Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Ahmet Ümit’e akademisyen gözüyle bakmak
Temmuz 2016

Ahmet Ümit’e akademisyen gözüyle bakmak

Prof. Dr. Onur Bilge Kula kuramsal çalışması "Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir"de Ahmet Ümit’in romancılığını ele alıyor.
Zeynep Heyzen Ateş 
 
René Magritte adındaki ressam 1928’de bir pipo çizer. Altına da el yazısıyla “Bu bir pipo değildir” yazar. 40 yıl sonra, 1968’de, Michel Foucault adlı akademisyen aynı adda bir deneme yayımlar. Bu çalışma, Magritte’in çiziminin tasviriyle başlamaktadır: Düzgün çizilmiş bir pipo, altında mükemmelliği içinde yapay duran bir el yazısıyla not düşülmüş: Bu bir Pipo değildir. Herkesin gördüğü şeyi kelimelere dökmüş olsa da sadece bu tasvir bile insanların resme bakışındaki bir şeyleri değiştirir. Bir de Heiddeger’in felsefesini, Saussure’ün dilbilimini ve Dali’nin gösteriş budalalığını ekleyin... Eh, bu çalışma öyle ilgi çeker ki, Pipo resmi yeniden doğmuş kadar olur diyebiliriz.  
 
İyi bir okur olmak
Foucault ve Magritte arasındaki iletişimin insanlardaki etkisidir bu. Sanatçı ve akademisyen ilişkisine de iyi bir örnektir. Her hikayenin anlatıcıya ihtiyacı olduğu söylenir. Ama bir anlatıcı, kendisi hikayeleşecek noktaya gelmişse ve yeterince şanslıysa, başka bir anlatıcı çıkacak ve eserlerine ve yazara da yeni kapılar açacaktır. (Veya okuyucuların eserdeki kilitli kapıları açması için maymuncuklar üretecektir.) Buna entelektüelin amme hizmeti demek yersiz kaçmayacak sanırım, çünkü sadece donanım ya da tutku meselesi değildir bunu yapabilmek, emek ve zamanını bu işe adama meselesidir. Zordur. Çok külfetlidir. 
Haliyle Magritte’in piposunu görmek başkadır; Magritte’in piposunu Foucault’yu okuduktan sonra görmek başka. Aradaki fark sadece sağlam bir entelektüel olan Foucault’nun deneyimini, bilgisini, çıkarımlarını öğrenmiş olarak başka bir gözle resme bakmanız değildir, okuduğunuz yorumların sizi eleştirel bakışa yönlendirmesidir. Bir kere Foucault’nun bakış açısını öğrendiniz mi, onu haklı bulabilir, beğenmeyebilir veya hepten reddedebilirsiniz. Ama sonuç bunlardan hangisi olursa olsun, düşünsel anlamda resme de kitaba da angaje olduğunuz bir süreç başlamıştır. Artık onunla kurduğunuz ilişkide pasif kalamazsınız. 
Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın “Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir” kitabına da bu gözle bakmak gerekiyor. Bu, akademik bir yapıt. Kula’nın birikimi üzerinden Ahmet Ümit’i okumakla Ahmet Ümit’i kendi yapıtından okumak arasında dağlar kadar fark var ve sadece iyi bir Ahmet Ümit okuru olmak, bu kitabı sindirmek açısından yeterli değil. Hazırlığınızı düzgün yapmak, kitaba verilmiş emeğin bir benzerini sergilemeye hazır olmak zorundasınız. Eleştirel okuma becerinizi ('eleştirel okuma', eleştirerek veya eleştirme amacıyla okuma değildir) kullanmak zorundasınız. Yazar, “Lukacs’ın önermeleri ekseninde değerlendirdim” dediğinde açıp Lukacs kimdir, ne demiştir bakmadan kuramsal bir yapıt okunmaz. Kula, okura yardımcı olmak adına Foucault’dan Tolstoy’a altyapıyı oluşturacak pek çok kişi ve kuramdan bahsetmiş ama üç sayfada Foucault anlatılamayacağı gibi kitapta bahsi geçen her düşünürün bakış açısı da birkaç saatlik okumaya sığdırılamaz. Ya da sığdırılır ama öyle bir okumanın yemek tarifi okumaktan pek bir farkı olmaz.
 
Lezzetli bir üslup 
En azından üçüncü bölümüne gelene dek kitap okuruna bunları düşündürüyor. Derken “Ahmet Ümit romanı Nasıl okunabilir?” bölümü başlıyor. Kula’nın bir akademisyen olarak başarısının ispatı “Yapıtın biçimlendirim sürecini, hem de biçimlendirimin amacı olan ereği somut bir nesnede görülürleştirişini” (sf 40), Balzac’ın “Walter Scott ile irdeleşme sürecini”(sf 92), “Yazan ya da yazar açısından dilin ölçünlerinden çok yazınsan iletişimin gerekirliklerini” (sf 100), “Goethe’nin izleklerini” (108) açıklayışı değil de, Ahmet Ümit’i analiz edişindeki ender rastlanır nesnellik ve ustalık. Dildeki akıcılık, anlaşılırlık. Kendi düşüncelerini yazarın ağzına tıkma eğilimi olmayan, iddiasını ispatlamak amacıyla cımbızla çeker gibi paragraflar, cümleler seçmeyen, tezini kulağa tuhaf gelen akademik terimlerle değil, lezzetli bir üslupla sunan bir akademisyen. Etik veya estetik kaygılarına uygun düşsün diye romanı veya yazarın sözlerini sağdan soldan kırpmayan bir entelektüel.
 
Hem ruha hem zihne
"Elveda Güzel Vatanım", bundan daha iyi anlatılabilir miydi, incelenebilir miydi bilmiyorum. Okudukları üzerine bir dakikadan uzun düşünmüş, donanımlı bir eğitmenin roman hakkındaki düşüncelerini temellendirerek anlatışına şahit oluyorsunuz. Tüm değerlendirmeler, tarihsel sürece dair açıklamalar eşliğinde ve sebep-sonuç ilişkileriyle verilmiş. Üstelik Selanik’ten, Yahudilerden, Ermenilerden, İttihat Terakki’den ve romandaki daha pek çok kurgu öğeden (çünkü roman gerçekliği başka bir şeydir ve Ahmet Ümit de pipo imalatçısı değildir) tarihsel gerçeklere giden bir rota çiziliyor. Başlıktan başlığa geçilirken bile araştırmanın hızı kesilmiyor. İttihat ve Terakki’nin bir gecede hükümsüz duruma düşmesi, Leon Dayı'daki Troçki etkileri, Basri Bey'in ölmekten değil, ölmemekten korkması. Vatanseverlik, inkılâpçılık ve cemiyetçilik. Romandaki cümlelerden çıkan, bazen İlber Ortaylı’nın bazen Marx’ın penceresinin önünden geçen, birleşen, ayrılan, kıtaları dolaşan, nereye gittiğini hevesle takip ettiğiniz oklar, çizgiler. 
Çekinerek de olsa şunu da eklemeliyim, Prof. Dr. Onur Bilge Kula’nın “Yazınsal Yapıt ve Ahmet Ümit Nasıl Okunabilir” kitabını Ahmet Ümit’i okumamışsanız da zevk alarak okuyabilirsiniz. Çok kalifiye birinin notlar düşerek okuduğu romanı okumaya benzer. Ama bitirdiğinizde susuzluk çekersiniz. O nedenle, tavsiyem önce "Elveda güzel Vatanım", üstüne Kula'nın araştırmasını okumanız. Ruhunuza ve beyninize bir iyilik olsun diye...