Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Bekâr olmak, yalnız yaşamak...
Temmuz 2018

Bekâr olmak, yalnız yaşamak...

Lordoğlu, mekâna feminist açıdan bakan çalışmasında, İstanbul’da farklı sınıfsal ve kültürel konumlardan bekâr kadınların bu meseleyle nasıl baş ettiklerini inceliyor.
ALEV HÜR
 
Bekâr bir kadın olarak ev tutmak, yaşamak, kendi güvenliğini sağlamak erkeklere kıyasla daha mı zordur?” diye sorsak, muhtemelen herkes bazı özel zorluklar olabileceğini düşünür, ancak bazen bu zorlukların tek tek adını koymakta zorlanır, bazen de aklı yalnızca fiziksel güvenlikle ilgili olanlara takılır. İletişim Yayınları’ndan çıkan “İstanbul’da Bekâr Kadın Olmak” kitabı
tam da bu soruyu, konunun öznesi kadınlara sorup cevap arayan bir çalışmadan doğmuş. Akademisyen Ceren Lordoğlu İstanbul’un Kadıköy, Bağcılar ve Sarıyer semtlerinde yaşayan kadınlara bu soruyu sorarak, verilen cevapları sistemik bir biçimde işleyip ortak temalar etrafında örerek, bekâr bir kadın olarak yaşamanın neye benzediğini gözler önüne seriyor.
 
“Biz güçlüyüz”
 
Lordoğlu’nun görüşme için seçtiği ilçeler hiç tesadüfi değil, aksine titiz bir taramanın sonucunda belirlenmiş. Çeşitli verileri inceleyen Lordoğlu, bu ilçelerde ortak noktaları bekârlık olan, ancak çok farklı gelir ve eğitim düzeylerine sahip kadınlar bulunduğunu tespit ederek araştırmasına başlıyor. Ancak Lordoğlu, araştırması için ilçelerde yalnız yaşayan kadınlarla görüşme isteğini belediyelere ilettiğinde, “Bizim buralarda bekâr olmaz, buralar hep aile yeri” gibi tepkiler aldığını belirtiyor. 
Aslında sırf bu bile, bekâr kadınların ‘kutsal aile birliği’ haricinde yaşayarak ‘kuralı bozan’ varlıklar olarak tehlikeli görüldüğüne, dışlandığına dair bir işaret sayılabilir.
 
Algı bazında, kimin ‘bekâr’ olarak görüldüğü ve kimin daha çok ‘tehdit’ sayıldığı meselesinin de değiştiğini söylüyor Lordoğlu. Örneğin bekâr ve ailesiyle yaşayan kadınların tekliği pek algılanmaz ve bu yüzden pek ‘tehdit’ olarak görülmezken, hiç evlenmemiş veya evlenip boşanmış kadınların tek yaşaması, bazen apartmanın hatta mahallenin meselesi haline gelebiliyor. Bilhassa eğitim ve gelir düzeyi yüksek kadınlar, tek yaşayacakları zaman hem daha az ahlak bekçiliği ile karşılaşmak
hem de fiziksel şiddete maruz kalma ihtimalini azaltmak adına Kadıköy gibi daha fazla kira ödeyecekleri yerleri seçiyor, bir anlamda özgürlüğü tercih etmenin bedelini ödüyorlar. Peki bu bedeli karşılayamayacak durumda olanlar? Yüksek geliri olmayan kadınlar, gece kararmadan eve dönmeye çalışarak, evlerine arkadaş ve sevgililerini davet etmeyerek, giyim kuşamlarını sınırlandırarak, belli yerlerden geçmeyerek kendilerini güvende tutmaya çalışıyorlar. Ancak Kadıköy’de bile yaşasalar, hepsi de sürekli bir ‘bakış’a maruz kaldıklarının, izlendiklerinin farkındalar ve ‘ahlaksız, namussuz’ olarak damgalanmaktan korkuyorlar.
 
Küçük yeğeni ve arkadaşları kendisinde kaldığı zaman karşı komşusu tarafından ev sahibine şikayet edildiğinden, erkek arkadaşı
evine geldiği için kendisini apartmandan attırmaya yönelik imza toplamaya çalışan komşularından bahseden kadınlar, artık ‘görünmez olmayı’ isteme noktasına varabiliyorlar. Fakat her şey baskı ve zorluktan ibaret değil, bunun bir de direnme
ve güçlenme yanı var ki, çok zorluk çekmesine rağmen bunu belirtmesini özellikle isteyenler olmuş yazardan: “Şunu da yaz kitabına: Kadınlar korkmasınlar kocalarından ayrılmaktan, biz güçlüyüz!”
 
Anadolu’dan kente gelenler Ceren Lordoğlu, Türkiye’nin her yerinde doğup İstanbul’a gelmiş kadınlar üzerinden bize ülkenin de bir panoramasını sunuyor. Bulgularını Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yapılan çalışmalarla kıyaslıyor, hatta başka ülkelerdeki duruma da sık sık bakmayı ihmal etmiyor. Böylece bazılarının kendi tecrübesinden öğrendiği, kimininse hiçbir zaman yaşamayacağı
bekâr/boşanmış, çocuğuyla/ yalnız yaşayan bir kadın olma halinin ne demek olduğunu gösteriyor
Etiketler: