Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 33. İstanbul Kitap Fuarı'nın onur konuğu: Kardeş toprağı Macaristan
Aralık 2014

33. İstanbul Kitap Fuarı'nın onur konuğu: Kardeş toprağı Macaristan

ELİF TÜRKÖLMEZ

 

Hakan Nordik... Bu ismi daha önce hiç duymadınız. Çünkü aslında böyle biri yok. Bu sadece, Doğan Kitap’tan çıkan "Tek" adlı siyasi polisiye kitabın yazarı için düşünülmüş bir takma ad. Kendisi Türkiye’nin tanınmış bir yüzü olan ancak kimliği sır gibi saklanan yazarla, ses değiştirici alet yardımıyla bir röportaj gerçekleştirdik. Gerçek adını neden saklıyor, bu kitabı neden yazdı, peki kimliğini bir gün açıklayacak mı? Kadın mı yoksa erkek mi?

 

Hakan Nordik ile Skype üzerinden röportaj yapacağım. Yazarın gerçek adı bu değil aslında. O, Türkiye’nin tanıdığı ünlü bir isim ve ilk kez bir kitap yazdı. Ancak kimliğini açıklamak istemiyor ve bu yüzden de röportajı Skype üzerinden yapacağız ve o sesini değiştirmek için bir alet kullanacak ve... Bunlar Doğan Kitap'tan  öğrendiklerim. Hakkında başka hiçbir şey bilmiyorum. Ne adını, ne yaşını, ne cinsiyetini...

 

Gerçekten stresliyim. Kahve çok kötü ve hâlâ gördüğüm rüyanın etkisindeyim. Yazarsız kitap olur mu yahu? Tamam kim olduğunu merak etmiyorum, kitabı okurken daldım gittim ve kim olduğunu düşünmekten vazgeçtim bile ama ne bileyim, galiba kar maskesi ve ses değiştirme aletinden korkuyorum. Bir de hayatta en sevmediğim şaka, arkadan gözlerimin kapatılıp kimim ben diye sorulmasıdır. Anında başım ağrır. Ellerini çimdiklerim. Başıma gelen...

 

Yarı Türk yarı ABD'li kahraman

 

Deniz Max Brando isimli yarı Türk yarı Amerikalı, 46 yaşında bir gazeteci, en yakın arkadaşı James’in öldürülmesi üzerine New York’tan İstanbul’a geliyor. Ve bir süre sonra öğreniyor ki, James’in öldürülmesi öyle basit bir cinayet değil, bu işin ardında çok derin meseleler var. Deniz Max, kitaptaki gibi dersek DM, derinlerde yüzerken, tabii karşısına Türkiye’nin yakın geçmişine ait yüzlerce çöp çıkıyor. Yüzeyde görünmeyen bir sürü pislik dipte var olmaya devam ediyor. DM cinayeti kimin / kimlerin işlediğini adım adım çözerken, bir yandan da kendini tatlı tatlı âşık olurken yakalıyor. Sonu ters köşe, dili akıcı. Bir ilk kitap için oldukça başarılı. İçinde hem gey cinayeti, hem Kürt meselesi, hem azınlıklara yapılan ayrımcılık, hem CIA, hem JİTEM yani her şey olmasıyla azcık heyecanlı. Ama olsun insan kek yaparken bile içine hem kuru üzüm, hem çikolata, hem portakal kabuğu koymak istiyor.

 

 

Röportaj başlamak üzere. Soğumuş kahvemden bir yudum alıp öylece ekrana bakıyorum. Tam, “Skype üzerinden röportaj yaparken sutyen takılmalı mıdır acaba?” diye düşünürken Hakan Nordik çevrimiçi oluyor.

 

Birkaç saniye sonra da, ‘günde üç paket’ sesiyle merhaba diyor...

 

Siz aslında Türkiye’de tanınan bir isimsiniz ama Hakan Nordik mahlasıyla bir kitap yazdınız. Gerçek isminizi ve yüzünüzü kamuoyundan saklamanızın sebebi nedir?

 

Kitabı kendi adımla piyasaya çıkartırsam, medyanın kitabın içeriği ile ilgilenmek yerine daha çok benim kişiliğimle ilgileneceği endişesini taşıyordum. İnsanlar kitabın içinde ne olduğuyla ilgilensinler benimle ilgilenmesinler istedim. Bu yüzden de gerçek kimliğimi saklamaya ve maske takmaya karar verdim. Bu tamamen benim tercihim.

 

İnsan bir yandan da kitabı çıkınca şöyle bir şişinmek istemez mi? Eski sevgilisi de görsün, bakkal imza istesin, annesi gurur duysun diye beklemez mi? Bu kitap belli ki epey ses getirecek. Sizin içinizden “Ben yazdım onu” diye bağırmak gelmeyecek mi bir zaman sonra?

 

Hayır. Çünkü ben popüler olmanın dezavantajlarını da çok yakından bilen biriyim. Kitabım çıktığı için tabii ki mutluyum ama adımın bilinmemesi kesinlikle mutluluğumu engellemeyecek. İnsanlar kitabımı okudukça ben mutlu olacağım. Zaten ortada olmanın faydasından çok zararını gördüm yıllarca.

 

Peki, ne iş yaptığınızı da mı söyleyemezsiniz? Tamam, kim olduğunuzu bilmeyelim ama mesela gazeteci misiniz, şarkıcı mı?

 

Bunu yapamam maalesef. Bu konuda söyleyebileceğim fazla bir şey yok. Ne iş yaptığımdan, kaç yaşında olduğumdan, insanların beni nereden tanıdığından bahsedemem. Bunu söyleyemem.

 

Peki okurlar sizinle iletişime geçmek isterlerse, size kitapla ilgili sorular sormak isterlerse...

 

Hakan Nordik adıyla sosyal medyada yer alacağım.

 

Kendi sosyal medya hesaplarınız var mı? Yani o tanıdığımız ünlü kişiyi aslında biz Instagram’dan, Twitter’dan takip ediyor olabilir miyiz?

 

Bu soruya ne diyeceğimi bilemiyorum. Olabilir de, olmayabilir de.

 

Görünür olmanın zararını çektim dediğiniz için soruyorum, belki sosyal medyadan da uzak kalmayı tercih etmişsinizdir.

 

O zaman şöyle söyleyeyim. Sosyal medyayı kullanıyorum ama çok yoğun olarak değil. Zaten günümüzde sosyal medyayı kullanmayan herhalde çok az insan vardır diye düşünüyorum. Ben de gerektiği kadar kullanıyorum.

 

Bir gün açıklayacak mısınız kimliğinizi, yoksa sırrınız baki mi?

 

Şu anki düşünceme göre, ileride de kimliğimi açıklamak, kim olduğumdan bahsetmek gibi bir niyetim yok. Bir gün mecbur kalacağımı da düşünmüyorum. Şu andaki fikrim bu yönde, takma isimle devam edeceğim.

 

Bu sizin ilk kitabınız. Topallamayan bir kurgu, sarkmayan bir dil... Mesleği yazarlık olmayan ve ilk kitabını yazan biri için oldukça iyi.

 

Ben bu kitabı yazmaya yaklaşık altı yıl önce başladım. O zamandan beri araştırıyorum ve çalışıyorum.

 

Kitapta JİTEM’den azınlıklara, uluslararası güvenlik şirketlerinden eşcinsellere çok katmanlı bir ilişkiler ağı var. Ama en çok hissedilen mesele, '90’lı yıllarda Kürtler’e yapılan sistematik zulüm ve işkence. Bunu özellikle seçmenizin nedeni nedir?

 

Bu kitap polisiye seven herkesin merakla okuyabileceği bir kitap. Siyasi polisiye olarak tanımlayabiliriz türünü. Ama özellikle Kürtler’den ya da Kürtler’e yapılan zulümden bahsettiğimi söylemek doğru olmaz bence. Ama tabii benim de dertlerim var, anlatmak istediklerim var. Öfkeli olduğum konular var. Bunlar Cumhuriyet Dönemi’nin tüm siyaseti ile ilgili. Dolayısıyla sadece Kürtlerle ilgili değil, ezilen herkesle ilgili.

 

Hangi motivasyonla başladınız peki bu kitabı yazmaya? Sizi böyle çetrefil meseleler hakkında yazmaya iten belirgin bir olay oldu mu?

 

Spesifik bir olay olmadı. Geçtiğimiz 30 yıla bakmak yeterli. Bizim adalet sistemimizde de siyaset sistemimizde de hatalar var. Çok adaletsiz bir ülkeyiz. Benim gördüğüm kadarıyla bu memlekette beyaz Türk olmayan herkes bir şekilde eziliyor. Aleviler için de, Kürtler için de, Ermeniler için de, Çingeneler ve geyler için de durum aynı.

 

Baş kahramanın yarı Amerikalı yarı Türkiyeli, Deniz Max Brando isminde bir erkek olmasının özel bir sebebi var mı? Türkiye’de yaşayan birinin, tüm bu olayları tarafsız bir gözle göremeyeceğinden endişelenmiş olabilir misiniz?

 

Çok özel bir sebebi yok. Ama şöyle bir düşünürsek, ilk sebep şu olabilir: Ben kitabın sadece Türkiye’de okunacak ve sadece Türkiye’ye hitap edecek bir kitap olmasını istemiyorum. Bütün dünyada okunabilecek bir kitap olmasını istiyorum. İki milletli bir karakterin de buna yardım edeceğini düşündüm. Amerika’da geçen bölümler var, CIA ile ilgili bölümler var, Amerika’daki Müslüman tarikatler, teşkilatlar var. Bütün bunlardan bahsedebilmem için iki milletli bir karakter daha uygundu benim açımdan. Bir de tabii öyle bir karakterin Amerikalı gözüyle Türkiye’yi değerlendirmesi, Türk gözüyle batılıları değerlendirmesi gibi bir durum da var.

 

Kitap başka dillere çevriliyor mu?

 

İlk önce Türkiye’de çıkacak, ondan sonra tabii hedefimiz o. İngilizce çevirisi zaten yapılıyor, yurtdışında da çıkacak. Film haklarını almak isteyenler de var hem yurtdışında hem Türkiye’de. Bunlar önümüzdeki günlerde netleşecek.

 

Kitaptaki bazı karakterler gerçek hayattaki kişilerle benzeşiyor. Bu sezgimde doğru yolda mıyım yoksa kahramanlar tamamen kurgu mu?

 

Ben bu konuda bir şey söylemek istemiyorum. Okur istediği şekilde yorumlayabilir, dolayısıyla buna müdahale etmek istemiyorum. Eğer kitaptaki bir karakter size birini çağrıştırıyorsa çağrıştırıyordur. Başka bir okura da başka birini çağrıştırırsa ona da onu çağrıştırıyor demektir.

 

Bir de sürekli olarak ‘değişen İstanbul’ eleştirisini görüyoruz kitapta. Sizin için çok önemli sanırım İstanbul’un giderek çirkin bir yere dönüşmesi.

 

Ben hayatımın büyük bölümünü İstanbul’da geçirdim. Dolayısıyla kitapta olan konular çoğu kişi gibi beni de fazlasıyla rahatsız eden konular. Yeşil alanların talan edilmesi, her tarafın betonlaşması, ve bunun çoğunlukla da birilerine rant sağlamak amacıyla kanunsuzca ve hesapsızca yapılması... Bunun uzun vadede ne tür sakıncaları olacağını insanlar henüz anlamadı. Bu yıl ilk defa yüksek nem oranlarından bahsedilmeye başlandı İstanbul’da ve bunun nedeninin betonlaşma olduğu söyleniyor. Sıkıcı mı olmaya başladım?

 

Yok hayır ama, bu durumda, yani sesiniz böyle çıkarken, kitaptan konuşmak çok güç. Tekrar o konuya gelmek istemiyorum, yani siz açıklamıyorsanız ben hiç deşmem ama kimliğinizi açıklasanız ne olur, bunu öngörebiliyor musunuz?

 

Üzerine çok düşünmedim ama ismi bilinen biriyseniz, insanlar sizin kim olduğunuzla daha çok ilgileniyorlar ve maalesef bence bu da kitabın kendisine olan ilgiyi azaltacak bir şey. Bunun dışında hiçbir nedeni yok. Bunu bir kampanya olarak planlamadık sadece ben böyle olmasını istedim. Söyleşi yapma ihtiyacı doğduğunda da yüzümü gösteremeyeceğim için bu maske fikri doğdu. Bunlar önceden planlanmış şeyler değil. Ya da hiç söyleşi yapmayabilirdim ama işte yapmaya karar verdim.

 

Peki kimliğini açıklamamak için maske ve ses değiştirici alet kullanan biri olarak bu halinizle de kitabın önüne geçeceğinizi düşünmüyor musunuz? Belki de kendi kimliğinizle çıksaydınız okurun karşısına, daha az önüne geçecektiniz. Ben şu an ne anlattığınızdan çok sesinize konsantre oldum. Bu kaseti yanlış çözmekten korkuyorum çünkü ne söylediğinizi zor anlıyorum.

 

İlk defa siz gündeme getirdiniz bunu, belki de ilk kez sizinle konuştuğumuz için, bilemiyorum. İnşallah öyle bir şeyle karşı karşıya kalmayız. Çünkü benim beklediğim şey bu değil, hedeflediğim şey bu değil. Yazarın kim olduğunu merak etmeden, buna fazla takılmadan sadece ve sadece kitaptan bahsetmelerini istiyorum insanların. Öyle bir tehlike görürsek röportaj yapmaktan da vazgeçeriz olur biter. Sizi zorladığımız için özür dilerim.

 

Televizyona çıkacak mısınız?

 

Bunları yayıncım planladığı için bilemiyorum. Bana gelen bir şey yok bu konuyla ilgili. Gelirse değerlendiririz.

 

Sevdiğiniz yazarlar kimler? Ya da sevdiğiniz kitaplar diye mi sormalıyım? Yazarların bir önemi yok, kitaplar öne çıksın...

 

En favori yazarım Stieg Larsson, "Ejderha Dövmeli Kız"ın yazarı. Ama beni ilgilendiren konularla ilgili yazdığı için seviyorum onu. Onun dışında polisiye tekniği olarak bir numaram ise Jo Nesbo. Çok fazla polisiye okuyan biriyim. Başka dillerde de polisiye kitaplar okurum. Artık öyle bir şey oldu ki, bir kitabın 30. sayfasını geçmem pek mümkün olmuyor. Ama onun bütün kitaplarını okudum.

 

Sizce yazar diye bir şey olmasaydı, yani "Suç ve Ceza" diye bir kitap olsaydı ama Dostoyevski’yi bilmeseydik nasıl olurdu? Ben sizin kitabınızı okurken hep bunu düşündüm de... Yazarsız kitaplar dünyasını...

 

Dostoyevski zamanında bunun olması daha kolaydı tabii ama günümüzde artık her şey görselliğe dayalı ve üstelik de internet çok güçlü bir medya olduğu için bu çok zor. Yazarlar artık kendi tanıtımlarını çok iyi yapıyor ama bunun bir sakıncası da var. Bir sürü kendini anlatamayan yazar kaybolup gidiyor diğer tarafran da pazarlamasını iyi yapan vasat bir yazar öne çıkabiliyor. Benim amaçlarımdan biri de bu. Yani, yazar olmadan da bir kitap öne çıkabilir. Ben gerçek kimliğimi açıklasaydım her yerde konuşma imkanım olurdu. Ama istemedim. Bu da yeni bir deneyim olacak edebiyat dünyası için.

 

Daha önce yapılmış mı buna benzer bir şey dünyada?

 

Mutlaka birileri yapmıştır. Benim bildiğim bir şey yok ama biliyorsunuz takma isimle yazan çok yazar var. En ünlüsü de John le Carre.

 

Son olarak soyadınızı neden Nordik olarak seçtiniz? Nordik ülkeleriyle bir bağınız var mı?

 

Sevdiğim yazarların isimleri size ipucu verecektir. Peki ben size bir şey sorabilir miyim?

 

Tabii, buyurun.

 

Sizce ben kadın mıyım, erkek miyim?

 

Bilemiyorum.

 

Sesimin erkek gibi çıktığını biliyorum ama bu sizi yanıltıyor olabilir. Bu makineler erkek sesini kadın, kadın sesini erkeğe çevirebiliyor.

 

Yani, aslında kadın mısınız?

 

Öyle bir şey demek istemedim, sadece kafanızı karıştırmak istedim...

Etiketler: