Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » 'Çocuğu üniversiteyi kazanmış baba gibiyim'

'Çocuğu üniversiteyi kazanmış baba gibiyim'

'Çocuğu üniversiteyi kazanmış baba gibiyim' 21 Eylül 2012 - 07:09
Milliyet Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, "Toplum Böceği" adlı kitabıyla kazanan Kerem Işık ile konuştukHaldun Taner’in edebiyatımızdaki yeri nedir?

Haldun Taner’in şöyle bir yakınlık buluyorum: Taner'in öykülerinde daima kendine özgü bir ironi vardır alttan alta yatan, hissedilen. Toplumda gördükleriyle, yaşadıklarıyla ilgili... Öykülerinde olsun, oyunlarında olsun. Benim öykülerimde de ironi çok önemli oldu hep. "Toplum Böceği"ndeki öykülerimin hepsinin tabanında o ironiyi vermeye çalıştım elimden geldiğince. Bunda da tabii ki Haldun Taner'in rolü oldu. Onun öykülerini okuduğumda vay be böyle yapılırmış bu iş dediğim bir usta o. Her öyküsünü beğenerek okudum hep.

Haldun Taner Öykü Ödülü'ne katılmanız, başlangıç nasıl oldu?

Bu kitaptaki öykülerimin Haldun Taner damarıyla bir kan bağı olduğunu düşündüm. Yani "Toplum Böceği"nin verilen ödüller içerisinde en uygun olanın zaten Haldun Taner olduğunu düşünüyorum kendime göre. O yüzden de hiç çekinmeden, hiç ikilemde kalmadan başvurmaya karar verdim. Onun dışında da tabii ki Türkiye’nin en önemli öykü ödüllerinden biri olduğu için de zaten her zaman ilgiyle takip ederim, bu yıl kim kazanacak diye.

Peki hep takip ettiğiniz bir ödüldü, başvurduktan sonra hiç aklınızdan geçti mi kazanırım evet diye?

Açıkçası öyle bir duygu geçmiyordu. Ama "Toplum Böceği" benim için içime sinen bir toplama oldu. Ama tabii ödüle katıldığımda kesin alırım gibi bir şey yoktu. Gönlümden geçiyordu; benim için çok önemli bir şeydi bu ödülü almak. Bir hayaldi aslında başlangıçta...

Bu hayaliniz gerçekleştiğinde ne hissettiniz?

İnanılmaz bir onur duydum. Doğru şeyler yaptığımı görmemi sağladı bir kez daha. Benim için çok önemli çünkü ilk kitabımdan çok daha farklı bir ses içeriyor "Toplum Böceği". Belki dili kullanma ve üslup açısından farklı olmayabilir ama olaylara yaklaşımı, mizah ve ironi ögelerini kullanışım açısından farklıydı iki kitabım birbirinden. Böyle bir şeye girdim ve şimdi bu girişimimin başarılı olduğunu görmek inanılmaz bir keyif. Kitaplar sahiden de yazarların çocukları gibi; bu ödül sayesinde şimdi ben çocuğu üniversiteyi kazanmış bir baba gibi hissediyorum.

Bu ödül size bir sorumluluk yüklüyor mu?

Tabii ki ama ben o sorumluluğu zaten en başından beri, yazmaya başladığım andan beri taşıyorum. Ama tabii ki bu ödülü daha önce almış isimlerle birlikte anılmanın daha derin bir anlamı, daha bir ilave sorumluluğu olacaktır. Ama ben de zaten bunun bilincinde olarak elimden geldiğince zaten çalışmaya devam ediyorum. Yazıda her zaman öğrenciyiz.

Ödül gerekçesinde sizin için, "günümüz dünyasının can alıcı sorunları, toplumsal sorunlarını irdeleyen yerleşik biçim ve sınırları tartışan yenilikçi arayışlarla kaleme aldığı öyküleriyle kendine özgü bir öykü dünyası oluşturan" denilmiş. Siz nasıl tanımlıyorsunuz öykülerinizi?

Ben o tanımı okuduğumda bu kadar mı tam oturur benim öykülerimi anlatmaya dedim. Sahiden de ben ifade etmek isteseydim bu kadar iyi ifade edemezdim. Benim yapmak istediğim şey zaten o; öykülerimde aile yapısı, toplum olsun her şeyi böyle didik didik etmek amacıyla yola çıktım. Bunu yaparken de tüm öykülerde farklı dil oyunları kullanmaya çalıştım.

"Toplum Böceği" neye odaklanıyor, neyi ele alıyor?

Her zaman küçüklüğümden itibaren her şeyi bir şekilde sorgulayan bir yapıya sahip oldum. Belki de yazmaya başlamamın sebebi de buydu. "Toplum Böceği" de kendi deneyimlerimden parçalar da içeriyor. Yani bir kurumsal ortam, bir çalışma ortamının bir parodisi de var öykülerde. Ya da ailenin, çocuk yetiştiremenin sorumluluğunun abartılması dair bir parodi de. Genel anlamda toplumda hepimizin karşılaşabildiği içinde bulduğu tolare etmek durumda kaldığı ama doğru olarak gösterilenleri sorgulamak istedim. Onun bir sorgusudur diyebilirim bu kitap için. Dayatılan her şeye hep ikircikli yaklaştım. Yani hiçbir zaman onu doğru olarak kabul etmedim; hatta kendim deneyimleyip böyleymiş diyene kadar. Tabii ki de çoğu zaman öyle olmadığı ortaya çıkıyordu.

Siz Ege Üniversitesi'nde kimya, ardından Amerika'da fizik yüksek lisansını tamamladınız.

Şu anda fizik ve kimya ile hiçbir alakam yok. Ben aslında akademisyen olmak istiyordum. Amerika'ya giderken de amacım oldu. Ama sonra orada akademisyenliğin bana göre olmadığını gördüm. Çünkü çok yoğunlar, akademisyenler araştırma yapmaktan, fon bulmaya çalışmaktan başka bir şey yapamıyorlar. Oysa ben edebiyatla da ilgiliydim o zamanlar da dolayısıyla edebiyata da rahatça zaman ayırabileceğim bir şeyler yapmak istiyordum. Dolayısıyla kaos üzerine yüksek lisansımı tamamladım ve doktorama başlamadan Türkiye'ye döndüm. Burada da yüksek lisansım çok teorik bir şeydi, zaten ben hem akademiye yönelik olarak çalışmıştım. Yaptıklarımın gerçek hayatta bir karşılığı yoktu. Dolayısıyla kendi alanımda çalışmadım; bir firmada birkaç yıl satın alma uzmanı olarak çalıştım. Zaten o firmadayken de çeviriler yapıyordum. Sonra ayrıldım ve tamamen çeviri yapmaya başladım. Şu anda da aynı şekilde devam ediyorum.