Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Çıkılamayan döngülerin filmi

Çıkılamayan döngülerin filmi

Çıkılamayan döngülerin filmi14 Şubat 2019 - 11:02
69. Berlin Film Festivali yarışmasının en özgün filmlerinden biri Emin Alper’in yönettiği ‘Kız Kardeşler’. Besleme olarak köyden kasabaya gönderilen üç kız kardeşin köye dönmesi üzerinden ilerleyen ‘Kız Kardeşler’, aynı zamanda 2012 yılında kaybettiğimiz Seyfi Teoman’ın imzasını taşıyan ‘Bizim Büyük Çaresizliğimiz’den sekiz yıl sonra Berlin’de ana yarışmada yer alan ilk Türkiye yapımı film. Filmin prömiyerinin ardından Emin Alper’le bir araya geldik ve ‘Kız Kardeşler’i konuştuk.

Nil Kural - Berlin

 

Filmin çıkış noktası besleme kurumu denilebilir. Bunun nedeni nedir?

Beslemelerin çok olduğu bir ortamda büyüdüm. 11 yaşına kadar bir kasabadaydım ve bizim evimizde de bir besleme vardı. Etrafımızdaki evlerde de... Çok doğal kabul edilen çok yaygın bir kurumdu. Ama çocukluğumdan beri beni çok rahatsız eden bir kurum ve pratikti bu aynı zamanda. Her ne kadar önceki kuşakta çok doğal, hayatın bir parçası gibi kabul edilse de belki de bizim bir tür geçiş kuşağı olduğumuzdan bizim kuşağa veya en azından bana rahatsız edici geliyordu.  Çok acı verici bir pozisyonda olduklarını düşünüyordum beslemelerin. Bir eve geliyorsunuz, o evi kendinizin gibi sahiplenmeniz gerekiyor ama sizden beklenen sadece temizlik yapmanız, çocuklara bakmanız... Evdeki insanlara anne, baba diyorsunuz ama hiçbir zaman onlarla aynı seviyede muamele görmüyorsunuz. Ailenin parçası olsa bile besleme kötü giydiriliyor, aradaki farkın gözükmesi için. Çok eskiden beri takıntı konularımdan biriydi bu. Ayrıca beslemelerin hikayeleri hiç anlatılmamış. Edebiyatta da yok. Benim bildiğim bir Vüs’at O. Bener’in ‘Havva’ diye harika bir öyküsü var. Filmdeki küçük karakterin adı da oradan alınma zaten. Özetle edebiyatta da az anlatılmış, akademik olarak da çok az çalışılmış bir konu. Aklımda bu sebeplerden onların bir şekilde hikâyesini anlatmak vardı. İki tane politik dozlu film yaptıktan sonra dedim ki kadın hikayesi ve farklı bir şey anlatmayı deneyeyim. Ve kafamdaki bu hikayeyi raftan indirdim.

 

 

Abluka’ zamanındaki söyleşilerinizde sırada bir kadın hikayesi olduğunu söylemiştiniz. Sanırım ‘Kız Kardeşler’di.

Evet buydu ama ana hatları belirlenmemişti. O zamanki mesela tek bir kadının filmdeki Reyhan’ın hikayesiydi. Reyhan’ın kasabadaki hikayesini ve onun yaptığı yeni evlilik sonrasındaki hayatını ele alıyordu. Daha sonra oturup yazarken değişti. Hikaye kasabada geçiyordu, köye aldım. Yeni kardeşler eklendi ve farklı bir hikaye çıktı ortaya.

 

 

Beslemelerin kasabadan köye dönmesi düşünüldüğünde, filmdeki döngüselliği bu durum mu belirledi?

Evet bu döngüsellik filmin temel motifi. Anlatmak istediğimiz insanların kendilerini çıkamadıkları bir durumda hissetmesi. Köy hayatı zaten böyle bir döngünün üzerine kurulu ve kız kardeşler de kendilerini bu durumda buluyorlar. Neredeyse Sisifos efsanesindeki gibi kendilerini yukarı çıkarıyorlar, sonra paldır küldür tekrar aşağı düşüyorlar.  Ve tekrar çıkmaya çalışıyorlar. Belki tekrar düşecekler ve tekrar deneyecekler. Ama asıl ironik olan çıkmaya çalıştıkları yer hiç de cazip değil. Hep hayatlarına damgasını vuran bu döngü. Filmde gitmek istedikleri yer aynı; doktor Necati’nin ailesi... Üstelik hepsinin nahoş tecrübeleri olmasına rağmen bu ailede...

 

 

Filmin basın toplantısında umuttan bahsettiniz. Filmin finali de düşünüldüğünde bu döngüyü kırma umudu pek yok gibi. Doğru mu?

Aslında her karakter için bu durum farklı. Reyhan bu döngüyü kırmaya en yakın aday. Reyhan gidecek köyden. Havva eski yollardan kırmayı deneyecek. Daha üzücü pozisyonda olan ortanca kız kardeş. Döngüyü kıramayacağını kabul eden karakter ise Veysel. Döngüyü kıramayacağını anladığı noktada babasının kaderini üstlenecek.

 

 

Filmdeki edebi referanslarında basın toplantısında Çehov gündeme geldi. Başka edebi referanslar da söz konusu mu?

Çehov’un ‘Çukurda’ hikayesini söylemiştim basın toplantısında. Bu hikayenin belli bir bağı var. Filmin Çehov’un ‘Üç Kızkardeşler’iyle çok daha gevşek bir bağı var, belki sadece kardeşleri Moskova’ya gitme özlemi üzerinden... Onun dışında daha doğrudan edebi bir referans aklıma gelmiyor. Ama ben Orhan Kemal’leri Kemal Tahir’leri,  Yaşar Kemal’leri çok sevdiğim için bunların etkisi kesinlikle vardır. Özellikleri diyalogları yazarken.

 

 

Türkiye’nin taşra filmi külliyatı düşünüldüğünde ironik bir yerde durduğundan bahsedilebilir mi?  

Doğru bahsedilebilir. Karakterlere yaklaşım ve diyaloglarda bol ironi var. Ama bu filmi taşra külliyatıyla hesaplaşma olarak düşünmüyorum. İroninin de bir acı bir de komik tarafı var. Acı ironi en temelde kadınların gitmek istedikleri hayatın aslında hiç de özenilecek hayatlar olmaması fikri üzerine kuruluydu. Belki de ironiyi sevdiğim içim zaten karakterleri romantize etmediğimde karakterlere ironi kendiliğinden yerleşiyor. Bir de bizim köylümüz gerçekten komiktir. Belki yöreden yöreye değişir ama benim yöremin köylüsü mesela çok komiktir. Atışmalarını, dalaşmalarını ve şakayla başlayan sataşmaların nasıl kavgaya dönüştüğünü gülerek izlerim. Benzer bir komiklik ve ironi mesela Kemal Tahir’de de vardır. Kemal Tahir’in karakterleri de çok komiktir, iki yüzlülükleri, sinsilikleri, hesapçılıkları vs. ile.

 

 

Görüntü yönetmeniniz Emre Erkmen’in söylediği dağları karanlık bırakma tercihleri düşünüldüğünde soyutlanmış bir yerde geçen ilk filminiz ‘Tepenin Ardı’yla bir bağı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Evet var ama bu filmde oldukça farklı görüntü tercihleri yaptık. Özellikle referans olarak da Hollandalı ressamları kullanmayı seçtik. Yumuşak kontrastları olan bir ışığı tercih ettik. O karanlık yoksulluğu güçlendiriyor ve hafif masalsı atmosferi kurmaya yardımcı oluyor.

 

 

 

Masalsı atmosferi kurmayı kolaylaştıran diğer bir etken sanırım köyde aradığınız zamansız his.

Evet. Ben kararsızdım, zamansız mı olsun 1980’lerde mi geçsin konusunda. Filme başlarken zamansız olması konusunda karar vermiştim. Ancak sanat yönetmenimiz sorduğu zaman referans olarak 1980’ler olsun dedim. Temel hedefimiz zamansızlık hissi yaratmaktı. O yüzden köyü çok aradık çünkü artık böyle köyler bulunmuyor. Çektiğimiz yarı terk edilmiş bir köydü.

 

 

“Berlin hep Seyfi Teoman’ı hatırlatıyor”

‘Tepenin Ardı’ndan sonra bu kez yarışmada Berlin programında geri dönmek nasıl bir his?

Berlin bizde karışık duygular uyandırıyor. Biliyorsunuz, yarışmada sekiz yıl önce yer alan film Seyfi’nin (Teoman) filmi ‘Bizim Büyük Çaresizliğimiz’di. Ben de buraya en son Seyfi’nin yapımcısı olduğu ‘Tepenin Ardı’yla geldim. Bize Berlin hep Seyfi’yi hatırlatıyor. Seyfi’nin filminden yıllar sonra yarışmaya alınan Türkiye’den gelen ilk filmin ‘Kız Kardeşler’ olması ise acı bir tesadüf.