Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Bazı romanlar bazı zamanları bekler
Eylül 2014
Bazı romanlar bazı zamanları bekler
Sevengül Sönmez tarafından hazırlanan güncellenmiş baskısıyla tekrar yayımlanan "Sabahattin Ali"nin birinci bölümünde yazarı tanıyanların anıları yer alırken ikinci bölümde ise yazarın eserleri ve sanatı üzerine yazılar bulunuyor.
Serpil Gülgün
Tartışmasız, bugün, sadece okurların değil yazarların da tek geçtiği bir romans “Kürk Mantolu Madonna”. Maria Puder ve Raif Bey’in İkinci Dünya Savaşı öncesinde, Berlin’de yaşadıkları kırık aşk hikayeleri kimsenin yabancısı değil artık. Daha da ötesi, “Kürk Mantolu Madonna” iki yılı aşkın bir süredir en çok satanlar listelerinde alt sıralara inmiyor, inmediği gibi son aylarda birinciliğe de yerleşti. Peki ya dün? Evet, dün...
"Kabahat kimde?"
Nasıldı okur ve yazar tayfasının “Kürk Mantolu Madonna"yla kurduğu ilişki, kısacası edebiyat dünyası indinde yeri, anlamı ve önemi neydi? Mesela, ilk tefrika edildiği 1940’ta? Sabahattin Ali, telifini alamayınca, “Kürk Mantolu Madonna"yı yayımlayan Hakikat gazetesinin sahibi, Cemal Hakkı Selek’e yazdığı 10 Şubat 1941 tarihinde kaleme aldığı öfke ve sitem dolu mektupta duygularını şöyle dile getiriyor: "Yazı hayatımda ilk defa olarak yazımın tutmadığı suratıma çarpıldı. Neden? Bunu araştırmaya lüzum bile hissedilmedi. Acaba roman hakikaten tutmadı mı? Tutmadı ise kabahat romanda mı, Hakikat gazetesi karilerinin seviyesinde mi? Benim şimdiye kadar intişar etmiş bulunan eserlerim meydanda olduğuna göre, benden gazeteniz için yazı isterken İskender Fahrettin Esat Mahmut Beylerden veya Peride Celal, Kerime Nadir, Mükerrrem Kamil Hanımlardan bekleyeceğiniz neviden bir roman istemiş olamayacağınız aşikardır. Akşam gazeteleri karileri ancak bu nevi yazıları tutuyorlarsa kabahat bende mi? Sanatı üzerine benim kadar titreyen ve bunu 'talebe muvafık emtia' haline getirmekten benim kadar kaçan bir insana, eliniz titremeden 'roman maalesef tutmamıştır' diye yazarken ne yaptığınızın farkında mı idiniz?”
Zamanını bekleyen her roman gibi
Çok değil yedi yıl sonra 16 Haziran 1948’de Sabahattin Ali’nin cesedi Kırklareli’nin Sazara köyü yakınlarında bulunacak, yalnızca “Kürk Mantolu Madonna” değil Ali’nin bütün yapıtları 30, 40 yıllık derin bir sessizliğe gömülecekti. Ta ki, 1965’te bütün yapıtları yayımlanmaya başlayana dek. Ama asıl kırılma, 1978’de Filiz Ali’yle Atilla Özkırımlı’nın birlikte hazırladıkları “Anılar, İncelemeler, Eleştiriler: Sabahattin Ali"yi yayımlamalarıyla yaşanacaktı.
Sevengül Sönmez’in bugün hazırladığı “Anılar, İncelemeler, Eleştiriler: Sabahattin Ali"ye gelince, o, 1978’de yayımlanan “Sabahattin Ali"nin güncelleştirilmiş baskısı. Ve hemen söyleyelim: “Anılar, İncelemeler, Eleştiriler: Sabahattin Ali"yi okurken, elbette, yalnızca “Kürk Mantolu Madonna"nın bu hikayesi içinize işlemiyor. İnanılmaz öfkelendiriyor. Yazıklandırıyor. Bir yandan da müthiş bir isyan duygusuna boğuyor insanı.
Bir noktadan sonra, Sabahattin Ali’nin hâlâ aydınlatılamayan cinayetinden başlayarak dönemin entelijansiyasının, siyasetinin, ilişkilerin, egemenlerinin ceberrutluğundan ya da muhaliflerinin idelojik dar kalıplara, katı gözlüklerle; sınırlı, ne sınırlısı, düpedüz sığ değerlendirmelerine, iki yüzlülüklere, ihanetlere dek her şeye lanet ediyorsunuz bu biir.
İkincisi de, bir zamanın ruhu okuması yapıyorsunuz. Hem 1940’ların dünyasına giriyor hem de 1970’li yılların atmosferini yaşıyorsunuz. Sabahattin Ali’yi ve onun bilinmeyenleriyle. Aile üyeleriyle, babası, ablası, eşi, arkadaşları üzerinden kişiliği ve yaşadıklarıyla keşfetmeye koyulurken aslında yakın bir Türkiye okuması da oluyor bu.
En nihayet, yeniden “Kürk Mantolu Madonna ya dönersek, şurası da kesin: Nahit Sırrı Örik’ten Halide Edib’e, Nurullah Ataç’tan Berna Moran’a, Suad Derviş’ten Pertev Naili Boratav’a, Vedat Günyol’dan Selim İleri’ye, vakti zamanında cümle alemin “Kürk Mantolu Madonna"yı Ali’nin diğer yapıtları kadar anmamalarına da şaşırıyorsunuz. Ama ne derler bilirsiniz: Bazı romanlar, bazı yaşları bekler. Bazı zamanlar da bazı romanları. İşte, şimdi o zamandayız...