Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Aşkın derdinin dermanı
Haziran 2014

Aşkın derdinin dermanı

İlk kez günümüzde geçen bir hikayeyi anlatan Sinan Yağmur'un, kitapta yer alan üç kahramanının hayatı Konya'da kesişiyor ve kahramanlar aşkın yedi farklı halini çözmeye çalışıyor.
BUKET ÖKTÜLMÜŞ
 
 
“Bişnev ez ney çün hikâyet mîküned /Ez cûdâyîhâ şikâyet mîküned.” (Dinle neyden hikâyet ediyor / Ayrılıklardan şikâyet ediyor.)
Evet, alıntı "Mesnevi"den; Bişnev kelimesi geçilip de okuma serüveninin ilk adımı atıldıktan sonra gönül hazinesine ait mücevherlerin bir bir sökün etmeye koyulduğu o dipsiz söz deryasından. Âşıkların rehberi, ayrılığa düşenlerin dostu, aşk derdinin dermanı olan o eşsiz kitaptan.
"Mesnevi" yüzyıllar boyu âşıkların başucu kitabı oldu. Sadece âşıkların değil elbette, ama en çok onlara değdi; onlarda yankılandı. Günümüzde biraz farklılaştı; çünkü ruhsal-zihinsel problemlerin yüküyle yaşayanların dertlerinin derman bulmasını sağladığı da apaçık görüldü. Bunu hikayeleri ile yaptı. Hikayeler okuyanı yumuşattı, gevşetti; kemikleşmiş dahi olsa onların bilinçaltı inançlarına sızmayı başardı ve içerdikleri yalın bilgelik bu insanlar üstünde düşünme değişim rüzgarını estirip tutumlarını değiştirmelerini sağladı.  
 
"Mesnevi"nin bir psikoterapi işlevi gördüğü ve Mesnevi eğitiminin, onun adeta bir ders kitabı olarak okutulmasının koruyucu ruh sağlığı açısından önemi üzerinde duran, Dr. Faik Özdengül "Rumi ve Aşkın Terapi" adlı kitabında buna dikkati çekti. “Ortaya konulan bu disipline 'Aşkın Terapi' ismi verilmiştir,” dedi; Bahaeddin Veled’in, “Her ne sıkıntı yaşıyorsan bil ki hepsi de ayrılığın kılık değiştirmiş halidir. O yüzden insanın ana problemi ayrılıktır ve öğrenilmesi gereken de bununla baş edebilmek,” sözüne atıfta bulunup konunun sınırlarını belirledi. 
 
Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin babasıdır Bahaeddin Veled; aynı zamanda büyük bir tasavvuf âlimidir. “Ayrılıklardan Şikâyet”in "Mesnevi"nin ikinci dizesi olması tesadüf değildir. Karatay Akademi’nin yayımladığı bu kitap ile tanışmam 2011 yılında oldu. Okura sunuluşu üstünden neredeyse altı yıl geçmişti. İki cildi bir arada okuma şansını verdi bu gecikme bana. Her açıdan özenli bir kitaptı. İçeriği, ilüstrasyonları, baskısı. Mest oldum. Sonra arka arkaya "Mesnevi Terapi" kitapları yayımlanmaya başladı, güzeldi. Bir yol açılmıştı günümüz Anadolu’sunda ikâmet eden dertli insanların gönlüne. Bilinen bir yoldu belki, ama tıkanmış, unutuluşa terk edilmişti. Faik Özdengül’ün isabetli tespiti-adlandırması ile bu yolun ana damarı yeniden açıldı. İyi de oldu.
 
 
Rumi terapi
 
Bişnev’e gelince. Önemli bir kelime; Türkçeye 'dinle' ya da 'işit' diye çevrilmiş. Her ikisi de çok derin anlamlı. Bişnev’e kelime olarak anlam derinliği veren belki de B harfinin taşıdığı manadır. B, başlangıçların harfidir çünkü. Altta bir nokta; üstünde uzanan genişçe yay benzeri, uçları yukarı kıvrık, bir çizgi. Yaratılışın içinden taştığı bir kap gibi adeta. Kuran-ı Kerim, Fatiha Suresi ile başlar. Fatiha Sûresi 7 Âyettir ve ilk, başlangıç ayeti “Bismillahirahmanirrahim” (Rahman ve Rahim olan Allah’ın ismiyle ya da esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla)dır. Kur'an-'ı Kerim’in ilk emri oku; "Mesnevi"nin ilk emri ise dinle. Oku emri ile inen bu kitabı dinle ya da işit; sana ne söylüyor: Anla. Derinine vakıf ol.  
 
Bu inanılmaz incelikteki gönderme "Mesnevi"nin kaynağı ile rehberine işaret ediyor aynı zamanda ve okurunu da direkt bu kaynağa ve rehbere bağlıyor. (Kaynak: Kuran-ı Kerim; rehber, mürşit, veli, peygamber: Hz. Muhammed.)
Bugüne dek tasavvuf tarihine adları ile unutulmaz biçimde kazınmış kişi ve olayları konu edinen kitaplar yazıp milyonlarca okura ulaştırma gibi zorlu bir işin üstesinden gelen Sinan Yağmur, son kitabı "Aşkın 7 Hali"nde günümüz sularına yelken açıyor. Romanın alt başlığı “Bişnev!”. Bu kelime, romanın "Mesnevi" aracılığı ile gerçekleşen Rumi-Şems terapi işlevine dikkat çekiyor.
 
 
Aşkın farklı halleri
 
Tutkulu aşkının karşılığı ihanet biçiminde ödenen Aylin; gözünü hırs bürüyen, düpedüz açgözlü ve doymak bilmez şehveti ile insanları inciten Cengiz; yaşamı uğradığı iftiranın pamuk ipliğine bağlıymışçasına kopup her parçası bir yana savrulan Hace... Bu üç kişinin yaşamları, bir biçimde, Konya’da kesişir. Bu kesişme yazara, aşkın değişik hallerini anlatma fırsatını verir. Aylin, Cengiz, Hace; üçü de değişik yaralara sahiptir. Dertleri içlerine sığmaz olup taşar; bu taşkının yarattığı iç yıkımı belki de onları Konya’ya yöneltir. Bir ses adeta onları çağırır. Şems ile Mevlana, daha onlar Konya’ya ayak basmadan, dertlerini bilip anlar. Onları manevi bağrında dinlendirip yaralarını iyileştirme yolunda işe koyulur. Tasavvuf tarihinde her yaralı yüreği iyileştirme gücüne sahip üstelik yaşanmış bir hikaye vardır. Sinan Yağmur, bu hikayeleri ustalıkla roman dokusuna sarmalamış. Böylelikle hem yaralı kahramanlarını iyileştirme hem aşkın hallerini örnekleme hem de roman kurgusunu katmanlı kılmanın üstesinden gelmiş. Bununla da kalmayıp aşkın farklı hallerine giriş kapılarını okuru için de açmak için adeta yüreğini cümlelerine dökmüş. 
 
Tasavvufun ön planda yer aldığı roman, okurun zihninde, günümüz dünyasının insanı sıkıştıran, daraltan, çözümsüzlüğe, umutsuzluğa, yalnızlığa sürükleyen dünyasından çıkış bileti gibi yankılanıyor.