: “Yurt dışında var biizde neden bu tip işler yok?” Farklı işler farklı hikâyeler bulalım istedim. Her insan farklı bir öyküye sahip. Onu bir dakikaya sığdırmak zorundayız. O hikayeleri dinledikçe daha fazla motive oldum. C-Lab’de yaptığımız işin belgesele amiyane tabiriyle bir hakaret olup olmadığını çok tartıştık. Sonuç olarak amacımız bir merak uyandırmaktı. Bu açıdan bakıldığında ortaya çıkan işleri çok yararlı görüyorum.

Yağmur Tezbora:  Proje sürecinde Alper hocaya en çok dert çektiren bendim diye düşünüyorum. Medya öğrencisiyim. Kamera ve montaj programlarını kullanmasını bilmiyordum. Onun sayesinde bu sorunların üstesinden geldim. Bir belgeseli bir dakikaya sığdırmak ve bilgi vermek bence çok güzel bir şey. Bir ressam ve çizgi roman sanatçısı üzerine belgesel yaptım.

Ömer Faruk Canat: Alper hoca yaptığımız işlere tecrübesini kattı. Projeye başlamadan önce kara kara düşünüyordum. Ben normalde Instagram’ı çok kullanan biri değilim. Bu yüzden başlangıçta bu işe biraz soğuk yaklaştım. “Belgesel dediğimiz şeyi bir dakikaya nasıl indirebilirsiniz?” diye düşünüyordum. Üstesinden gelemeyeceğimizi düşünüyordum. Sonrasında kendime döndüm. Bahçeşehir’de oturan biri olarak her gün okula geliş gidişim aklıma geldi. Bu yolculukta karşılaştığım insanlar neler yapıyordu. Boyun fıtığı olmuşçasına herkes ellerindeki telefona bakıyordu. Sonrasında “neden belgeseli bu insanlara göstermeyelim ki” dedim ve işe koyuldum. Sedef ustası Hüsamettin amca ve rasta yapan kız belgesellerini çektim.Onun dışında cam küre koleksiyonu yapan birinin belgeselini de yaptım. Güzel bir tecrübe oldu. Mezuniyetimden sonra da konu buldukça bu projede yer almaya devam edeceğim.

 

ihsan.dindar@milliyet.com.tr