Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Akıntıya ve zamana karşı yüzmenin romanı
Şubat 2014

Akıntıya ve zamana karşı yüzmenin romanı

Christa Wolf kitabında, okurunu 1990'ların başına götürüyor. Yakın bir arkadaşının ölümünden sonra kendisine kalan belgeler arasında birtakım mektuplar bulan yazar, mektupları yazan ve sadece adının baş harfini bildiği bir Alman mültecinin izini sürmek üzere Los Angeles'a yani Melekler Şehri'ne gider
 
Christa Wolf, çok özel bir yazar, onu özel yapan sadece büyük toplumsal değişimlerin ortasında, iktidarları sürekli kuşkuda bırakan ilkeli ve ödünsüz siyasi duruşu değil yalnızca. Bir yazar olarak üslubuna, üslubunun derinliğine, kuşatıcılığına ve sahiciliğine pek az yazarda rastlanabilir. 
2011’de 82 yaşındayken hayata veda eden Wolf’un, belki de zihnine ve hayatının derinliklerine en rahat ulaşabileceğimiz romanı “Melekler Şehri ya da Dr. Freud’un Paltosu”. Kitabı okurken, yazarın okuru nasıl usul usul tuhaf girdaplarla dolu zihninin derinliklerine sokabildiğini görüp şaşırıyor insan. Hesaplaşma, yüzleşme romanları ilgi çekicidir genellikle, düşünsel bir gerilim üzerine kuruludur bu tür romanlar. Wolf’un romanındaki yüzleşmeler de, yazarın o sakin ve kuşatıcı üslubuyla, gerilimi daha da görünür kılan bir sertlikte yaşanıyor. 
 
Doğu Almanya pasaportu
 
Roman, artık olmayan bir ülkenin, yani Doğu Almanya’nın hâlâ geçerliliği kabul edilen pasaportuyla Wolf’un Los Angeles’a, yani Melekler Şehri’ne gitmesiyle başlıyor. Bütün hayatını sosyalist bir ülkede geçirmiş ve rejimin sona erişine tanık olup, hâlâ sosyalist kalmaya devam ettiği için hakkında Doğu Alman İstihbarat Örgütü Stasi hesabına çalıştığına dair belgelerle karalama kampanyası başlatılmış bir yazar ve entelektüel olarak iner Los Angeles havalimanına. Aslında sonradan Stasi’nin, eski muhbiri olan ama sonradan sistemi eleştirmekten de geri kalmayan bu muhalif yazarı izlediği de ortaya çıkacaktır. Ve daha uçaktan iner inmez, ABD polisiyle çift taraflı gerilime neden olan karşılaşması, yazarın roman boyunca yaşayacağı yabancılaşma ve çatışmanın da ilk işaretini vermiş oluyor bir bakıma. 
Şaşırtıcı olan, gerçekten yabancısı olduğumuz bir zihnin içinde hem o zihni, hem de yine yabancısı olduğumuz bir başka dünyayı aynı bakış açısıyla tanımamızı sağlaması. ABD’yi, ABD’de yaşamış birisinin gözünden değil de kendini bildi bileli Doğu Almanya’da yaşamış bir sosyalistin değerlendirmeleriyle tanımak çok daha başka pencereler açıyor. 
 
Olmayan sosyalist ülke
 
Havalimanından gelip yerleştiği, pencereleri karanlık, çiçek kokuları içindeki otelin adı bile, çağrışımlarla dolu: Ms. Victoria Old World Charm, yani “Bayan Victoria Oteli - Eski Dünya Cazibesi”. Berlin’de, Emma adındaki ölen arkadaşından kendisine kalan bir tomar kağıdın içinde rastladığı mektupların sahibi olan ve sadece adının ilk harfinin L. olduğunu bildiği ABD’de yaşayan bir Alman mülteciyi de bulmayı umuyordur bu seyahatinde yazar. Ama bu arayış, karşılaştığı Yahudi kökenli kişiler aracılığıyla soykırımdan Nazi Almanyası’na, Doğu ve Batı Almanya’nın bölünüşünden birleşmesine doğru ilerliyor. Yaşanan büyük toplumsal değişimler karşısında kendisinin bir yazar ve insan olarak tutunduğu değerlere kadar varan çok boyutlu bir iç hesaplaşmaya dönüşüyor yazarın arayışı. Üstelik artık olmayan sosyalist bir ülkeden ABD’ye gelmesinin yarattığı kuşkular ve çatışmalar da cabası...
 
Ama tüm bu çatışmaları, çelişkileri ve onlardan doğan gerilimi Christa Wolf, sakin, detaylı ve akıcı bir biçimde anlatarak, yavaş yavaş okuru ortak ediyor bu yüzleşmelere. Örneğin çok sevdiği bir komünist şair olan KuBa’yı anımsıyor, onun şiirlerinden dizeler okurken şairin şiirlerini ithaf ettiği Karlsbadlı Alman Yahudisi Fürnberg’i tanıtıyor bize. Onun cenazesine katıldığı günü ve o günlerde yaşanan ideolojik tartışmaları da tabii. Bahsettiği her ayrıntıda, çoğu artık unutulmuş insan portreleri ve hikayeleri çıkıyor karşımıza, Avrupa’nın yıkım sürecine ve yaşanan değişime dair bambaşka pencereler açıyor. Ve bir yandan romanda sık sık karşımıza çıkan Peter Gutman’la derin felsefi tartışmalara da giriyor yazar. Mesela bir yerde şöyle bir soru yöneltiyor Gutman’a: “İnsan temelden değişebilir mi? Yoksa, insanın temel yapısının ilk üç yılda oluştuğunu, sonra sadece boşlukların doldurulduğunu, artık değiştirilemeyeceğini söyleyen psikologlar haklı mı?” Örnek olarak da otoriteye, lider denilen kişilere, ideolojilere bağımlı olma durumunu veriyor. Gutman’ın yanıtı sert ve yakıcı: “Akıntıya karşı yüzenler bakım alanının dışına düşer.”
 
Christa Wolf, akıntıya karşı yüzenler arasında, Doğu Almanya’da bir muhalif, Batı Almanya’da bir sosyalist, ABD’de artık olmayan bir ülkenin vatandaşı olarak yer alıyor. Ölen arkadaşının yazıştığı ve adının sadece ilk harfini bildiği Bayan L.’yi arıyor. Bayan L.’yi bulmak için akıntıya ve zamana karşı yüzmeye devam ediyor “Melekler Şehri ya da Dr. Freud’un Paltosu”nda...