Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » "İstanbul’un sofistike ruhu sokaklarında!"

"İstanbul’un sofistike ruhu sokaklarında!"

"İstanbul’un sofistike ruhu sokaklarında!"25 Haziran 2019 - 08:06
Bundan yaklaşık 10 yıl önce İstanbul’da bir konser veren Kanadalı müzisyen Loreena McKennitt; peş peşe üç ayrı konser için Türkiye’ye gelmeye hazırlanıyor. Loreena McKennitt, konserlerinden önce İhsan Dindar'ın sorularını yanıtladı...

İhsan Dindar - İstanbul

Uzun bir aranın ardından yeniden Türkiye’ye gelip 29 Haziran’da İzmir’de, 30 Haziran’da Ankara’da ve 1 Temmuz’da da İstanbul’da konserler verecek olan Kanadalı müzisyen Loreena McKennitt ile yeni albümü “Lost Souls”un yanı sıra İstanbul, Doğu ve Batı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

Uzun bir aranın ardından tekrar İstanbul’a geliyorsunuz. Neden bu kadar ara verdiniz?  
 
İnsanın hayatta kariyeri ya da mesleği dışında üstlendiği farklı roller de oluyor. İnsan bu rollerini de iyi yönetmeli ki şöhretin tuzağına düşmesin. Evet, müzik benim hayatımın büyük bir kısmını kaplıyor ama tamamı değil. Örneğin yaşadığım yerin yakınında Stratford, Ontario’a bir aile merkezim var, işletmesini ben sürdürüyorum. Orada çocuklara ve ailelere yönelik çalışmalar yapıyoruz. Bunun dışında çevreye, iklim değişikliğine yönelik de projelerim var. Müzik çalışmalarımla birlikte bunların tamamının idaresini kendim üstleniyorum. Dolayısıyla her şeyi dengeye ve düzene oturtuncaya kadar böyle aralar vermek durumunda kalabiliyorum. Ama Türkiye’yi çok özledim. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki konserlerimi ben de heyecanla bekliyorum. 
 

 

“The Gates of Istanbul” şarkınıza özellikle değinmek istiyorum. Bence İstanbul için yazılmış en iyi şarkılardan biri. Bu şarkıyı bestelerken neler hissettiniz?

Bazı şehirler insanda çok farklı duygular uyandırıyor, kendinizi bir başka hissediyorsunuz, daha farklı bir yakınlık kuruyorsunuz. İstanbul, o şehirlerden biri.İstanbul’un kültürel zenginliği çok güçlü. Sokaklarda bile şehrin sofistike ruhunu hissedebiliyorsunuz. Eski sokaklarındaki ışık öyle güzel ki…

 

 

Kendinizi, müziğinizi bize nasıl anlatırsınız? Sizin için oryantalist denilebilir mi?

Benim müziğimde çok farklı etkileşimler var. Sadece Kelt, Doğu ya da Ortadoğu’dan beslenmiyorum. Örneğin birlikte çalıştığım müzisyenler klasik müzik kökenliler ama onların caz, rock ya da deneysel türlere olan ilgisi beni farklı rotalara yönlendiriyor. O nedenle ben belirli etiketlerle müzik ya da tür tanımı yapmaktan kaçınıyorum.

 

 

Keltlerden Ortadoğu’ya uzanan müzikal yaklaşımınızı merak ediyorum. Bu yolculuğun felsefesini…

Ben Kanada’da büyüdüğüm ve yetiştiğim için ülkelerle ilgili bilgimin, özellikle de Avrupa’nın doğusundaki ülkelerle ilgili bilgimin, ne kadar kısıtlı olduğunu fark ediyorum. Ve müzik kariyerim vasıtasıyla ülkelere yaptığım seyahatlerde bu açığı kapatmaya çabalıyorum. Çünkü tarihi, coğrafyayı ve farklı kültürleri özümsemezseniz tam anlamıyla bir dünya vatandaşı olamazsınız. İşte bu merak ve öğrenme isteği var aslında her şeyin temelinde. Kelt müziğini ilk olarak 1970’lerin sonunda Manitoba’da folk müzik çalan bir mekânda dinledim. Müzik beni ilk anda etkiledi. İçine girdikçe bazı erken dönem Kelt kabilelerinin Anadolu’dan çıktığını ve St. Paul’ün Galatlar’a yazdığı mektuplarda da bundan söz edildiğini öğrendim. O dönemden bu yana bir kültürel evrim sürecinin devam ettiğini düşünmek insanı gerçekten büyülüyor.

 

 

2018 yılında yayınlanan Lost Souls albümünde hikâye anlatıcısı yönünüzü biraz daha hissediyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz? Albümün hikâyesini bizimle paylaşır mısınız? 

Aslında albümün hikâyesi ve oluşum süreci epey eskiye dayanıyor. “Ages Past, Ages Hence”, “Hundred Wishes”, “Spanish Guitars”, “The Ballad of the Fox Hunter” gibi şarkılarımı yazdığımda “Hmm, bunlar biraz kayıp ruhlar gibi oldu.” dediğimi anımsıyorum. “Lost Souls” isimli şarkımı ise antropolog Ronald Wright’ın “A Short History of Progress” (İlerlemenin Kısa Tarihi) isimli kitabından esinlendim. Uzun zaman önce kaleme alınmış o kitapta Wright şundan söz ediyordu. Sanayi Devrimi’nden önce insanlar etik ve ahlaki değerleri teknolojik ilerlemeden daha çok önemserken, Sanayi Devrimi’nden sonra teknoloji, etik ve ahlaki değerlerin önüne geçti. Bunlar benim de fazlasıyla kafa yorduğum konular. Az önce de bahsettiğim gibi bu şarkıların çoğunu uzun yıllar önce yazdım. Ve şimdiye kadar yaptığım albümlerde onlara uygun bir yer bulamamıştım. Buradaki çoğu şarkının Kelt müziğiyle doğrudan bir bağı yok. Albümü hazırlarken beklenmedik bir şekilde karşıma çıkan ama kendine uygun bir yer bulan şarkılar… Bu albümü farklı kılan özelliklerden biri de şu; şarkıları seslendirmemin yanı sıra bu albümümde piyano, klavye, akordeon ve arp da çaldım.

 

 

Yeni projelerinizi de merak ediyoruz. Geleceğe yönelik planlarınız hakkında biraz ipucu verebilir misiniz?

Açıkçası bu turne sonrasında gündemimde müzikten ziyade toplum yararını önceleyen konular olacak. İklim değişikliğinin vardığı boyutları göz önüne alacak olursak bir şeyler yapmak için geç bile kaldık. Ama en azından yavaşlatmak adına bir şeyler yapılabilir. Dolayısıyla kariyerimi bir süre askıya alma düşüncem var. Bir süre performanslara ara vereceğiz. Hayattaki önceliklerim ailem ve yaşadığımız toplum olacak. Enerjimi ve sahip olduklarımı bu doğrultuda değerlendireceğim.

 

 

Son olarak İstanbul konserinizi sormak isterim. Dinleyiciler için özel bir mesajınız var mı? Nasıl bir akşam bekliyor müzikseverleri?

Ağırlıklı olarak Lost Souls albümümden söyleyeceğim ama çok sevildiğini bildiğim eski şarkılarımdan da birkaçını seslendireceğim konserlerde. Türkiye’nin özlediğim yerlerini göreceğim ve dinleyicilerle buluşacağım için çok mutluyum. Türkiye’nin müziksever insanlarını konserlere bekliyorum.

 

ihsan.dindar@milliyet.com.tr