Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Müzik » "Türkiye'nin tanıtım elçisi olmak isteriz"

"Türkiye'nin tanıtım elçisi olmak isteriz"

"Türkiye'nin tanıtım elçisi olmak isteriz"11 Haziran 2019 - 08:06
Bu yıl “Var Olmanın Karanlığı, Var Olmanın Aydınlığı” temasıyla müzikseverlere kapsamlı bir program sunan 47. İstanbul Müzik Festivali bu akşam Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın konseriyle başlıyor. Konser öncesi orkestranın genç şefi Aziz Shokhakimov Milliyet’in sorularını yanıtladı...
İhsan Dindar - İstanbul
 
Bu yıl 47’nci kez düzenlenen İstanbul Müzik Festivali bu akşam başlıyor. 30 Haziran’a dek müzikseverlere ev sahipliği yapacak olan festivalin açılış konserinde bu yıl Tekfen Filarmoni var. Genç şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası, 1994 doğumlu piyanist Seong-Jin Cho’ya eşlik edecek. Konser öncesi Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın şefi Aziz Shokhakimov sorularımızı yanıtladı. 1998 Özbekistan doğumlu şef Shokhakimov Milliyet’e şunları söyledi: 
 
 
 
Biraz gerilerden başlamak istiyorum. İlk defa bir orkestrayı yönettiğinizde 11 yaşındaydınız. O gün neler hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?
 
Dürüst olmak gerekirse bugünden bakınca pek de hatırlamadığımı söyleyebilirim. Çünkü çok genç bir yaştaydım. Bir profesyonel olarak orkestra yönetiminin ancak insan yaşamının ikinci yarısında mümkün olabileceğine inanıyorum. Çünkü iyi bir orkestra yönetimi için müzisyen olarak da iyi bir deneyime sahip olmanız gerektiğine inanıyorum. Benimki bir şanstı. Üstelik çok da iyi hocalardan ders alma fırsatım olmuştu. Özbekistan Ulusal Senfoni Orkestrası’nı yönettiğim böyle bir konserde Beethoven’in 5. Senfonisi’ni icra etmiştik. Bu olaydan sonra da Özbekistan Ulusal Senfoni Orkestrası’nda yardımcı şef oldum.
 
 
 
 
‘Tesadüfen gelişti’
 
Oldukça genç bir yaşta bu seçiminizi yaptınız. Bu tamamen sizin tercihiniz miydi yoksa birileri tarafından yönlendirildiniz mi?
 
Aslında her şey tesadüfen gelişti. Ben o zaman keman çalıyordum. Ama daha o zamanlarda bile hocalarım “Aziz, sen günün birinde şef olacaksın” diyordu. Hatta tam olarak şunu da demişti: “Belki çok iyi bir kemancı olamazsın ama harika bir şef olabilirsin.” Bu beni yönlendiren çok önemli bir gelişme oldu. Bunun, benim gelecekteki işim olacağını biliyordum.
 
 
 
 
Şu an geçmişe dönüp baktığınızda doğru karar verdiğinizi düşüyor musunuz?
 
Kesinlikle. Tam olarak istediğim işi yapıyorum.
 
 
 
Üç yıl boyunca festivalin açılış konserinde siz yer alacaksınız. Kalıcı bir orkestra olma hedefiniz var mı?
 
Bu benim en çok isteyeceğim şeydir. Ancak her şey sadece bana bağlı değil. Ama daimi bir orkestraya dönüşmek en büyük hayalimiz. Açılış konserinde yer almaktan ötürü de büyük heyecan duyuyoruz.
 
 
 
‘Evimde gibiyim’
 
2016 yılından bu yana Tekfen Filarmoni Orkestrası’nı yönetiyorsunuz. Nasıl bir deneyim sizin için?
 
Her şey oldukça iyi bir şekilde organize edilmişti. Tek eksik bir orkestra şefiydi. Orkestra için kendilerine has bir sesi ve vizyonu yaratacak şefe sahip olmak çok önemlidir. Ağırlıklı olarak bir festival orkestrası olsak dahi bu konu bizim için çok büyük önem arz ediyor. Kendimize has bir sesimiz olmalı. Kişisel olarak kendimi buraya ait hissediyorum. Burasının o sıcaklığı bana kendimi evimdeymiş gibi hissettiriyor. Burada çalarken hayallerimde kendi ülkemde çaldığımı tasavvur ediyorum. Sürekli kendisini yenileyen bir orkestrayla birlikteyim. Günün birinde dünyaca ünlü bir konuma geleceğimize inanıyorum. Amacımız yurt dışında Türkiye’nin tanıtım elçisi olmak.
 
 
 
‘Tatlıses’i çok seviyorum’
 
 Klasik müzikten çıkıp biraz farklı türler üzerine sormak isterim... Başka neler dinlersiniz?
 
Etnik müzikleri seviyorum. Kafkas, Balkan, Macar ve Türk müziğini çok seviyorum. Örneğin, çocukluğumdan gelen bir şey İbrahim Tatlıses’i çok seviyorum.
 
 
 
Günün birinde kendinizi hangi orkestranın başında görmek isterdiniz?
 
Çocukluğumda en büyük hayalim Berlin Filarmoni Orkestrası’ydı. Bunda tabii Herbert von Karajan faktörü önemli bir yer tutuyor. Kendisi benim en sevdiğim orkestra şeflerinden biri. Claudio Abbado da benim için önemli bir yere sahip.
 
 
 
‘Dâhi olmadığım kanaatindeyim’
 
Size dâhi diyorlar. Ama siz “Muhteşem çocuk” tanımlamasının daha tercih edilebilir buluyorsunuz. İkisi arasındaki fark ne sizce?
 
Yılda iki ya da üç kez dâhi olduğum hissiyatına ben de kapılıyorum (gülüyor). Ama ekseriyetle öyle olmadığım kanaatindeyim. Aslında bakarsanız kendimi orkestra şefliğim konusunda yargılayacak konumda değilim. Burada benim ne düşündüğümden ziyade bana başka müzisyenlerin nasıl baktığı önemli. Tabii dinleyicilerin nasıl değerlendirdiği önemli. Benim için önemli olan yaptığım işi yapabileceğim en iyi şekilde ortaya koymak.
 
 
ihsan.dindar@milliyet.com.tr