Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Sinema » Geleceğe not bırakmak istedim

Geleceğe not bırakmak istedim

Geleceğe not bırakmak istedim21 Eylül 2018 - 03:09
Türkiye'deki rap kültürü üzerine çektiği belgeseli "Dişe Dişe Söze Söz" ile adından söz ettiren genç yönetmen Sezer Ağgez, içinde yetiştiği bu kültür hakkında gelecek kuşaklara bir kaynak bırakmayı hedefliyor. İstanbul Kültür Üniversitesi İletişim Tasarım bölümünde projeler üreten genç yönetmen ile hem Türkiye'deki rap kültürü hem de belgeseli üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

İhsan Dindar - İstanbul

 

Ta’riz Gri Şehrin Çocukları belgeseliyle tanıdık sizi. İsterseniz nasıl başladınız bununla başlayalım.

 

Benim belgeselle ilgili iki dönüm noktam var. Birincisi öğrencisi olduğum Kültür Üniversitesi’nin o dönemdeki hocalarının belgesel ekolünden gelen kişilerden kurulu olmasıydı. Mehmet Yaşin ve Süha Arın gibi isimlerle çalışmış kişilerdi. Ben de açıkçası o dönemde sokak fotoğrafçılığına ilgiliydim. Sokaklarda insanlarla iletişim kurmayı seviyorum. Belgesele de yakınlığım buradan geliyor, bilinçaltıma yerleşmiş.

 

 

“Kaybolan meslekler” konulu, özellikle üniversite öğrencilerinin çok sevdiği konularda belgesel çekebilirdin. Spesifik bir konu tercih etmişsiniz. Bunda senin hayata karşı durduğun yer mi daha etkili oldu ya da bu konuda bir boşluk mu gördün?

 

Aslında boşluk görmedim. Bugünlerde bu gibi alternatif kültürler yükselişte. Bu bizim için aslında bir dezavantaj. Bu kültürle büyüyen bir jenerasyona servis ediyoruz biz bu işi. Boşluktan ziyade ikinci belgeselimden sonra da daha iyi anladım ben araştırmayı seviyorum. Bir konu üzerine derinlemesine odaklanmayı seviyorum. Araştırma ağırlıklı, rapor türünde hazırlanmış belgesel formatı, aslında televizyona biraz daha yakın. Ama festivallerde de jürilerin ve insanların beklentisi biraz belgesel sinemadan unsurlar görmek. Bir dramatik altyapısının olması vesaire…

Benim çocukluğum, Türkiye’de rap müziğin yeni yeni tanınmaya başladığı bir döneme denk geldi. Ben de o dönemlerde faal rap müzik yapmaya çalıştım. Hatta şu an nerede olduğunu bilmediğim bir rap albümüm bile var. O konuda bir yeteneğimin olmadığını gördüğümde bıraktım. Grafitiye merak saldım, onu da yapamadım. İçimde bu kültüre dair kalan şeyleri bu şekilde gideriyorum sanırım… Bu kültüre dair iki tane belgesel yapmamızın nedeni bu da olabilir. Öte yandan grafiti kültürünü renkli buluyorum. Son olarak da ekipten arkadaşların da hip-hop kültürüyle ilgili olması bizi buna yönlendirmişti. Bu sayede de röportaj yapma süreçlerini hızlandırabildikve Ta’rîz; Gri Şehrin Renkli Çocukları belgeselini bir senede hazırlayıp bir senede çektik.

 

 

"Jüride kabul göreceğini düşünmüyordum"

O halde yavaş yavaş ödüllü belgeselinize gelelim. Dişe Diş Söze Söz… Nasıl ortaya çıktı bu? Grafiti belgeseli yaparken aklında mıydı?

 

Ekip arkadaşlarım söylüyordu ama ben pek de sıcak bakmıyordum. Grafiti bile toplumun zor kabul ettiği bir şey. İlk belgeseli yaparken onun jürilerde bu kadar kabul göreceğini düşünmüyordum. Çünkü insanlar kısa belgesel ya da belgesel deyince hep pastoral konulara odaklanmış filmler görmek istiyor. Bizim en büyük kaygımız buydu. Ama bizim “festivallerde ödül kazanalım” gibi bir gayemiz olmadığı için onu görmezden gelebildik. İlginçtir, bize ilk ödül veren kurum TRT oldu. Sonrasında bu bir dalga gibi yayıldı ve festivallerde daha çok kabul almaya başladı. Böyle olunca grup içinde bu belgeselin bir de “Türkçe Rap ile ilgili olanını yapalım” beklentisi artmaya başladı. Ben de daha önce yapılmış işlere baktım. CNNTürk’te Cengiz Özkarabekir’in yapmış olduğu iki bölümlük rap belgeseli vardı.  Camia için önemli bir belgeseldi bu. Zaten ilerleyen dönemde kendisinin büyük yardımları oldu bize. Bunun dışında araştırma sonucu görebildiğimiz uzun metraj iki belgesel vardı, sonuç olarak 8-10 yıl önce çekilmiş projeler olduklarından güncel değillerdi. Dolayısıyla dedim ki “neden farklı bir bakış açısı getirmeyelim?” Böylece arkadaşlarımla belgeseli yapmaya başladık. Aslında biz bu belgesel için biraz bekleyecektik. Belgeselin lojistik, ekipman gibi giderleri vardı. Bir fondan destek çıkarsa başlayacaktık. Tam bu esnada TRT ilk kez TRT Belgesel Ödülleri için Proje Destek Ödülü açtı. Bana da bazı büyüklerim katılmamı önerdiler. Başta çekincelerim vardı. Gerçi benzeri bir düşüncem grafiti belgeseli için de vardı. Ama o da Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü almıştı. 250 başvuru içinde iki projeye, Proje Destek Ödülü verilecekti. Biri bizim projemiz oldu ve çekimlere başladık. Büyük resme baktığımızda TRT kurumunun Hip-hop kültürüne önemli ve bir o kadar ilginç bulduğum bir destek vermiş oldu. 8. TRT Belgesel Ödülleri’nde Gri Şehrin Renkli Çocukları yarıştı ve ödül aldı, 9. TRT Belgesel Ödülleri’nde Dişe Diş, Söze Söz “Proje Destek Ödülü” aldı, 10. TRT Belgesel Ödülleri’nde de Dişe Diş, Söze Söz gala yaptı.

 

 

Belgesele baktığımızda Kabus Kerim, Turbo, Sorgu, Kamufle, Killa Hakan gibi isimler var. Bu isimleri nasıl belirledin? Ulaşmak isteyip de ulaşamadıkların oldu mu?

 

Oldu… Ama ilk sorudan başlayayım. İsimler şöyle belirlendi: Türkçe rap müzik kültürünün her alanından birileriyle görüşmek istedim. Zaten çocukluğumdan beri dinleyicisiyim. Hepsi bir şey anlatsın, birlikte bir ansiklopedi oluştursunlar istedim. Ben bu belgeseli yaparken geleceğe not bırakmak istedim. Zaten ben belgeselin günümüzde yeterince bir misyonu olamadığına inanıyorum. Yaptığımız işlerin, 15-20 hatta 50 sene sonra değerleneceğini düşünüyorum.Çünkü günümüzde tüketim çok hızlı ve insanlar gözleri önünde olan kültürü tanımak için yeterince zaman ayırmıyor.  Çünkü çok hızlı yenileniyor her şey…  Mesela biz şu anda Pathé kardeşlerin yıllar önce tripodu kurup çektikleri şeyleri hayretle izliyoruz. Biz bugün ne yaparsak yapalım, hangi festivallerde gösterilirse gösterilsin, belgeseli sinema salonunda dört beş kişi izliyor. Ama öte yandan birlikte çalıştığımız ekipse 15-20 kişiye kadar çıkabiliyor ve salonda seyirciden fazla oluyoruz. Hal böyle olunca günümüzde bir misyonu olduğuna nasıl inanabilirim ki?

 

 

Yani senin esas kaygın geleceğe bir şey bırakmak…

 

Evet, çünkü bunların hepsi yok olacak ya da tamamen değişecek. Kültür endüstrileştikçe öz benliğini kaybedecek. Sadece üretmek için üretenlerin sayısı, gönülden üretenlerin sayısından fazla olacak. Böylece benliğini yitiren, popülaritesini çok çabuk kaybeden birçok akım gelip geçecek bugün de olduğu gibi. Bu yüzden Hababam Sınıfı’nı çok seviyoruz. Eski şarkıları dinliyoruz. Bence belgesel film de böyle bir şey. Süha Arın’ın yaptığı Tahtacı Fatma belgeselini izlediğimde hala “nasıl yapmış” diye sorguluyorum hala duygulanabiliyorum. Bu 30-40 yıllık bir iş için önemli bir şey. O yüzden ben de bu filmi yaparken mümkün olduğunca derinlemesine araştırıp ilerleyen dönemlerde insanların akademik çalışmalarına, kültürel çalışmalarına bir şekilde katkıda bulunmak istiyorum. Bugün baktığınızda Tasarım Bienali’nde rap müzik klibi bir proje olarak sunuluyor. Gazetelerde, TV’lerde, müzik kanallarında, dizilerde, filmlerde boy gösteriyor. Bu çok büyük bir başarı. Eskiden televizyonlara çıkamayan bir kitleyken, şimdi Rock festivalinde Rap söyleyebilir duruma gelinmiş durumda. Dolayısıyla bu kültürün artık yadırganmaması en başta bizim gibi o dönemde büyüyen çocuklara borçlu, şimdi de tarih yazıcılara borçlu.

 

 

Az önceki soruya dönecek olursak; Peki röportaj teklifini kabul etmeyen isimler kimdi?

 

Bütün belgesel süreci boyunca Ceza’ya ulaşmaya çalıştık. Aslında kendisine çocukluktan gelen hayranlığım ve saygım sonsuz. Benim için görüşmek bile çok önemliydi, ama mümkün olmadı. Belgeselin tamamlanmasına çok kısa bir süre kala menajerindenolmuşuz dönüş aldık. Hiç ulaşamadığım insanlar da oldu. Ben her kesimden insanlar olsun istedim. Ama mesela Kabus Kerim’le iletişime geçtikten bir saat sonra röportajın yerini zamanını kararlaştırmıştık.

 

 

Genç bir belgesel yönetmeni olarak çekim esnasında mutlaka bir takım sorunlar yaşamışsındır… Neler oldu bu süreçte?

 

En büyük zorluk TRT ile ilk kez çalışmaktı. Zor bir süreçti. Ama bana tecrübe katan bir durum oldu. Hukuki ve telif evraklarıyla uğraşmak benim için ileriye dönük bir yükü aldı. Artık o kadar zorlanmayacağımı düşünüyorum. Bir diğer zorluk çekimlerin Almanya süreci oldu. Oradaki isimlerle görüşmek istedik Üç kişi vize için başvurduk. Ama birimiz hariç vize alamadık. Böyle olunca iş metin yazarımıza kaldı. Gitti, yaptı, geldi. O röportajların bulunması bizim için çok önemli. Tek başına gitti üstesinden geldi.

 

 

Tüm bu süreçlerin sonunda belgesel TRT’nin Belgesel Ödülleri’nde Harbiye’de galasını yaptı. Sonrasında da başka festivallerde gösterildi, ödül aldı. Nasıl bir duygu bu?

 

TRT’nin verdiği proje desteğinin koşullarından biri de bir sonraki yıl TRT’de gala yapmaktı. Bu alanda bilinen çok belgesel yok. Dolayısıyla böyle bir avantajımız oldu. O gün de bir sürpriz yaptık. Belgeselimizde de yer alan Tahribad-ı İsyan’dan bir performans rica ettik. Onlar da bizi kırmadılar. TRT de bunu kabul etti –ki daha önce çok da olan bir şey değildi bu. 12 Mayıs’ta ilk gösterimini yaptı, salon doluyduve her yaştan insanın ilgi gösterdiğine şahit olduk, hatta hiç ilgilenmez dediğimiz yaş grubundan seyircilerimiz Tahribad-ı İsyan’ın şarkılarından keyif almış görünüyordu. Galadan sonra başka festivallere de katıldık. Yakın zamanda Uluslararası Artemis Film Festivali’nde yarıştı, Uluslararası Marmaris Film Festivali, Uluslararası Foça Arkeoloji ve Kültürel Miras Film Günleri gibi festivallerde gösterilecek. Yakın zamanda 19. Uluslararası Safranbolu Altın Safran Belgesel Ödülleri’nde kendi kategorisinde En İyi Belgesel Ödülü’nü aldı. Kasım ayında da Bulgaristan’da 80 ülkeden 1200’den fazla filmin başvurduğu 14. Uluslararası Early Bird Öğrenci Filmleri Festivali’nde yarışacak.

 

 

Bundan sonrası için bir plan var mı?

 

Açıkçası filmi bitirince çok yorulmuştum. Bir sene dinlenmeyi düşünüyordum. Ama bir yandan da yeni projelere başlayıp üretmeye devam etmek gerekiyor. Hem kendimi geliştirmek hem de üzerine koymak için ara vermeden çalışmaya devam etmek gerekiyor. Ama popüler kültürden biraz uzaklaşmayı düşünüyorum. Gerçekten yoruldum. Anlatım biçimimi ve geçmiş deneyimlerimi sorgulayabileceğim bir proje geliştirmek istiyorum.

 

ihsan.dindar@milliyet.com.tr

http://instagram.com/ihsandinovski