Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Özel hayatınız işinize ihanet ediyor mu?

Özel hayatınız işinize ihanet ediyor mu?

Özel hayatınız işinize ihanet ediyor mu?06 Şubat 2022 - 10:02
Son çalışması “Year of Love”da evliliğin bir “Endüstriyel mutluluk kompleksi” olduğunu söyleyen Jenny Hval aklımıza düşürdü: “Özel hayatımda yaptıklarım işime ve sesime ihanet ediyor mu?”

Seyhan Akıncı

 

Bir evlilik teklifine şahit olduğunuzda muhtemelen en son hissedeceğiniz şey ihanet olur! Ama hangi imgenin kimde nasıl bir uyanışa sebep olacağını asla bilemeyiz. Norveçli müzisyen ve yazar Jenny Hval, konserinde edilen evlilik teklifini romantik sözcüklerle bezemek şöyle dursun bunu tam manasıyla “rahatsız edici” bulmuş. Birkaç yıl önce gerçekleşen bu konserdeki “mutlu son” Hval’ı öylesine etkilemiş ki sanatçı martta çıkacak “Classic Object” albümünden yayınladığı teklisi “Year of Love”da sorgulamalarını dinleyicilerle paylaşıyor. Kendi de evli olan sanatçı bu durumu “Ataerkil düzenle anlaşma” olarak betimliyor şarkıda. Hval’in “Year of Love”da cevap aradığı “Özel hayatımda yaptıklarım işime ve sesime ihanet ediyor mu?” sorusu bizim de zihnimizi meşgul etti. Ve biz de kültür sanat dünyasında isimlere sorduk. 

 

Ebru Nihan Celkan: "İhanet ettiğim bir zaman olmadı”

 

Çoğunlukla kendimden yola çıkarak yazmaya, yönetmeye özen gösteriyorum. Sanırım özel hayatımla yazdığım oyunlara ya da yönettiğim oyunlara ihanet ettiğim bir zaman olmadı. Diğer taraftan dönüşüyorum, mutlak inançlarımı sorguluyorum, önyargılarımı yıkmaya çalışıyorum, dünyayı olduğum gibi değil olduğu gibi görmeye uğraşıyorum. Sanırım bu nedenle beş, altı yıl önce yazdığım oyuna ya da yönettiğim oyunlara bugünden baktığımda farklı ele almayı tercih edeceğim noktaları fark ediyorum.

 

Kalben: “Özgürleştiren sorular arıyorum”

 

İnsanlığıma dair tüm his ve hâlleri geldikleri, dönüştürdükleri ve etkiledikleri varlıklarıyla kabul edip anlama çabasındayım. Zihinsel bir özel alanım var ve oraya aşk, evlilik, inanç sistemleri, diller, kimlikler dokunmasın diye kendimce yöntemler keşfediyor ve insanlığın biriktirdiği kadim bilgilerden faydalanmaya çalışıyorum. Sanat bana hep bir yol gösterici ve eş oldu. İnsanlarla aramdaki bağlarla çok başka bağlar da var sanatsal üretimlerle aramda bana ait olmalarından bağımsız olarak. Özgürlüğü kısıtlayan sorular değil, özgürleştiren sorular arıyorum. Bu, bir seçim.

 

Gaye Boralıoğlu: “Özel hayat bazen kişinin kendinden bile korunmalı”

 

Özel hayatım konusunda ben epeyce cimri biriyim. Edebiyatıma bile doğrudan yansımaz ancak çok derinlerden bir yerden sızar. Özel hayat diye nitelendirdiğimiz alan, insan varlığının cevheridir, korunması gerekir; bazen kişinin kendisinden bile.

 

Turgay Fişekçi: "Hayatı başka, sanatı başka bir insan olmadım”

 

Şiir yazan biri olarak her zaman ustalarımın hayatlarına ilgi duydum. Olgunlaşmak için kırk yıl sırtında odun taşıyan Yunus Emre, “Kimseden saklamaya, gizlemeye gerek görmeyiz, hayatımız berrak bir su gibidir, onu merak edenler üstüne eğilirlerse dibini görebilirler” diyen Nâzım Hikmet ve bütün Çağdaş Türk Şiiri, sanatta da hayatta da kılavuzum oldu. Dolayısıyla hayatı başka, sanatı başka bir insan hiç olmadım. Şiirlerim ve 17 yıl kültür sayfasında yazdığım Cumhuriyet gazetesindeki köşe yazılarım okunduğunda bütün hayatım görülebilir. Dahası hayatıyla şiirini dürüstçe örtüştürebilmiş olmayı, hayat mücadelesi içindeki en büyük başarım olarak görüyorum. Küçük, günlük hesapların hiçbir sanatçıya yakışmayacağını düşünüyorum. Sanatla hayatın ayrı şeyler gibi sunulması bana günümüzün modalarından metinlerarasılık düşüncesini hatırlatıyor. Bizim çağdaş edebiyatımız yazarının da içinde yaşadığı “hayat”ı anlatarak büyük bir edebiyat olmuştur. Dostoyevski ya da James Joyce gibi büyük yaratıcıların da esin kaynakları yaşadıkları hayattır. İçinde en geniş anlamıyla gerçek hayatı bulamayacağımız bir edebiyatı kim, ne yapsın? 

 

Pelin Buzluk: “Baskı altında insanın sanatına ihanet etme ihtimali artıyor maalesef”

 

Jenny Hval’ın şarkısını, sözlerine dikkat kesilerek dinledim. Evli olduğum süre boyunca benim de benzer sorgulamalarım vardı. Evlilik cüzdanının Maliye Bakanlığı’ndan alınması bile bu sorgulamalar için yeterli bir sebep. Ama her birliktelik gibi, her evliliğin de kendi biricik dünyasını kuracağına, kendi kurallarını geçerli kılacağına inanıyordum. Biz olduramadık, diyelim. Evliliğin yıkıcı doğasına karşı uyanık ve korunaklı değildik. Bir noktadan sonra ancak varoluşumu karşıma alarak yürütülebilecek bir şey olmaya başladı ve bu nedenle, aslında kendime ihanet etmemek için evliliğimi sonlandırdım. Hayatım boyunca evliliğim ve memuriyetim dışında kendime ve dolayısıyla sanatıma ihanet edip etmediğini sorguladığım bir şey olmadı. Bu sorgulamalardan da kendi gözümde hep temize çıktım. Çünkü memuriyetim boyunca da iktidar yandaşlarının baskın olduğu bir çevrede kendim olmayı sürdürebilmiş, bunun için direnç göstermiştim. Kendimi araştırabildiğim, sınırlarımı zorladığım, kendim olmayı sürdürebildiğim ölçüde sanatıma ihanet etmem diye düşündüm hep. Eşitlik ve özgürlükten, barıştan yanayım, bu bakımdan da sanatıma ihanet ettiğimi düşünmedim hiç. Sineye çekmeler, boyun eğmeler, yorgunlukla, bezginlikle sessiz kalmalarım, iyileşmesi yıllar alan travmalarım oldu. Jenny Hval Norveç’te yaşıyor. Burada yaşasa bambaşka sorgulamaları da olurdu. Baskı altında insanın sanatına ihanet etme ihtimali artıyor maalesef. Beni en çok üzen Türkiye’de yaşadığım için mecburen uyguladığım otosansür. Bu baskı yüzünden sanatımın varabileceği noktaları görme şansı bulamayacağım. 

 

Ramazan Can: “Tüm yaşantınız üretimi besleyen kaynaklar”

 

Üniversitede öğrenciyken atölyemizin girişinde büyük puntolarla yazılmış “Sanat yaşayarak yapılır okuyarak öğrenilir” diye bir slogan vardı. Öğrencilik döneminde böyle bir mottoyu anlayabilmek pek olası değil tabii. Lakin şimdilerde bunu çok iyi anlayabiliyorum. Halen üniversiteyi ziyaretlerimde o yazı yerinde duruyor mu diye kontrol etmek için atölyeye giriyorum ve orada olduğunu görüp gülümseyerek oradan ayrılıyorum. Ayrıca sevdiğim kitaplardan birinde geçen “Resim bir sevgilidir ikinci bir metresi kabul etmez” diye bir cümle anımsıyorum. Hâl böyleyken hayatınızı farklı farklı alanlara ayıramıyorsunuz ve seçimleriniz de bu yönde oluyor. Tüm yaşantınız atölye ve atölye çevresinden ibaret oluyor. Ve kesinlikle bu yakınılası bir durum değil. Hele ki eşiniz de sizinle aynı atölyeyi paylaşıyorsa tadından yenmiyor! Ayrıca özel veya genel tüm yaşantınız üretimin bir parçası ya da üretim onların bir parçası oluyor. Dolayısıyla tüm yaşantınız üretime ihanetten ziyade üretimi besleyen kaynaklar hâline geliyor. En azından bu benim için böyle demek isterdim ama bugün söz konusu parçayı açıp dinlediğimde onun da bir yaşanmışlıktan beslendiği aşikâr.