Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Yalnızlık ve yolculuk ömür boyu

Yalnızlık ve yolculuk ömür boyu

Yalnızlık ve yolculuk ömür boyu21 Mayıs 2023 - 12:05
Fırat Özeler “Kavur” belgeselinde, sinemamızın auteur’lerinden Ömer Kavur’un etkileyici dünyasını keşfetmek için tıpkı onun ve filmlerindeki kahramanları gibi hem fiziksel hem ruhani bir yolculuğa çıkıyor
Müjde Işıl - Ömer Kavur’un sineması ile ilk tanışmam “Yusuf ile Kenan” filmini televizyonda seyredişimle oldu. Çocuk gözüyle, filmdeki çocukların içine düştüğü çaresizlik duygusu çok dokunmuştu. Hâlâ tekrar izleyişimde o ruh hâli çöker üzerime. Ondan sonraki “Kırık Bir Aşk Hikâyesi”, “Amansız Yol” gibi ilk dönem filmlerini de televizyonda izledim. Yaşım büyümüştü ama profesyonel gözle bakacak kadar da değil, yine de şunu hissetmiştim: Seyirciyle bağ kurabilen ama bu bağın çok da sıkı olmasını tercih etmeyen bir sinemacıydı Kavur. “Anayurt Oteli” ve sonrasında o mesafeli dilini iyice belirginleştirdi. “Bir Ömer Kavur filmi izledim, bir şey anlamadım ama çok etkilendim” şeklinde özetlenebilecek özgün ve özel bir dünyaya giriş… Fırat Özeler de lisede izlediği “Gizli Yüz” vesilesiyle Kavur sinemasının ‘anlatılmaz ama hissedilir’ dünyası ile ilk kez karşılaşmış. “Ziyafet” ve “Hatırlamadığım Şeyler” adlı kısa filmlerinin ardından sinemamızın bu özel yönetmeninin dünyasını keşfe çıkmış. Ve böylece son dönemde çokça konuşulan “Kavur” belgeseline imza atmış. Üç seneyi aşkın bir çalışmayla gerçekleşen “Kavur”, dünya prömiyerini bu sene başında 52. Rotterdam Film Festivali’nde yaptı. Ardından İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Belgesel Yarışması’nda gösterildi. Şu sıralar da Başka Sinema kapsamında özel gösterimlerle ve sinema perdesinde seyirciyle buluşmakta. 
 
Ömer Kavur sinemasına ve hayatına aşina olanların bile hatırladığında yüreğini tekrar ve tekrar burkacak bir yaşam öyküsü var karşımızda. Varlıklı bir ailede dünyaya geliyor ama daha küçükken iyi bir çocukluk geçirsin diye dadısıyla İsviçre’ye gönderiliyor. Anne ve babası boşanıyor. Türkiye’de büyükannesiyle birlikte yaşıyor. Sonra yatılı okul dönemi, yurt dışında eğitim… Fransız sevgilisi, Alain Delon ve James Dean karışımı bu yakışıklı genci de özel yaşamında kurduğu mesafeyi de unutamamış. Kavur gündüz okuyor, gece otelde çalışıyor. Hep bir mesafe, yalnızlık, yolculuk, bir yere kök salmama hâli… Fransa’dayken annesinden birlikte çektirdikleri fotoğrafı istemesi ama istediği fotoğrafta kendisinin olmamasıyla belirginleşmiş bu uzaklık hâli var filmde en çok. 
 
Kavur filmi gibi belgesel  
 
Fırat Özeler belgeselinde Kavur’un hayatı, sinema tarzı ve filmlerindeki karakterlerinin yolculuğu ile paralel bir esere imza atıyor. Buna kurmaca belgesel demek daha doğru belki de. Çünkü Kavur’un dünyası ile hayali bir kadın karakterin yolculuğunu kesiştiriyor aslında. Bir yanda “Filmini izledim, anlamadım ama hissetmek önemli” diyerek Kavur’un dünyasını keşfetmeye çıkan bir kadın, diğer yanda Özeler’in Kavur’un röportajlarından derlediği cümleler, yani Kavur’un kendi kendini anlattığı, kişisel şifrelerini açıkladığı monologlar… Sanki Kavur hayatta ve sizinle konuşuyormuş gibi… 
 
 
Özeler, Kavur’un sinemasının iki ana unsurunu yani yalnızlık ve yolculuk temasını, filmin merkezine koyuyor. Kavur’un filmlerinde hayaletvari kadın karakterlerden biri, filmde Funda Eryiğit’in sesinden duyduğumuz ama yüzünü görmediğimiz o kahraman sanki. Onun Kavur’u keşif yolculuğu, Kavur’un yalnızlık senfonisi ile paralel ilerliyor. Zira bu yolculuk tıpkı Kavur’un filmlerindeki gibi hem fiziki hem de manevi bir yol alış. Aile koşulları nedeniyle yalnız bir çocukluk geçiren Kavur, hayatında ve kariyerinde bunu bir düstur olarak benimsiyor ve muhtemelen yaratıcılığını da bu tercihi besliyor. Özeler yalnızlık ve yolculuk temalarını Kavur’vari kadrajlarla görsel olarak da yansıtmayı başarıyor filmde. Özeler’in Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur”u ile kurduğu bağ ise filmin amacını edebiyat açısından da destekliyor. 
 
 
Kavur ne ana akım sinemaya yakın oldu ne de doğrudan politik sinema yapanlara… Filmde iş birlikçi olarak tanımlanmasına ne kadar içerlediğini görüyoruz. Filmlerinde politik duruşunu ve durum tespitlerini dolaylı olarak ifade etmeyi tercih eden Kavur, kendisini suçlayanların çekimlerde set işçilerini sigortasız çalıştırdıklarını vurguluyor. Finaldeki röportaj da Kavur’un ahlaki ve profesyonel görüşünü mükemmel şekilde özetliyor. Yine o röportajdaki cevabının ardından yıllar öncesi ile yıllar sonrası arasında bağımsız sinemacı açısından koşulların hâlâ ne kadar zor olduğunu görmek ise çok üzücü. 
 
Bu filmin araştırma sürecinde Ömer Kavur’un bilinmeyen iki kısa filmini keşfetmiş Fırat Özeler. Biri “Hamal”, diğeri ise “İntihar”. “Kavur” ile birlikte “İntihar” da gösteriliyor. Kavur sinemasından etkilenmiş bir öğrenci filmini andıran bu kısa filmde, “Akrebin Yolculuğu”nun temellerinin, Kavur’un zihninde ne kadar eskiden atıldığına şahitlik ediyoruz. Tıpkı Fransa’da okurken otelde çalışmanın onu “Anayurt Oteli”ne yaklaştırması gibi… Bu nevi şahsına münhasır sinemacının üzerimizde bıraktığı iz baki kaldığı sürece bizlerin arayış yolculuğu da bir Kavur filmindeki gibi devam ediyor.