Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Anlamın peşinde bir bilge: Roland Barthes
Mart 2017

Anlamın peşinde bir bilge: Roland Barthes

Yapı Kredi Yayınları, bu ay çıkardığı iki Roland Barthes kitabıyla 20. YY.'ın en önemli yazı ve düşünce insanlarından birisine nitelikli bir saygı duruşunda bulundu. Barthes’ın uzun yıllar arkadaşlığını yapmış Philippe Sollers’in "Barthes’ın Dostluğu" kitabı Sollers’in filozof hakkındaki metinlerini ve filozofla olan mektuplaşmalarını bir araya getirirken Calvet’nin özenli bir çalışmayla hazırladığı "Roland Barthes: 1915-1980" kitabı ise, yazarın ilk defa yayımlanmış ayrıntılı biyografisi olma özelliği taşıyor.
EKREM BUĞRA BÜTE
 
Roland Barthes, 20. YY. düşüncesinin bilhassa eleştiri alanındaki en büyük isimlerinden birisiydi. Gerek edebiyata, daha genel bir ifadeyle yazıya bakışındaki özgünlüğüyle gerek oluşturduğu göstergebilim anlayışıyla gerekse okurlarına armağan ettiği bakış ve sezgi şekliyle kendine has bir konum edindi. Adı 20. YY. düşünce tarihinin en tepelerine yazılacak devler arasındaydı. Barthes, tüm hayatına yaymış olduğu dil ve göstergebilim çalışmalarıyla bir eleştiri dili, bir çalışma biçimi, bir bakış şekli üretti. Aslında ölümünden sonra dahi üretmeye devam ediyor.
 
 
Barthes’ın her biri başlı başına dikkat çekmiş birçok yapıtı halen ele aldıkları konulara yaklaşım biçimleri itibarıyla tartışma yaratıcı ve zihin açıcı olmaya devam ediyor. Yazarın "Yazının Sıfır Derecesi", "Göstergeler İmparatorluğu", "Göstergebilimsel Serüven", "S/Z", "Eleştirel Denemeler", "Roland Barthes ve Metnin Hazzı" gibi meşhur ve önemli eserleri birçok dünya dilinde yayımlanmaya ve yayımlandıkları ülkelerde etkiler yaratmaya, birçok tartışmaya referans olmaya devam ediyor.
 
Elbette Türkçe de bu dünya dillerinden biri. Barthes’ın yapıtı, bilhassa 1980’li yıllardan sonra Türkiyeli okur profilinin de ilgi alanına girmeye başlamış. Yazarın dilimize yapılan ilk çevirisinin 1979 yılında Kültür Bakanlığı Yayınları tarafından yapılan, o çevirideki adıyla "Göstergebilim İlkeleri" olduğunu görüyoruz. 12 Eylül sonrasında, 1980’lerin sonunda tekrar başlayan Barthes çevirileri zayıf bir ilgiyle devam etmiş, 2000’li yıllarda da ciddi bir ivme kazanmış. Günümüzde başta Yapır Kredi Yayınları, İletişim Yayınları, Metis Kitap, Sel Yayıncılık gibi büyük yayınevleri olmak üzere birçok yayınevi Barthes kitapları basıyor. Bu ivmenin giderek hız kazandığından ve Barthes’ın eserlerinden birçok mecrada sıklıkla bahsedildiğinden söz edebiliriz.
 
Bugüne kadar Barthes’ın birçok kitabını Türkçeye kazandıran Yapı Kredi Yayınları, mart ayında yayımladığı iki kitapla Fransız düşünürün Türkçede yeniden gündeme gelmesini sağladı. Fakat bu iki çalışmayı bugüne kadar yayımlanmış Barthes külliyatından ayıran temel özellik Barthes tarafından değil, Barthes hakkında yazılmış kitaplar olması. Ayrıca yazarın yapıtıyla beraber kendisini, kişisel hikayesini ve sosyal yaşantısını takip ediyor olmaları. Böylece halihazırda birçok metni uzun bir süredir Türkçede var olan Roland Barthes’ın kişiliği bu kitaplarla iyice genişlik kazanıyor ve Türkçedeki Barthes külliyatına yeni bir boyut, kişisel bir ton katılmış oluyor. 
 
Bir dilbilimciden biyografi
 
Bu kitapların ilki Fransız göstergebilimci ve dilbilimci Louis-Jean Calvet tarafından kaleme alınan "Roland Barthes: 1915-1980" adlı Barthes biyografisi. Calvet, alanında oldukça ünlü, birçok değerli yapıtı bulunan, senelerce Fransa’nın önemli üniversitelerinde dersler vermiş, bilhassa toplumdilbilim (sosyolengüistik) konusunda uzman bir isim. Üniversite hocalığının yanı sıra yayın yönetmenliği deneyimi bulunan, çok sayıda makale kaleme almış, aynı zamanda Barthes üzerine çalışmış, Barthes’ın gösterge kavramı üzerine bir kitabı bulunan, kendisi bizzat Barthes’ın ilk seminerlerine katılmış bir isim.
 
Dolayısıyla Calvet’nin bütün bu özelliklerini kullanarak yazdığı ve Barthes’ın ilk ayrıntılı biyografisi olarak karşılanan "Roland Barthes: 1915-1980" kitabı, Barthes külliyatının önemli ve kişisel bir parçası olmayı sonuna dek hak ediyor. Calvet, çoğunlukla Barthes’ın etrafında bulunmuş yakınlarının kişisel tanıklıklarına, yazdığı mektuplara ve de sıklıkla Barthes’ın kendisi hakkında kaleme aldığı Roland Barthes kitabına dayanarak oluşturduğu bu biyografi, alanının en önemli örneği olarak anılmayı fazlasıyla hak ediyor. Tabii bu durum Türkçe edisyon için de geçerli. Bu kitapla Türkçede ilk defa ayrıntılı bir Barthes biyografisi yayımlanmış oluyor. Kitabın çevirisinin, Barthes’ın pek çok kitabını Türkçeye kazandırmış olan Sema Rifat tarafından yapılmış olması da edisyonu değerli kılan özelliklerin başında geliyor.
 
Şunu kabul etmek gerekir ki biyografi yazarlığı, yapısı gereği zor, çok yönlü ve uğraş gerektiren, özel bir alan. Buna ek olarak Barthes’ın bu konu hakkında bizzat kafa yormuş birisi olduğunu düşünürsek Calvet’yi hazırlık sürecinde, kolay bir işin beklemediğini söyleyebiliriz. Zira Barthes, kendi hakkında kaleme aldığı Roland Barthes kitabına “Bütün bunlar bir roman kişisi tarafından söylenmiş gibi kabul edilmelidir,” diye başlamış. Yaşamöyküsel girişime karşı bir mesafe göstermiş, metinlere karşı yapısal yaklaşıma sadık kalmaya çalışmış, yapıt ve yazar arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktan kaçınmış biri. Diğer yandan Calvet, bunun en çok farkında olan kişilerin başında geliyor. Calvet, kitabını bu farkındalığın ışığında açıyor ve kaleme aldığı öndeyişinde doğrudan bu karşıtlıkla yüzleşiyor. Burada Barthes gibi düşünmediğini, “Yaşam bir bütün ve kişi ile yapıt arasında, beden ile ürettiği şey arasında şifresi çözülmesi gereken bağlar bulunabilir" sözleriyle açıklıyor ve işe koyuluyor. 
 
 
Foucault'dan Bataille'a, Camus'dan Sartre'a
 
Calvet, “Bir güzergâhın yeniden oluşturulması” olarak tanımladığı ve konusuna samimiyetini baştan bildirdiği kitabında Barthes’ı bir gazeteci girişkenliği, bir araştırmacı kuşkuculuğu ve bir yazar duyarlılığıyla ele alıyor. Sahip olduğu dilbilimci özellikleri ve Barthes’ın yapıtına karşı yaptığı çözümlemelerinin niteliği de bu noktada önem kazanıyor. Bu durum kitabı Barthes’ın kişisel hayatını düşünsel hayatıyla ilişkili olarak ele alan, çok yönlü bir biyografi haline getiriyor. Calvet’nin tanıklığına başvurduğu birçok kişinin bugün hayatta olmaması da kitabın önemini artıran unsurlardan. Ayrıca Calvet’nin Barthes’ın hayatında önemli bir tema olan psikolojik karakterini de göz ardı etmediğini söylemek gerek. Yani düşünürün hayatını tüm yönleriyle araştıran, yapıtını çeşitli açılardan değerlendiren ve bunları yer yer birbirine temas ettirerek tek bir esere dönüştüren biricik bir kitap var elimizde.
 
Öte yandan Barthes, tüm bunlarla birlikte Fransız entelektüalizminin çok önemli dönemlerinden birisinde, Paris çevrelerinde bulunmuş bir isim. Onun kişisel hikayesini enteresan kılan özelliklerden bir tanesi de bu. Barthes’ın hikayesini okurken Foucault’dan Bataille’a, Camus’den Sartre’a çok sayıda önemli insana temas ediyor olmak Calvet’nin incelikli çalışmasını da özel bir konuma getiren unsurlar arasında. Diğer yandan tüm bu isimlerin felsefelerinin kişisel yaşantılarından ayrılamayacak olması, felsefeden siyasete çok çeşitli alanların iç içe geçtiği bu ortama dair bir fikir edinmek için özel bir albüm işlevi görüyor. Barthes’ın kişisel hikayesinin izini sürerken dönemin entelektüel ve siyasi atmosferine dair çok ciddi bir izlenim elde ediyoruz. 
 
Bayonne ve verem
 
Calvet’nin kitabı 2014 yılında kaleme aldığı bir önsöz, bir giriş ve bir öndeyiş metinlerinin ardından bizi 12 Kasım 1915 tarihine, Barthes’ın doğduğu güne götürüyor. Bu noktadan itibaren Barthes’ın hayatını ince ince, detaylı bir üslupla takip ediyoruz. Calvet önce Barthes’ın anne ve baba taraflarının ayrı ayrı dökümünü çıkararak bu iki ailenin karşıtlığından bahsediyor. Ardından Barthes’ın deniz teğmeni olan babasını I. Dünya Savaşı’nda, henüz bir yaşını tamamlamadan kaybedişine ve annesiyle beraber Bayonne’a gidişlerine tanık oluyoruz. Roland Barthes, dokuz yaşına kadar kaldığı bu güzel şehirde annesi, babaannesi ve halasının yanında, adeta “Bir kadın evreninde” geçen bir çocukluk yaşıyor.
 
Sonrasında Barhes ve annesinin Paris’e gelişiyle beraber hayatları ciddi bir değişikliğe uğruyor. Yaşamları maddi zorluklar içerisinde geçerken Roland Barthes öğrenimine odaklanıyor ve başarılı bir öğrenci oluyor ve yazıyla ilk temaslarını kurmaya başlıyor. Ancak kendisine aniden koyulan verem teşhisiyle hayatı başka bir yöne evriliyor. Tam üniversiteye hazırlık aşamasında gelen bu hastalık yüzünden Barthes vaktinin önemli bir kısmını sanatoryumda, yatağa bağlı bir biçimde yaşamaya başlıyor.
 
Ancak bu durum, paradoksal biçimde Barthes’ın kariyerine yön veriyor. Zira hastalığı sebebiyle büyük hayali École Normale Supérieure’e giremeyen Barthes, öğrenimine Sorbonne’da devam ediyor. Bu noktadan itibaren parça parça da olsa öğrenimi sürdürüyor. Esas önemli olansa tüm o sanatoryum süreleri boyunca yatağa bağlıyken tek yaptığı şeyin bir şeyler okumak olması. Barthes, tam gelişme evresindeki çağında eline geçen neredeyse her şeyi okuyor. Bu dönem, (her ne kadar Barthes bunu kabul etmese de Calvet kendisine katılmıyor) hastaneden çıktığında oluşturmaya başlayacağı çalışmalarının da temelini oluşturuyor. Yani sanatoryum bir anlamda onun şansı oluyor. Calvet’nin deyişiyle söyleyecek olursak: "Barthes, bir başka yol bulmak zorundaydı, birçok güçlükten sonra Roland Barthes olacaktı.”
 
Barthes, sanatoryumdan donanımlı bir kültür-eleştiri insanı, ciddi bir entelektüel, belki cinsel kimliğini aramaya başlamış bir yetişkin ve neredeyse Marksist bir politik birey olarak çıkıyor. Bu noktadan itibaren de dönemin entelektüel dünyasında önemli bir figür haline gelmeye başlıyor. 
Calvet de bilhassa bu durumdan itibaren Barthes’ın yavaş yavaş oluşturmaya başladığı yapıtını merkeze alıyor. Barthes'ın en temel eserlerinden birisi olan "Yazının Sıfır Derecesi"nin metinlerinin yayımlanmaya başlaması, Romanya ve İskenderiye maceraları, kendine has yazı üslubu Calvet’nin metninde iç içe geçerek sıralanıyor.
 
"Yazının Sıfır Derecesi"nin kitap olarak yayımlanmasıyla artık Barthes ciddi ve parlak bir entelektüel figür haline geliyor. Barthes, ölene kadar sürdürdüğü yazı hayatında "Yazının Sıfır Derecesi"nin sonrasında "Michelet", "Çağdaş Söylenler", "S/Z", "Racine Üzerine", "Göstergeler İmparatorluğu", "Göstergebilimsel Serüven", "Metnin Hazzı", "Bir Aşk Söyleminden Parçalar", "Eleştiri ve Hakikat", "Roland Barthes", "Çin Yolculuğu Defterleri", "Yas Günlüğü", "Aydınlık Oda", "Camera Lucida" gibi kitaplarının yanı sıra edebiyattan resime, müzikten tiyatroya pek çok alana temas eden sayısız eleştiri metni kaleme alacaktır. Hem yazdıklarıyla hem de yazı üslubuyla dönemin en önemli yazı insanlarından birisi olacaktır. 
 
 
Göstergebilim anlayışı
 
Calvet, Barthes’ın "Yazının Sıfır Derecesi"nin en baştan en sona doğru sürekli bir devinim içinde ve kendine özgü bir yapıya sahip olduğunu söylüyor. Yazarın zaman içerisinde oluşmuş, parçalı bir kavrayışı içeren, bir metne yaklaşıp, kendisiyle ilgili alacaklarını alan, çoğu zaman fişlere dayalı, fragmantal bir yapıya sahip olduğundan söz ediyor. Bu durum, Barthes’ın son derece özgün bir eleştiri üslubu geliştirmesine ve birçoklarını etkilemesine olanak tanımış.
 
Bununla birlikte Barthes’ın çalışmalarında özellikle belirli bir dönemden sonra göstergebilim (semiyoloji) anlayışı iyice merkeze yerleşiyor ve Calvet’nin ifadesiyle Barthes için “Bir silah, bir toplumsal eleştiri aracı” haline geliyor. 20. YY. başlarında Saussure tarafından ortaya atılan bir bilim dalı olan göstergebilim, o zaman teorik bir tartışma evresindeydi ve Barthes, Saussure’ün konuya bakış açısını ele alacaktı. Barthes göstergebilimin dilbilimle olan ilişkisini incelemeye koyuluyor ve bir anlamda Saussure’ün teorisini tersine çeviryor. Ona göre, "Bir göstergenin ardında onu üstlenen bir dil vardır ve bu yüzden de (Saussure’ün önerisinin tersine) göstergebilim dilbilimi değil, dilbilim göstergebilimi kapsar."
 
Barthes’ın bu görüşü, onun için bir temel olacak ve yönlendirici bir rol üstlenecektir. Barthes, göstergebilime bir tür anlayış, kavrama biçimi olarak yaklaşıypr. Bunun ilk nüvelerini "Çağdaş Söylemler" kitabında görürüyoruz. Sonrasında geliştirdiği eleştiri üslubuyla bunu iyiden iyiye oturtuyor ve geliştiriyor. École Pratique des Hautes Études en sciences Sociales’e atanıp, Göstergeler, Simgeler ve Gösterimler Toplumbilimi Bölümü'ne Bölüm Başkanı olduktan sonra artık iyice göstergebilimle anılır olmuş. Bu onu dönemin yapısalcılık tartışmalarının da içerisine çekecektir. Burada 15 yıl geçirdikten sonra College de France’ın Edebiyat Göstergebilimi Kürsü'süne atanacak ve burada verdiği açılış dersi, bugün hâlâ konuşulmaya ve metin olarak yayımlanmaya devam edecektir. Barthes’ın o konuşma sırasında sarf ettiği  bir söz ise en az kendisi kadar meşhur: “Dil (…) ne gericidir ne ilerici; yalnızca faşisttir; çünkü faşizm söylemeyi engellemek değil, söylemeye zorlamaktır.”
 
Sözünü sakınmamış bir isim
 
Barthes, yaşamı boyunca sözünü sakınmamış, bunun için sık sık tepkiler almış, hatta bir noktada dönemin dilbilimcileri tarafından aforoz edilmiş bir isim. Bunun en ilginç örneğini “Racine Olayı” olarak da bilinen, Barthes’ın "Racine Hakkında" adlı kitabında yaptığı eleştiriler sonrasında yaşanılanlar arasında görürüz. Öte yandan Barthes, yaşamı boyunca geçirdiği onca önemli dönem ve onca önemli pozisyon arasında içerisine çekilmek istendiği birçok siyasi, felsefi ve edebi tartışmaya militanca angaje olmaktan kaçınmış, kendi pozisyonunu korumuş bir isim. Bu durum meşhur Camus-Sartre tartışmasında da, '68 Mayıs'ında da, bir döneme damga vurmuş yapısalcılık tartışmalarında da böyledir.
 
Bununla birlikte Roland Barthes, tüm bu olan biten arasında ölene kadar çalışmalarını sürdürmüş, yıllar içerisinde kendine has bir sistem oluşturmuş ve edebiyata, felsefeye, dilbilime, göstergebilime sayısız katkı yapmıştır. Calvet, biyografisinin “Barthes Sistemi” adını verdiği bir bölümünde şöyle bahsediyor kendisinden: “Biraz kışkırtıcı bir tutumla söyleyebiliriz ki Barthes her şeyden önce bir edebiyat adamı olmuştur, başlıca katkısı da insan bilimlerine edebiyatı getirmesidir. Şunu iyi anlayalım: 'Yazının Sıfır Derecesi’nden 'Aydınlık Oda’ya kadar Barthes göstergebilime, metin çözümlemesine, dolayısıyla da tepki olarak dilbilime ya da toplumbilimine çok şey getirmiştir. Ama onun katkısı her şeyden önce bir bakış ve bir sezgidir. Bu bakış, onun bakışı, binlerce okura toplumun yalancı parlaklıklarının, gündelik olayların, fotoğrafların, afişlerin, gündelik uygulamaların göstergeler olduğunu öğretti; okurlarını anlam sorunu konusunda uyandırdı. (…) Barthes, anlamsal bir refleks yaratmış, bize anlamla yüklü bir dünyada yaşadığımızı göstermiştir.”
 
Calvet’nin biyografisi, birçok farklı unsuru tek bir potada eritmeyi başaran, incelikli, ciddi bir çalışma. Tüm bunlara ek olarak Barthes’ın yaşamındaki daha başka birçok temaya, Urt’te geçirdiği inziva günlerinden Tel Quel çevresine, annesiyle olan özel ilişkisinden eşcinsel kimliğine, bir sürü önemli insanla kurduğu dostluktan Japonya ve Çin gezilerine, okuma ve yazma edimlerine yaklaşma biçimine değiniyor. İlaveten, yazar ve yazan arasında yaptığı ayrıma, tiyatro yıllarından resme ve müziğe olan ilgisine, "Aydınlık Oda"nın oluşturulmasından ölümüne kadar bütün 'yaşamöyküsü birimleri'ne değinen, konusuna nitelikli biçimde yaklaşmış bir kitap. 
 
Barthes'ın dostluğu
 
Barthes çok yazan, çok üreten bir düşünür olarak biliniyor, haklı biçimde. Bu durumun Barthes’ın yazdığı mektuplarda da kendisini gösterdiğini söylemek gerek. Hayatı boyunca sevdiklerine mektuplar yazmış Barthes. Bunda belki gençliğinin önemli bir kısmını sanatoryumlarda, yalnız ve izole geçirmiş olmasının etkisi görülebilir. Ama öyle ya da böyle Barthes, uzunlu kısalı sürekli olarak mektup yazmış sevdiklerine. Bu da tabii bir biyografi yazarı için bulunmaz nimet. Zaten Calvet’nin biyografisini temel olarak aydınlatan noktaların bu mektuplar olduğunu söyleyebiliriz. Bu nokta da Yapı Kredi Yayınları’nın Calvet’nin biyografisiyle aynı ay içerisinde yayımladığı başka bir kitaba götürüyor bizi: "Roland Barthes’ın Dostluğu"na…
 
"Roland Barthes’ın Dostluğu", kendisi de meşhur bir yazar olan Philippe Sollers’in kaleminden çıkıyor. Sollers'in büyük dostu Roland Barthes’a adadığı bir anma, bir armağan kitabı bu. Diğer yandan ciddi içeriği ve önemli bir tanıklık oluşturan yapısıyla Roland Barthes kitaplığına eklenecek önemli bir yapıt. Kitap, Sollers’in farklı tarihlerde Barthes üzerine kaleme aldığı dört metin ve Barthes’ın 1964-1979 yılları arasında Sollers’e yazdığı 35 mektuptan oluşuyor. Matbu hale getirilmiş mektuplara orijinal belgeler, Barthes’ın el yazısı, fotoğrafları ve kartpostalları eşlik ediyor. Kitap boyunca Barthes ve Sollers’in dostluğu ışığında bu iki yazara dair önemli fikirlere ve tanıklıklara ulaşıyoruz. 
 
Solliers kimdir?
 
Philippe Sollers, 1960’lı ve 1970’li yılların yoğun entelektüel dünyasına tanıklık etmiş, roman ve eleştiri yazılarıyla tanınan, önemli bir yazar. Bununla birlikte Barthes’ın dostluğunun Sollers için ciddi bir önemi var. Sollers, entelektüel sahneye ilk adım attığından itibaren Barthes’la aralarında karşılıklı bir sevgi-saygı ilişkisi oluşmaya başlamış. Barthes’ın "Yazar Sollers" adlı, Sollers’in yapıtını ele alan bir kitap yayımladığını da görmek mümkün.
 
Barthes ve Sollers’in ilişkisi tamamen yazıya dayalı bir dostluk olarak ilerlemiş. Beraber geçirdikleri vakitlerde yazıdan bahsettikleri gibi, aynı şehirde bulunamadıkları zamanlarda da uzun ya da kısa mektuplarla haberleşmişler ve her daim birbirlerini kollamışlar. Sollers'in 1967 yılından beri evli olduğu Julia Kristeva’nın da dahil olduğu bu iliki, kadim bir dostluğa dönüşmüş bu yıllar içerisinde. Hatta Kristeva da Sollers de kitaplarında Barthes’ı bir roman kahramanı olarak yeniden yaratmış. Öte yandan Barthes’ın talihsiz bir kaza sonucu gerçekleşen ölümüne kadar süren dostlukları Barthes’ın sağlığında olduğu gibi ölümünden sonra da Sollers’e kılavuz olmaya devam etmiş belli ki. Orijinali 2015 yılında yayımlanan "Roland Barthes’ın Dostluğu" kitabı adeta bunu ilan ediyor.
"Roland Barthes’ın Dostluğu", Philippe Sollers’in 1971, 2009, 2014 ve 2015 yıllarında Roland Barthes hakkında yazdığı dört metni barındırıyor. İkilinin dostluğu ışığında, kurdukları ilişkiye ve yazınsal-düşünsel ortaklıklarına temas eden, birçok yazınsal düşünceyi, Sollers’in Barthes’ın yapıtı hakkındaki düşüncelerini ve hayranlığını içeren yazılar bunlar. Her biri de kendine has eleştiri metinleri olmayı başarıyor.
 
Bunlara ek olarak da Barthes’ın çeşitli yıllarda Sollers’e yazdığı mektuplar yer alıyor kitapta. Çoğunlukla kişisel ve kısa anekdotlar, temenniler, teşekkürler, özürler ve selamlar içeren bu mektuplar Barthes’ın düşünsel yaşamına dair ciddi analizlere olanak tanıyan içerikler barındırmıyor belki, ama düşünürün yaşamına ve kitabın başlığıyla da söylediği gibi Sollers’le olan dostluğuna dair önemli hisler içeriyor.
 
 
Dostluğun önemi
 
Roland Barthes, edebiyata, felsefeye, göstergebilime ve yazıya dair yaptığı bütün katkıların yanında tanık olduklarıyla, yaşadıklarıyla dikkat çekici, ilgi çekici bir figür. Diğer yandan hayatı her daim edebiyatla anlamaya, algılamaya çalışmış, hayatını düşünerek geçirmiş, kendini düşüncenin, edebiyatın ve dostlarının kurtarıcılığına emanet etmiş biri. Yapı Kredi Yayınları’nın aynı ayda yayımladığı bu iki kitap da Barthes’ın bu yönüne önem veren, onu öne çıkartan özellikler taşıyor. Ünlü bir düşünce insanın kanlı canlı, sorunları, erdemleri ve günahları olan komple bir portresini sunuyor. Roland Barthes için her daim önemli olmuş dostluk anlayışına dair de keyifli, nitelikli bir katkı sağlıyor. Barthes’ın Sollers’e yazdığı bir mektupta sarf ettiği şu sözler, sanırım her şeyden daha açıklayıcı, daha kıymetli: “Şimdi artık trapezde ağsız çalışıyoruz. Aşağıdan bize bakan, bizi izleyen ve trapezin ipini tutan dost ne kadar da değerlidir.”