Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Amaçsız mahremin lüks krallığı
Nisan 2015

Amaçsız mahremin lüks krallığı

"Sevda Kitabı", Cohen'in 12 yılını Budist bir rahip olarak geçirdiği California'daki Baldy Dağı'nda yazdığı 150 şiir ve şarkı sözünden oluşuyor. Ozanın şiirleri aşkın sona ermesi, sevdiği kadınlar ve yaşılık ekseninde dönüyor.
Didem Atayurt
 
Leonard Cohen’in 2006’da "Book of Longing" adıyla yayımladığı çizimleri, anlatıları, şarkı sözleri ve şiirleri henüz Türkçeye çevrilmemişti. Aylak Kitap, Leonard Cohen hayranları için bir sürpriz hazırladı ve bu kitabı Gökçen Ezber çevirisiyle "Sevda Kitabı" adıyla yayımladı. İlk kez yayımlanmasının üstünden tam dokuz yıl geçtikten sonra Türkçeye çevrilen "Book of Longing" orijinal kapak resmiyle basılmış. Editörlerin gözünden kaçan birkaç redaksiyon hatası dışında aslına sadık kalan kitabın Cohen’in şanına yakışır bir basımla yayımlandığını eklemekte de fayda var. Milyonların "I’m Your Man", "Famous Blue Raincoat", "Dance me to the End of Love" şarkılarıyla tanıdığı Cohen’in yazar ve şair kimliğiyle henüz tanışmamış olanlarımız için "Sevda Kitabı"nın kaçırılmaz bir fırsat olduğunu da söylemekte fayda var.
 
1970’lerden 2005’e uzanan bir aralıkta Cohen’in yaptığı çizimler, yazdığı şarkılar, şiirler ve anlatılardan oluşan "Sevda Kitabı" aşktan ve kayıptan, ölümden ve cinsellikten, mistisizm ve dünyevilikten beslendiği kadar mizahtan da güç alıyor. Irving Layton’a adanan kitapta “Layton’un Soruları” adlı şiirde Cohen şöyle söylüyor: “Sonrasında ona her zaman / bir sonraki niyetimi söylerim, / Layton sorar ağırbaşlılıkla: Leonard, yanlış şeyi yaptığından / emin misin?” Layton mı çok esprilidir, yoksa gerçekten Cohen hiç mi doğru kararlar veremez ve aslında doğru olan nedir, bilemeyiz ama mizahın uçsuz coğrafyası Cohen için çok elverişli olanaklara gebedir ve Cohen onu kullanmadan duramaz.
 
Karanlık daha karanlık
Ozanın Baldy Dağı’nda geçirdiği inziva dönemini de içine alan bir dönemde yazılan metinlerden oluşan bu kitap, dünyevilik ile ruhanilik arasında gidip geliyor ve metinler gücünü bu gelgitten alıyor. Örneğin “Zen’in Çöküşü” şiirinde Cohen, çekinmeden sorgulayabiliyor: “Yüzümü sıkıştırabiliyorsam oraya / ve nefes almaya çalışıyorsam / kadın kendini ayırmak için / indirirken istekli parmaklarını, / bütün ağzımı kullanmak için yardım etmek için / kendi açlığına karşı,/ en kendine özel açlığı / neden aydınlanmak isteyeyim?” Cohen aydınlanmanın yolunu Zen Manastırı’ndan önce Scientology seminerlerinde de aramış ama "Sevda Kitabı"ndan anlaşılan onun aydınlanmasının yolu cinsel perhiz, alkolden uzak durma, iyilik peşinde koşma, aydınlıkla bütünleşme, kibirden arınma gibi kurallardan geçmiyor. Sanırım onun için aydınlanma karanlıktan daha karanlığa, derinden daha derine akmaktan, kendini durmaksızın sorgulamak ve içinde bulunulan anın en ince detayına bile vakıf olmaktan geçiyor: “Karanlıktan daha iyisi / daha zifiri, daha büyük / daha derin / ve ürkünç bir soğukluğu olan / içinde ölü akrabaların / seni çağırdığı / mağaralarla / ve kör edici tünellerle dolu / olan / uhrevi ıvır zıvırlarla dolu / gölgesizliktir.” Şiirini de bu bakış açısıyla şöyle tanımlıyor: “Şiirden daha iyisi / güzel ve / saygın olan her şeyi / anıştıran, / ama bunlardan hiçbiri / olmayan / benim şiirimdir.” 
 
"Budizmle ilgili değildim"
Cohen’in Zen Merkezi’ndeki inzivası şarkılarına ya da şiirlerine ve yayımlanan romanlarına aşina olmayan okur kadar, aşina olanların da ilgisini çekecektir. Şarkıcı olarak kariyerinin zirvesine çıktığı bir dönemde, 60 yaşına kadar bir Yahudi olarak yaşamış bir adam neden bir manastıra kapanma ihtiyacı hisseder? Orada yaşadığı nasıl bir deneyimdir? Robin D. Schatz’la yaptığı söyleşide bu soruyu şöyle cevaplar: “Manastırın deneyimlediği en kötü rahiptim. Açıkça yanlış zanlarla orada olduğum için kötü bir rahiptim. Gerçekten Budizmle ilgili değildim. Tamamen kullanışlı kendi dinim vardı. Dogmalar ya da Budist kutsal metinler için hevesli değildim. Orada olma sebebim manastırın merkezi figürü olan Joshu Sasaki Roshi’ye eşlik etmekti. Onunla çok çok uzun yıllar önce, belki 35 sene önce karşılaştım. İki özelliğini gözlemledim. Kendinden ve başkalarından memnundu. Çok az insan bunu gerçekten başarır. Herhangi bir spritüel eğitimle ilgili değildim. İlgilendiğim şey daha iyi hissetmekti.” Keşişliğin çok zorlu olduğunu da aynı söyleşide vurgular. “Kara Sevdalı Keşiş” şiirinde söylediklerinin arkasında durduğu ise şu cümlelerde aşikârdır: “Başımı traş ettim / cüppemi giydim / bir kulübenin köşesinde yatarım / altmış beş bin fitlik bir dağın tepesinde / kasvetlidir burası / ihtiyacım olmayan tek şey / bir tarak”. 
 
Öte yandan Baldy Dağı’nda yazdığı şiirlerden durumun sadece kendini iyi hissetmek için yapılan bir ziyaretten ibaret olmadığı anlaşılır. Sanırım o sadece daha iyi hissetmek için değil, Tanrı’yı, O’nun varlığını ve O’nun insan için ne anlama geldiğini de içine alan ontolojik bir araştırma duygusuyla manastırda inzivaya yönelmiştir: “Çok gülünçleşiyor tanrı / belki bir kadın aynı zamanda / bir hiçlik mekanı tanrı / senin bir yüzün”. Tanrı’nın ne olduğu kadar, Cennet ve Cehennem gibi dini betimlemeler de Cohen için tamamen bir muammadır: “89’unda Roshi” şiirinde “Cennet’e giden kimse yok / Ve kimse kalmadı Cehennemde” der. 
 
Baldy Dağı’ndaki inzivada ozanın uzak duramadığı düşüncelerden biri de "Görkemli Kaybedenlerde"de yoğun şekilde hissettiğimiz erotizmdir. Erotizm zaman zaman geri dönüşlerle eski bir anının canlanmasında zaman zaman da “Hepsi toplamda / 10 kilo ağırlığında giysi / hızlıca giydiğim / sabah 2.30’da / büyük ereksiyonumun üzerine” ya da “Sonunda özgürüm / seni kandırmak için / Polaroid’ime poz vermeye / o açık saçık sözlerinle / işitme cihazımı / titretirken sen” dizelerinde olduğu gibi 'yaşlı' bir adamın gündelik rutininin içinde yer alır ve vazgeçilmezdir. 
 
Şair mi şarkıcı mı?
Cohen’in dünyevilik ve ruhanilik arasında gidip geldiğini söylemiştik, ama bu ikiliğe aydınlık ve karanlık, ölüm ve yaşam, karamsarlık ve umudu da ekleyebiliriz. Bu gerilim kimi zaman kendini imha edecek noktalara ulaşır. “Yorgun” metninde Cohen “Siyah olmaktan yorulduk, ve artık beyaz olmayacağız ve artık siyah olmayacağız,” diyerek tanımladığı bu arada kalan, ne bir mistik ne de dünyevi zevklerin peşinde bir insan olma halinden çıkıp, artık hiçbir şey olmamanın keyfini sürmek ister ve bize şöyle bir tavsiyede bulunur: “Böcekler hayatlarına değer verseler de, bitmek bilmeyen gayretleri hepimize örnek olmalı, ölümü çok ender düşünürler ve ölümü düşündüklerinde, sizde ve bende olduğu gibi güçlü duygular beslemezler. Bu açıdan bakıldığında, mistikleri andırırlar ve mistikler gibi birçoğu zehirlidir... Hangi mistiklerin zehirli olduğundan emin değilseniz, karşınıza çıkanı kafasına bir çekiç, bir ayakkabı ya da taşlaşmış bir uzun beyaz turp darbesi indirerek öldürmeniz en iyisidir.”
Leonard Cohen’in "Sevda Kitabı", meraklısını bekliyor ama yazıyı bitirmeden önce Cohen’in bir şair mi bir şarkıcı mı olduğu sorusuna kendi verdiği cevabı okumanızı tavsiye ederim: "Şair unvanım oldu / ve belki öyleydim / bir süreliğine / Bir de şarkıcı unvanı/ bağışlandı bana / oysa uyduramam bile bir nağme / Uzun yıllar / Bir keşiş olarak bilindim / Başımı traşladım ve cübbe giydim / ve çok erken kalktım / herkesten nefret ettim / ama cömertçe davrandım / ve kimse bulamadı beni / Zampara olarak ünüm / bir şakaydı yalnızca / Acı acı güldürdü beni / Yalnız geçirdiğim / on bin gece boyunca / Parc du Prougal’ın üzerinde / bir üçüncü kat penceresinden / bütün gün / karın düşmesini izledim / Her zamanki gibi / burada kimse yok / Hiç olmadı / Merhametle / iptal edildi / içsel konuşma / kışın beyaz sesinde / “Ne zihnim, / ne zeka, / ne de içerideki sessiz  ses...” / de iptal edildi / ve şimdi Nazik Okur / hangi adla / kimin adıyla geliyorsun / benimle oyalanmaya / bu Amaçsız Mahremin / lüks ve küçülen / krallıklarında?”