Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » "Her şeyden biraz kalır"
Ocak 2016
"Her şeyden biraz kalır"
Türkçe edebiyatın genç kalemlerinden Sinan Sülün, yeni kitabında hapisten çıkmış ve âşka tutulmuş olan Ali'nin hikayesini anlatıyor.
GÖKÇER TAHİNCİOĞLU
Bazı coğrafyalarda kırlangıçların, ruhu bir alemden bir aleme taşıdığına inanılır. Kimbilir, belki kırlangıçların bedenlerinden beklenmeyecek kadar uzak yolları uçmalarındandır. Bazı coğrafyalarda kırlangıç bahardır. Bilenler bilir, esasen her bahar biraz yalandır. Ve bilenler bilir, gerçek ya da yalan; "Her şeyden biraz kalır."
"Karahindiba" öyküleri ile kalemini kanıtlayan Sinan Sülün'ün yeni kitabı ise İletişim Yayınları'ndan çıkan "Kırlangıç Dönümü". Editörlüğünü Levent Cantek'in yaptığı Sülün'ün ilk romanında bir parça yuvasına el değdiği için bir daha kullanmayacak olan kırlangıçların hüznü, bir parça oralet samimiyeti, bir parça Yeşilçam sıcaklığı, bir parça Vedat Türkali tadı var.
Hakiki, dünyayı öyle bütün sıradanlığı ile hiç de sıradan olmayan Ali'nin gözünden anlatıyor. 12 Eylül sonrası filmleri gibi başlıyor bir parça ama öyle yürümüyor. '90'ların İstanbul hikayeleri gibi akıyor bir parça, ama öyle devam etmiyor. Gayet bildiğinizi düşündüğünüz konuların içinden bambaşka; tanıdık ama garip, uzak ama yakın Ali çıkageliyor. Cezaevinden çıktıktan sonra Turgut Uyar ile yaşıyor acısını Ali: "Kimin nasıl bir anısı haline geleceğimizi hiçbirimiz bilemeyiz."
Garip çocukluğunu, ilk gençliğini, cezaevini anımsadığı geceyi maarif takvimi okuyarak bitiriyor: "Göğsünün üzerinde koca bir zamanla uyuyakaldı."
Küçük yeğenini "Galiba mutluluktan öleceğim" dedirtecek kadar mutlu ediyor, dokunduğu yeri güzelleştiriyor, bezden bebekler, kağıtlardan kırlangıç sürüleri yapıyor, bedeninde işkence izleri taşırken... Sonra âşık oluyor ve kendisini toprağa, çiçeğe, böceğe vermiş zihninin sessizliği ile bağdaşmayacak kadar net ifade ediyor aşkını Verda'ya Ali: "Bir elmada iki diş izi."
Koşarak aşktan kaçmak
Ali'nin cezaevinden bugüne çıkışını, acılarını, yaşamının çalınmasını, Verda'ya duyduğu büyük aşkı, hayata karışma çabasını ve geçmişini bugüne taşıyabilme çabasını anlatıyor kitap. "Bir gün tek başına" hüznü yükleniyor zaman zaman sayfalar. "Daha uzun olsaydı ya" hissi vererek, hiç bıktırmadan, tekrara düşmeden, naif betimlemeleriyle. Sıkıldığında, öfkelendiğinde, âşık olduğunda koşarak kaçabileceğini sanan bir kahraman: "Ali, koşarak aşktan kaçacağını sanıyordu."
Aşkın, karşı tarafın yüreğine nasıl öyle usul usul düşebildiğini, Dante'yi kendi dilinden okumak için de İtalyanca öğrenilebileceğini anlatıyor "Kırlangıç Dönümü". Ve bu ülkenin talihsizliğini... Devletin 'öteki' tarafta gördüğü düşüncelere muamelesini, o muameleye maruz kalanların bitmek bilmez cezalarını, o cezalarının hayatlarındaki herkese eksiksiz nasıl aksettiğini...
Esasen kitabın sonu da belli.
Sinan Sülün, gizlemek için çaba da harcamıyor, işaret ede ede getiriyor sonu. Kitaptaki bir başka dert, göç etmiş kırlangıçların dönümü. Aşkın sadece geçmiş zamanlara ait bir masal olmadığına ve sevenlerin kavuşsa da bazen kavuşamayacağına, büyük hikayelerin her zaman yan yana yazılmak zorunda olmadığına, varlığa ve yokluğa dokunuyor kitap.
Küçük kalp kırıklıkları çıkıyor ummadığınız sayfalardan. Sınıf öfkesi birikiyor bazen, bazen yoldaş sıcaklığı.
Sadelik ve sükunet kaosla harmanlanıyor, Samsun sigarası da oraletle...
"Her yaranın merhemi kendi dalında"
Politik olarak kitaba yöneltebileceğiniz çok soru var aslında. Yenilmişlik üzerine, politik eylemlilik ve bunun hangi hallerde suç olduğu üzerine; iyilik ve kötülüğün hangi umulmayan eylem sonuçlarına göre değişip değişmeyeceği üzerine, gerçekten ideolojinin mahallelere sıkışıp sıkışmadığı üzerine...
İftira sonucu cezaevine düşen Ali'nin hangi eylemleri yapmış olsaydı 'kötü' olarak kodlanabileceği, kime hangi sıfatın hangi durumlarda konulabileceği üzerine. Ancak kitap politik eylemliliği değil Ali'yi merkezine alıp, var olduğu dünyayı "Bir anda dünyanın en kötü insanı olarak sizi kodlayıp, bütün yaşamınızı çalabilecek bir yapı" üzerinden kurguladığı için sorular dağılıyor kitabın usta bir sadelikle yazılmış akışında.
İyi kalpli bir kitap "Kırlangıç Dönümü". İyi kalpli insanları merkezine oturtan, geçmişi bugüne de taşıyabileceğimizi muştulayan, karahindiba ve karıncalarla sevdayı tanımlayan, portakal kabuğundan şifa bulan yürekleri anlatan bir eski zaman esintisi. Sinan Sülün'ü okumamı söyleyen arkadaşımın öğüdü gibi: "Oku, Sinan Sülün'ü seveceksin."
Ali'yi de Verda'yı da arkadaşlarını da çiçekleri de toprağı da şiirleri de kırlangıçları da seveceksiniz. Ve kırılmış kalplerin, acıyan, kanayan yanlarını nasıl iyileştirebileceğinizi de öğreneceksiniz: "Bilirsin karadut lekesi kolay çıkmaz. Babaannem, 'Hadi ağlama, şimdi çıkartırım ben onları' dedi. Sonra karadut ağacının yanına gidip birkaç dut yaprağını kopardı, avcunun içinde parmaklarıyla ezdi, köpürttü. Elimi, yüzümü dut yapraklarıyla ovalamaya başladı. Çünkü karadutun lekesini sadece kendi yaprağı çıkarırmış. Babaannem, insan da aynı bu ağaç gibidir demişti o gün bize. Yarasına ilacı başka yerde arayan her zaman yanılır. Her yaranın merhemi kendi dalındadır."
Etiketler: sinan sülün kırlangıç dönümü İletişim Yayınları iletişim Milliyet Kitap Gökçer Tahincioğlu eleştiri tanıtım