Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 43 günde devr-i roman
Nisan 2015

43 günde devr-i roman

Mo Yan, epik romanı "Yaşam ve Ölüm Yorgunu"nda, 1 Ocak 1950’de başlayan bir reenkarnasyon hikayesi anlatıyor.
Bülent Usta
 
933 sayfa bir roman, üstelik fantastik ya da belki Roberto Bolano’nun tabiriyle 'damardan gerçekçi' olarak nitelendirilebilecek bir roman, 43 günde yazılabilir mi? Nobel ödüllü Çinli yazar Mo Yan’ın Türkçede yayımlanan üçüncü romanı “Yaşam ve Ölüm Yorgunu”nu 43 günde yazdığı bilgisine, Çinli akrobatların yaptıklarına şaşırır gibi şaşırıyor insan. Boris Vian’ın da “Günlerin Köpüğü” adlı romanını 2 günde yazdığı rivayet edilir. Ama gerçekte öyle olmadığı, romanın sonunda yer alan “Yazarın Notu” bölümü okunduğunda ortaya çıkar. Mo Yan, 43 günde yazdığı bu romanı, gerçekte 43 yıllık bir birikimle yazdığını açıklıyor. Bu hızı da bilgisayarla değil de, keçeli kalemle yazmasına borçlu olduğunu söylüyor. Tabii söz konusu Mo Yan olunca, verdiği bu bilgilerin gerçek olduğuna inanmak da güçleşiyor. Nasıl ki yazdığı romanda her şeyle dalga geçiyorsa, hiçbir sınır ya da tabu tanımıyorsa, yazar olarak kendisini ve romanını da bu ti'ye alma durumundan muaf tutmuyor hiç. Bu sayede de Çin’e dair konuşulamayan ne varsa, (bu arada yazar, adını Çince “Aman dikkatli konuş” anlamına gelen Mo Yan olarak değiştirmiş) fantastik bir kurguyla döküyor kağıda. Ama mesele sadece Çin de değil, bahsedilen hikayeyi, Türkiye’de bir kasabada Osmanlı’dan bu yana olup bitenleri anlatıyormuş gibi okumak da mümkün. Romanın baş karakteri ve anlatıcısı Ximen Nao, neden bu topraklarda yaşamış bir ağa olmasın mesela, çok benziyor çünkü yaşananlar...
 
'Dikkatli konuş'
Mo Yan, adının hakkını vererek 'dikkatli konuş'uyor bu romanında da ve Ximen Nao adlı karakterin gözüyle yaşanılan her şeye dışarıdan baktırıyor. Roman kahramanımız Ximen Nao, Çin’deki Kültür Devrimi sırasında komünistler tarafından halkı sömürerek zengin olduğu ve ahlaksız bir hayat sürdüğü gerekçesiyle, 1950’de idama mahkum edilerek öldürülür. Ancak anlatıcımız, öteki hayattaki zebanilerin işkencelerinden sonra, Cehennem’in Efendisi Yama’yı suçsuzluğuna inandırır ve hayata geri gönderilmesi için ikna eder. Yama da onu, ölmeden evvel kendisine ait olan çiftliğine bir eşek olarak yollar. Ama bu döngü, dünyaya eşek olarak gelmesiyle de sona ermez; boğa, köpek, domuz, maymun ve en son kocaman kafası olan bir çocuk olarak dünyaya gelmeye devam eder Ximen Nao. Hem de her ölümden sonra... 
 
Roman kahramanı Mo Yan
Mo Yan, kitabında “ufaklık Mo Yan” ya da “memur bile olamayan Mo Yan” diye dalga geçiyor kendisiyle. Hatta romanla ilgili kilit bir cümleyi de araya sıkıştırıyor bu belirişler sırasında: “Ama bu topraklardan çıkan Mo Yan adlı bir roman yazarından sonra, kurgu ve gerçek o kadar çok birbirine geçti ki neyin gerçek neyin yalan olduğunu ayırt etmek neredeyse imkansız artık.” Gerçekten de, her şey şaka gibi anlatıldığı için, ne gerçek ne kurgu belirsizleşiyor; çünkü hayat, bazen kötü bir şakadan fazlası değil... 
 
Romanın hikayesi, kadın-erkek ilişkilerinden toplumsal çatışmalara ortaya çıkan insanlık hallerini, kahkahalarla gülmemiz için önümüze seriyor. Aslında hiçbir şeyi dışarıda bırakmayan bir uygarlık eleştirisine dönüşüyor tüm hikaye. Bilim geliştikçe dünyadaki bütün gizemlerin cevaplarının bulunacağını, ama aşkın anlayamayacağımız bir fenomen olarak kalacağını iddia eden yazar, aşkın da kimyasal olarak kontrol edilmesiyle romancıların işsiz kalacağından emin. Başka romancıları bilmem ama Mo Yan işsiz kalmaz, çalakalem yazdım dediği romanı böyleyse eğer... 933 sayfa, kayıp gidiyor elinizden; geride hüznün gizlendiği bir gülümseme kalıyor.