Milliyet Sanat
Mayıs 2017

Aileden Biri

İtalyan yazar Paolo Giordano’nun yeni romanı “Aileden Biri”, bir evde bir yabancı olan A. Hanım’ın hikayesinden mürekkep. Nora ve kocasının ev işlerine yardım etmesi için kapılarını açtıkları A. Hanım’ın, çekirdek bilr ailenin hayatını nasıl değiştirdiğini izliyoruz kitap boyunca.
ADALET ÇAVDAR
 
Kendi evinize bir yabancıyla yaşamaya başladığınızda o güne kadar kendinizde fark etmediğiniz bazı alışkanlıkları ve hisleri yavaş yavaş anlamaya başlarsınız. Bir yabancıyı tanırken kendinizi ve huylarınızı da yeniden tanırsınız. Bu bir ev arkadaşı ya da sizin hayatınızı çekip çevirmek için evinize giren bir yardımcı veya bir çocuk bakıcısı olsa da fark etmez. Aile bireyleriniz dışında biriyle bir evi paylaşmaya başlamışsınızdır ve ona alışmak zaman alır. 
 
Paolo Giordano’nun Türkçeye yeni çevrilen romanı “Aileden Biri” bir evde bir yabancı olan A. Hanım’ın hikayesi üzerine. Nora ve kocasının ev işlerine yardım etmesi için kapılarını açtıkları A. Hanım’ın bir çekirdek ailenin hayatını nasıl değiştirdiğini anlatmış yazar. Giordano, romanın girişinde “Bu, gerçek ve acılı bir öykünün, yazınsal olarak yeniden işlenmiş halidir” notunu düşmüş. Eserin ne kadarının otobiyografik ne kadarının tanık olunan bir hikayenin ya da tanışılan bir kahramanın olduğu bilinmez. A. Hanım’ın vefatıyla başlayan roman bir yanıyla adeta yas tutulmak için yazılmış ve bir dönemi tamamıyla gözden geçirmeye niyet etmiş çok kişisel bir hikaye gibi de okunabilir.
 
Pusula gibi   
 
1982 Turin doğumlu, İtalya'da prestijli bir edebiyat ödülünün sahibi olan ve Nükleer Fizik üzerine doktora yapan Paolo Giordano’nun yine Doğan Kitap tarafından Türkçeleştirilmiş “Asal Sayıların Yalnızlığı” ve “Daha Yolun Başında” isimleriyle yayımlanan iki romanı daha bulunmakta. A. Hanım bir yabancı. Batıl inançları, geçmişe ve geleneklere inatla tutunması, dindarlığı, cimriliği, alışkanlıklarının asla değişitirilememesiyle inatçı bir kadın. A. Hanım çiftin evine geldiği an ikisiyle de nasıl bir iletişim kuracağını biliyor, ama Nora ve eşi ona nasıl davranmaları gerektiğini zamanla öğreniyorlar. Genç çifte kol kanat gererken, bebeklerini de büyütüyor. Zamanla ve mekanla ilişkilerini organize ediyor. İyi günde ve kötü günde her daim bu çekirdek ailenin yanında duruyor. Nora en çok A. Hanım’ın cesaret gerektiren konularda insanları nasıl kusursuzca ve özveriyle cesaretlendirdiğini anlatıyor ve özlüyor. A. Hanım ev işlerine yardım eden, bebeği büyüten birinden daha çok, zamanla genç çiftin pusulası haline geliyor. 
 
Sekiz yılı beraber geçirdikten sonra A. Hanım bir gün “Yoruldum,” diyerek işi bırakıyor. Kendilerini ister istemez terk edilmiş iki yetim gibi hissediyorlar, öfkeleniyorlar. Bazı işlerin nasıl yapıldığını, zamanın ve mekanın nasıl kullanıldığını, onsuz hayatın nasıl devam edeceğini düşünüyor, bulmaya çalışıyorlar. A. Hanım’la beraber keşfettikleri şeylerden sonra tekrar yalnız olmayı sindirmeleri gerekiyor.
 
Hiç kimse o değil
 
Bu sırada ilişkilerini ve iletişim biçimlerini, hayattan beklentilerini, işleriyle aralarındaki bağı, çocuk büyütmenin sıkıntılarını, A. Hanım’ın özeninde yaşarken asla fark etmedikleri sorunları ve arzuları ortaya çıkıyor. A. Hanım’ın yokluğu çiftimiz için kocaman bir sınava dönüşüyor. Kendilerini, “Daha yolun başında olan bir aile kimi zaman budur işte: Patlama tehlikesi olan benmerkezcilikle gerilmiş bir bulutsudur,” olarak tanımlıyorlar. 
 
Nora’nın annesi, ev işlerinde yardımcı olsun diye yabancı uyruklu genç bir kadınla tanıştırıyor. Ancak kimse A. Hanım’ın yerini tutamıyor. Kendi başlarının çaresine bakmak için yöntem ararlarken A. Hanım’ın hastalığı ortaya çıkıyor. Ayrıldığı güne kadar onlara özen gösteren A. Hanım’a, hatırlayabildiği en uzak geçmişten bu yana kimsenin kendisine zaman ayırmadığı kadına, özen gösterirken buluyorlar kendilerini. 
 
Özveri, aşk ve keder nedir?
 
A. Hanım’ın girdiği hayatları değiştirebilme ve bir hayata dahil olma becerilerine hayran olmamak elde değil. Onun hastalığıyla beraber arzularının ortaya çıkmasına ve küçük şımarıklıklar yapmasına şaşırıyorlar. A. Hanım hastalıkla baş edemiyor ve vefat ediyor. Küçük bir çocuk ilk kez ölümle tanışıyor. Büyükler ise onlara miras kalan eşyaların derdinde düşüyor. Gelecek ve vasiyet kavramları ortaya çıkıyor. Bir de onlar öldükten sonra nasıl anılacak ya da nasıl bulunacaklar diye düşünmeye başlıyorlar. Üzüntüyü her daim tek başına yaşamayı tercih eden Nora, kendi kabuğuna çekiliyor. Evde gün içerisinde mutlaka A. Hanım’dan bahsederken buluyorlar kendilerini. A. Hanım’ın sadece beş yıl sürmüş olan evliliği, eşini kaybettiği hastalıktan ve kendi hastalık sürecinden bahsediyorlar... Tabii kendi ilişkilerine dair kıyaslamalar, çıkarımlar da yapmadan durmuyorlar. Kendi kabuklarına çekiliyorlar, hissetiklerini tam anlamıyla konuşmak yerine susmayı tercih ediyorlar. 
 
A. Hanım kısacık bir romanın içerisinde özveriyi, aşkı ve kederi öğretiyor insana. Onun birilerinin hayatına dahil olup orayı karıştırmasını ve değiştirmesini, üstelik bunu usulca yapmasını hayranlıkla okuyorsunuz. Nora ve eşi ise bir çocuğu büyütürken artık aralarındaki şeyin aşk değil sevgi olduğuna ve o küçük çocuğun onların ayrılmasına izin vermeyeceğine kanaat getiriyorlar. A. Hanım giderken onlara kabul etmeyi, değer bilmeyi ve insanların hikayelerinin de dahil olmak üzere birbirlerine emanet oldukları bilgisini miras bırakıyor.