Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Emile Zola: 'Gerçekler yolda ve onları hiçbir şey durduramaz.'
Eylül 2012

Emile Zola: 'Gerçekler yolda ve onları hiçbir şey durduramaz.'

Ölümünün 110. yılında Emile Zola bize ilham vermeli; vermeli çünkü o hep insanlık tarihi boyunca hatırlanması gerekeni söyledi...Bundan 110 yıl önce 50 bin kişilik bir kortej eşliğinde Emile Zola'nın naaşı Montmartre Mezarlığı'na getirildi. Mezarın başında konuşma yapacak olanlardan biri yine zamanın ünlü bir başka yazarı Anatole France idi. France'ın arkadaşına veda şeklinde başlayan konuşması bir müddet sonra neredeyse bir milletin uyanışına sebebiyet verecek kadar kuvvetlendi. "Susmayacağım" diyordu, "Ona iftira edenler sustular mı?" Zola'nın susmadığını, herkes korkup sindiğinde bir tek 'onun' sessiz kalmadığını hatırlattığı bu konuşması sık sık "Bravo!" sesleriyle kesildi. Konuşmasını "Ona gıpta edelim: ... Onun benliğinde insanlığın vicdanı vardı" diye bitirdiğinde ise Zola'yı ebedi uykusuna yolcu etmeye gelmiş olanlar mezarlıkta olduklarını unutup büyük bir alkış kopardı. Orada dökülen gözyaşlarının bir sebebi de muhakkak ki adaletin mühim bir savunucusunun uğurlanıyor olmasıydı.

Eğer her ülkenin her yüzyılda Emile Zola gibi bir yazarı ortaya çıkmış olsaydı belki de bugün başımız bu kadar dertte olmazdı. Fütursuz bir adamdı, dilinin kemiği yoktu. Bir o kadar da korkusuzdu. Yanlış gördüğü her şeyi söyledi, söylemekle kalmadı, bütün bir kariyerini bunun üzerine oluşturdu, binlerce sayfa yazdı. Bugün ülkemizde çok sık şikayet edilen ifade özgürlüğünden mahrumluğu kafası almadı, anlamamazlıktan geldi ve her şeye rağmen söylemek istediğini söyledi.

Natüralizm, yani doğalcılık akımının ilk temsilcilerindendi. Yakın arkadaş olduğu Goncourt kardeşler ondan önce bu akımın ilk örneklerini vermiş olsalar da en kuvvetli eserler Emile Zola'nın elinden çıktı. Neydi onun yaptığı? Gerçekleri alıp, hiç eğip bükmeden, hiçbir konuyu ideallerdeki haline büründürmeye kalkışmadan olduğu gibi okurun yüzüne vurmak. Yazarlar etraflarındakilerden "Bir dahaki romanında beni konu yap, benim hayatım roman olur" lafını çok duyar. İnanın kimse bir Emile Zola eserindeki kahramanlardan biri olmak istemezdi, zira o muhakkak ki o karakterin en olumsuz halini sayfalarına yansıtacaktı. Daha doğrusu en gerçekçi halini. En 'kokuşmuş' yanlarını. 19. YY. sonlarında bu daha önce yapılmış bir şey değildi. Fransız edebiyatı halen romantizmin etkisindeydi, onu takip eden realizm bile bir sarhoşluk hali yaşıyordu ve hem bireylerin hem de toplumların olan değil, görülmek istenen, insana hoş gelecek tarafları konu ediliyordu. Bu yüzden Emile Zola Fransızların yüzüne büyük bir tokat atmış oldu. Adeta onları uykularından uyandıracak bir tokat. Bunun elbette sonuçları olacaktı. O tokatı yiyenler hemen öyle öteki yanaklarını çevirmeyecekti.



NEFRET EDİLEN

Şöyle diyelim; Emile Zola tüm yazın tarihi boyunca belki de en nefret edilen yazarlardan biri olmuştur. Üstelik kariyerinin başından sonuna kadar. Hem de uluslararası boyutta. Hemen hemen her kitabı profesyonel eleştirmenler tarafından yerden yere vurulmuştur. İlk kitabından neredeyse sonununcusuna kadar edebi açıdan hemen hiçbiri değerli bulunmamıştır. Kullandığı dil onlara göre basittir, çünkü sokak dili metnin çoğuna hakimdir. Ki bu eleştiri günümüz okuru tarafından da yapılabilir. Birinci ağızdan anlatılan bir hikayede ya da diyaloglarda sokak ağzının kullanılması normal karşılanırken dış sesin de aynı dili kullanıyor olması okuru sersemletir. Zira genelde okurun yazardan beklediği, dili kendisinden daha iyi kullanabilme yeteneğidir. Fakat Zola'nın zamanın eleştirmenleri tarafından bu kadar çok eleştirilmesinin esas sebebi zamanın Fransız yaşamının hoş görünmeyen yanlarını sayfalarına taşımasıdır. Ne demek istediğimi anlamak için Zola'nın herhangi bir kitabını elinize alıp ilk birkaç bölümünü okumanız yeterli. Cinayet, alkolizm, fuhuş, fakirlik ve benzeri ne varsa daha ilk sayfalarda yer alır. Hatta Zola'nın tekniğinde kendinizi birden olayların ortasında buluverirsiniz. Okumaya ne zaman başladığınızı bile anlayamazsınız. Bir sokağa yeni taşınan kiracı gibi; orada olaylar normal seyrinde devam etmektedir, siz bir yerinden dahil olursunuz. Kimsenin sizi bekleyecek hali yoktur ya da durup dururken sırf yeni geldiniz diye üstüne başına, konuşmasına çeki düzen vereceği de. İşte bu his Fransızları fena rahatsız eder ve Emile Zola'yı ahlaksız, seviyesiz olmakla suçlarlar.

Bu suçlama hali ilk on bir kitabı boyunca devam eder. Her yeni kitabıyla birbirinden beter eleştiriler alır. Eleştirmenler bir Balzac ya da Dickens olamayacağını, hatırlanacak karakterler yaratma yeteneğinden yoksun olduğunu söyler. Oysa Zola ısrarla, romandaki hiçbir karakterin hayatta olduğundan daha 'fazla' olmamasına bizzat dikkat etmektedir. Edebiyat eleştirmenleri onu yerden yere vururken okurlar da görmezden gelir. Zaten ilk beş kitabını yazdığında hala yirmili yaşlarındadır. Kendisi de sonradan yayıncısı George Charpentier'ye bir mektubunda şöyle itirafta bulunur: "Bugünlerde on sekiz yaşındaki gençler bile bizim o zamanlar yirmi dört yaşımızda yazdıklarımızdan iyilerini üretiyor." Hatta gençliğinde yazdıkla