Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Plastik Sanatlar » Göç eden ve hayatta kalan bir ‘hücre’

Göç eden ve hayatta kalan bir ‘hücre’

Göç eden ve hayatta kalan bir ‘hücre’11 Kasım 2015 - 12:11 | Fotoğraflar: Hüseyin Özdemir
Sanatçı Ghaith Mofeed, Karadeniz'e yaptığı yolculuğu 'Bir Hücrenin Kıymeti' adlı sergisinde anlatıyor
FİSUN YALÇINKAYA
 
Of, Trabzon’un küçük ama meşhur bir bölgesi, kendinden çok Of’lularla ve onların memleketlerine bağlılıklarıyla meşhurdur. Şimdi bu küçük yerleşim birimi, farklı şekilde çıkıyor karşımıza: Bir serginin başrol oyuncusu olarak. İstanbul’un küçük ama etkili sanat mekânlarından İMÇ 5533, 28 Kasım'a dek Suriye’de doğup büyümüş, üç yıl önce savaştan kaçarak Türkiye’ye gelmiş, kökleri Of’lu bir sanatçının sergisini ağırlıyor. Suriyeli sanatçı Ghaith Mofeed, Protocinema işbirliğiyle düzenlenen sergi serisi Proto5533 kapsamında ‘Bir Hücrenin Kıymeti’ adlı Türkiye’deki ilk kişisel sergisini burada gerçekleştiriyor. Mekân yerleştirmelerinden ve farklı materyallerle hazırlanmış üç eserden oluşan sergi, aslında söyleyecek çok sözü olan genç sanatçının, önümüzdeki yıl tamamlamaya hazırlandığı kitabının ilk kısmı. Lafı uzatmadan hikayeyi özetleyelim: Ghaith Mofeed, bundan yaklaşık üç yıl önce Suriye’deki savaştan kaçarak önce Mısır’a buradan da İstanbul’a geldi ve Proto Cinema’da prodüksiyon yöneticisi olarak çalışmaya başladı. Mofeed’in dedesinin büyükbabası Of’lu, Osmanlı’nın son döneminde yaşamış bir din alimi, Müfit Soylu. Büyük bir alim olduğundan Osmanlı onu Şam’a gönderiyor. O da burada evlenip, buraya yerleşiyor. Ailesiyle beraber hayatına burada devam ediyor. Ancak torunu ve Ghaith Mofeed’in dedesi Muhammed Müfit Alsaati, dedesinin köklerini merak ediyor ve 1960’lı yıllarda Karadeniz’de Trabzon yakınında Of’ta yaşayan kuzenleriyle mektuplaşmaya başlıyor. 1986’da de Of’a bir ziyarette bulunarak mektuplaştığı kuzenleriyle tanışıyor. Bu sırada gördüğü her yeri, her şeyi, bir günlüğe not ediyor. İşte yıllar sonra o günlüğü okuyup inceleyen torunu Ghaith Mofeed de Türkiye’ye geldiğinde bu yolculuğun birebir aynısını yapmak için günlüğü de alıp yola çıkıyor. Elinde ne bir telefon ne bir bağlantı var, sadece dedesinin mektupları ve birkaç isim... Sora sora Samsun, Sinop, Ordu dolaşarak dedesinin köyünü birkaç akrabayı buluyor, o ne yediyse onları yiyor, dedesi hangi yollardan geçtiyse o yollardan geçiyor. Böylece büyük dedesinin yolculuğunu gerisin geri tamamlamış oluyor. Upuzun bir hikayeyle... Bu sergiye vesile olan kitabı yazmaya başlaması da köyden çıkışına rastlıyor: “Oraya ayak bastığım andan itibaren daha önce orada olduğumu hissettim. Dağların arasında yürürken, biriyle konuşmak gülmek ağlamak da istedim ama hiçbirini yapamadım konuşabileceğim tek şey dedemi de beni de gören Karadeniz’di. Bu yüzden kitabın ismi 'Bir Hücrenin Yolculuğu Karadeniz’den Gerçekler Denizine' olacak. Bir hücre dediğimde tek bir hücreyi bir kişiyi kast etmiyorum, büyükbabamın oğlu onun oğlu ve oğlunun oğlu beni kast ediyorum, bir yandan bu hikaye, göç eden ve sürekli hayatta kalan kuşak hakkında."
 
 
Sergide işte bu yolculuğu ve bağlantılı insanları gösteren bir duvar yerleştirmesi yer alıyor. Yan tarafında yine duvarda 'Kıymetin Değeri' adlı bir iş bulunuyor. Geleneksel bir hat çalışmasının bilgisayarla yeniden yapılmış versiyonu olan iş, Türkçe, Kıymetli olan kaybolursa, değersizi de gittiğinde pişmanlık olmasın" anlamına gelen bir yazıdan oluşuyor. Altta da, "Hayal gücü ulaşamayacağımız şeylere açılan güzel bir penceredir. Hayatınızdaki kıymetli şeyler yalnızca o pencereden görünür olana kadar beklemeyin," deniyor. Sanatçı bu eserin değer ve değere verilen önem bakımından diğer işlerle bağlantılı olduğunu ifade ediyor. Sergide yer alan üçüncü eser ise, bir saksıya dikili birkaç filiz. 'Beyoflu' adlı bu eser, sanatçının Of'tan dedesinin köyünden getirdiği tohumlardan oluşuyor. Sanatçı, "Bu saksıda Of’tan dedemin dedesinin bahçesinden getirdiğim tohumlar var. Köy çayla kaplı. Ama çay aslında yeni bir şey o köye 60 yıl önce gelmiş. Yani benim büyük büyükbabamın zamanında yoktu, bana onun kara lahana ve mısır yiyerek büyüdüğünü söylediler. Ben de lahana, çay ve mısırı halka halka iç içe, sergiden 15 gün önce ektim ve hepsi bu kadar büyüdü," diyerek anlatıyor. Bu üç eserden ve uzun hikayeden oluşan sergi, çok uzun bir hikayenin ön gösterimi ya da özeti niteliği taşıyor. Ghaith Mofeed, değer, bağ ve zaman üzerine düşünmek isteyen herkesi kendisiyle beraber merak dolu bir yolculuğa davet ediyor.