Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » "Bilmek tehlikelidir, ya bilmemek?"
Mart 2015

"Bilmek tehlikelidir, ya bilmemek?"

Dördüncü kitabı "Şila'nın Gözleri"nde Ferhan Şaylıman, mesleği olan cerrahlığa büyük bir aşkla bağlı olan Göksoy'un hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor
HÜLYA AVTAN
 
Okurları, Ferhan Şaylıman’ı öykü ve romanlarının yanı sıra kendi web sitesinde yazdığı güncel yazılarından ve televizyon programlarından tanıyor. Ankaralı yazarın dördüncü romanı "Şila’nın Gözleri" Parafiks Yayınevi’nden çıktı. Yazar, bu kitabında okurunun karşısına şöyle bir soruyla geliyor: “Eğer yeterince hazır değilseniz bilmek çoğu zaman tehlikelidir, peki ya bilmemek?”
Şaylıman, "Şila’nın Gözleri"nde bu sorunun yanı sıra aşkı da anlatıyor. Fakat bunu, biraz utanarak ve korkarak yazdığını da ekliyor. Aşkı yazmayı tercih etmesinin ise iki sebebi var: İlki, son yıllarda içinde bulunduğumuz toplum yapısının gitgide daha da kaosa sürüklenmesi ve bu kaos içinde yükselen şiddet duygusu. Yazar, ikinci neden olarak ise artan şiddet eğilimine rağmen, şiddetin yarattığı etkilerin görmezden gelinerek yazıldığı kitapları gösteriyor.
 
Yeni başlangıçlar
“Toplum parçalanırken en çok aşklar ağlar,” diyor yazar. Severken ya da sevdiğimizle beraberken biraz daha insan, biraz daha bütün müyüzdür ya da sevdiklerimizden uzaktayken biraz daha eksik miyizdir? Yoksa bu bütünlüğün hakkını vermek konusunda hâlâ biraz bencil, hoyrat mıyız? Sevdiğimizle beraberken ona dair tüm paylaşımlar biriktirilebilir mi ve eksik günlerde, eksikler yerine konup doldurulabilir mi, ya da hissedilen tüm duygular yaşandığı anda mı kalır? Tüm bu sorular çevresinde ilerliyor Şaylıman’ın romanı. 
 
"Şila’nın Gözleri"nde hayatını mesleğine adamış ve büyük başarılar üzerine kurmuş Göksoy’un hikayesine tanık oluyoruz. Göksoy’un başına ne zaman ki hayatının en büyük felaketi geliyor, o zaman her şey bambaşka bir yöne akmaya başlıyor. Evvela büyük bir aşkla bağlı olduğu mesleği olan cerrahlığı bırakıyor. Sonra teker teker, o zamana dek hayatında bağlı olduğu ne varsa her birini terk ediyor. Bu terk ediş, ailesinden yaşadığı kente kadar kocaman bir değişimin de öncüsü oluyor. Fakat aynı zamanda yeni şeylerle tanışma ihtimalleri anlamına da geliyor. O güne dek bilmediklerini öğrenmeye başladığı bu süreçte, iki farklı kadınla tanışıyor Göksoy. Menekşe ve Şule ile. "Bu yeni tanıma süreci Göksoy’a mutluluk getirecek mi?" sorusu çıkıyor bu kez okurun karşısına.
 
"Aşkı yazmak delilikti"
Her iki kadının da elbette beklentileri oluyor Göksoy’dan. Üstelik çok olağan beklentiler bunlar. Fakat Göksoy bunlara karşılık verme noktasında kendini hem hazır hem de yeterli hissetmediğini fark ediyor. Bundan sonra gelen süreçte, mutluluk mümkün olacak mıdır? Baştan aşağı sorularla baş başa bırakıyor kitap okurunu. Bir taraftan kendisiyle yüzleşen Göksoy’un hikayesine tanık olurken diğer yandan da, bu soruların peşine düşürüyor okurunu Ferhan Şaylıman. 
 
Toplumsal kaosun ve beraberinde ortaya çıkan şiddet arzusunun yarattığı endişe verici durumdan bağımsız bir roman yazmanın mümkün olmadığını düşünen yazar, “Şiddetin gündelik dile dönüştüğü bir aşamada aşkı bulup yazmak, kabul ediyorum delilikti,” diyor.