Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Adalet yoksa getiririz
Mayıs 2015

Adalet yoksa getiririz

Elif Kask’ın yeni kitabı "Boşanırken", "Adalet yoksa ve biz de onu kalkıp kendi ellerimizle getirmeye çalışırsak neler olabilir?" sorusunun etrafında kurgulanmış bir roman.
"Boşanırken"
Elif Kask
Everest Yayınları
Fiyatı: 15 TL
Roman
 
ELİF TÜRKÖLMEZ
 
ABD’de boşanmak öyle pek kolay değilmiş, bilmiyordum. Yani, bir sürü sebepten bu böyleymiş, ama bir de, özellikle kadınlar için çok bezdirici olabiliyormuş. Sebebi de, boşanma davalarına bakan hakimlerin taraflı olmalarıymış. Bir sürü kadın, yanlı verilmiş kararlardan musdarip, öfke içinde, deliriyor ama dertlerine hukuk yoluyla bir çözüm bulamıyormuş. Örnekler, kadının çalışmadığı durumlarda, kocanın nafaka vermemesinden tutun, kadının eşinin boşanma masraflarını karşılamasının istenmesine kadar uzuyormuş.
 
Yazar Elif Kask da bu mağdurlardan biri. Amerikan yasalarının mükemmel ve herkes için eşit olduğunu düşünürken, boşanma davası sürecinde hiç de öyle olmadığı gerçeğiyle yüz yüze gelmiş. Ve yalnız olmadığını, yaklaşık 400 kadının da tıpkı kendisi gibi hakim Laura Drager’ın mağdurları arasında bulunduğunu görmüş. Bu polisiye romanı da, gerçek hikayelerden esinlenerek yazmış.
 
Kitap, Naz adlı psikiyatrist/akademisyenle bir seri cinayet arasındaki ilişki etrafında örülüyor. Naz güzel, akıllı, karşısına aldığı herkesi adeta hipnotize etmesiyle meşhur, soğukkanlı, etkileyici bir kadın. Öğrencileri ona adeta tapıyor. Her zaman kahve aldığı kafede çalışanlar da öyle. Adeta bir melek Naz. Yazar da öyle bir anlatıyor ki, güzellik onda, zarafet onda, akıl onda, yetenek onda, her şey onda, her şey... Ama işte Allah çirkin şansı versin. Naz’ın başına neler geliyor, neler...
 
Dillerimi Hakim Bey, bağlasan durmaz
 
Boşanma davalarına bakan Hakim Merle, bir gün evinde ölü bulunuyor. Cinayet mi intihar mı derken soruşturma Naz’a kadar uzuyor. Kadar demiyeyim aslında, Naz bu cinayette insanın aklına ‘uşak’tan sonra gelebilecek ilk kişi oluyor. Çünkü Naz, bu hakime ‘yeter artık’ diyen bir sürü mağdur kadının bir araya geldiği bir birliğin yöneticisi. Ama tabii cinayeti o mu işledi, başkasına mı işletti, emir mi verdi, kimi hipnotize etti, bilemiyoruz.
 
Sonra işler ilerledikçe anlıyoruz ki, Naz’ın zamanında seans yaptığı bir mafya babası var. Adı Matteo. Azcık psikopat, Naz’a da âşık. Öl dese ölür. O derece. Bundan sonrasını az çok tahmin edebilirsiniz, ama çok daha çetrefilli bir durum var hikayede.
 
Hakim Merle’in öldürülmesi olayların başlangıcı. Ondan sonra şehirde bir seri cinayet dalgası yayılıyor. Hepsi, profesyonelce katledilmiş hukukçular... Kim, ne istiyor bu hukukçulardan? Tamam, bu insanların etrafında toplanmış, onlara öfke kusan, mağdur olduklarını söyleyip adalet isteyen pek çok kadın var ama hiçbiri uzun namlulu tüfek kullanacak, metrelerce öteden ateş edip kurbanını kafasından vuracak tipler değil. Sorgular boş çıkıyor, cinayetler durmak bilmiyor.
 
Arap saçı gibi
 
Hakim Merle cinayetini araştıran Dedektif Oakland, romanın en canlı, gerçek kişisi kanımca. Olayları net gördüğü halde eli kolu bağlı, hiçbir şey yapamıyor. Bu yönüyle kitaba ilham veren hikayelere, mağdurlara da yakın. 
 
Ama onun dışında, kitaptaki karakterler fazla plastik. Ya çok güzel, ya çok kafadan çatlak, ya manyak, ya çok saf. Bir de, Naz’ın kusursuzluğu, "Birşeyler çıkacak," hissini fazla körüklediği için, okura, okuma sürecinde daha az sürpriz anı bırakıyor.
 
Gerçek hikayelerden esinlenmiş kurgulardan hoşlananlar için kitap ilginç olabilir. Bir de hakikaten böyle olaylardan mağdur olanlar için tabii. Çünkü insanın içine, Robin Hood kaçıyor, "Oh olsun," dedirtebiliyor. Ama işte, adaleti kendi ellerimizle vermeye kalkınca her şey arap saçına dönüyor...