Milliyet Sanat
Ağustos 2016

Ben En Büyüğüm

Muhammed Ali, 3 Haziran'da aramızdan ayrıldı. Dünya bir boks efsanesini, politik bir figürü ve hepsinden önemlisi, bir kahramanını kaybetti. David Remnick’in kaleme aldığı Muhammed Ali biyografisi "Dünyanın Kralı", yolu dünyadan geçen bu efsanenin hayatını tüm yönleriyle hatırlatıyor.
EKREM BUĞRA BÜTE
 
Muhammed Ali ya da eski adıyla Cassius Clay, birçoklarına göre tüm zamanların en iyi boksorüydü. Profesyonel yaşamında 37’si nakavt olmak üzere tam 56 maç kazandı. Sadece 5 kez yenildi. Olimpiyat ve dünya şampiyonu oldu. Dünya Ağırsiklet Boks Şampiyonu unvanına 3 kez sahip olarak bu alanda bir ilke imza attı. Birçok açıdan altın çağını yaşayan boks sporunun tartışmasız en büyük yıldızıydı. Ancak Muhammed Ali’yi 20. YY.'ın en önemli figürlerinden biri haline getiren şey yalnızca ringdeki başarıları değildi. Ali’nin ringdeki delici, cesur, oyunbaz ve rahatsız edici tarzını her daim kişisel yaşamına da yansıtmış olması onu unutulmazlar arasına soktu.   
Dünya tarihinin gördüğü en özel karakterlerden birisi olan Muhammed Ali, ring içinde yaptıkları kadar ring dışındaki hareketleriyle de her zaman dikkat çekti. Kariyerinin ilk yıllarından itibaren bilhassa politik konularda hep açık sözlü davrandı. Sözünü asla sakınmadı. 1959 yılında tanıştığı İslam Milleti tarikatıyla olan ilişkisi, Malcolm X’le olan yakınlığı herkes tarafından biliniyordu. Dünya Ağırsiklet Boks Şampiyonu unvanını aldıktan kısa bir süre sonra Müslüman olduğunu açıkladı ve sonradan "Köle ismi" olarak anacağı Cassius Clay adını Muhammed Ali olarak değiştirdi.   
 
 
 
“Dünyanın kralıyım!” 
Tüm bunların hepsi Muhammed Ali’yi bir boks efsanesinden öte, politik bir figür, lider bir karakter haline getirdi. Vietnam Savaşı’nda takındığı tutumdan ırkçılık karşıtı görüşlerine, zaman zaman boks sporuna dahi yönelen iğneleyici eleştirilerinden Müslümanlığa geçiş biçimine kadar her bir detay onu bir fenomen haline getirdi. Hakkında sayısız kitap yazıldı, birçok film çekildi. "Lenin’s Tomb" adlı kitabıyla Pulitzer Ödülü’ne değer görülmüş gazeteci ve yazar David Remnick’in "Dünyanın Kralı" adıyla ilk olarak 1998'de yayımladığı biyografisi ise bu çalışmaların başında geliyor. Remnick, “Yüzyılın en karizmatik spor figürü” olarak tanımladığı Muhammed Ali’nin hayatını kitabında çeşitli yönleriyle ele alıyor. Kitap, Muhammed Ali’nin Güney Michigan’da yaşadığı bir çiftlikte Parkinson hastalığıyla uğraştığı günlerde başlıyor. Yazarın, kendi kaleme aldığı önsözde Ali’yle buluşmasını, Ali’nin kitap yazılırkenki güncel hayatını ve yaşam biçimini o sırada televizyonda açık olan Dünya Ağırsiklet Boks Şampiyonu unvanını kazandığı ve maçın sonunda gazetecilere “Ben dünyanın kralıyım, dünyanın kralı!” diye bağırdığı o efsane maç eşliğinde dinliyoruz. Dolayısıyla Remnick’in kitabının adı da aynı yaşlı Muhammed Ali’nin gençliğine duyduğu gurur gibi o sözlerden sızmış oluyor.   
 
Boks ve toplum psikolojisi
 
Remnick bu açılış sekansından sonra bizi 1962 yılının eylül ayına götürüyor. Yani, dönemin en önemli boksörleri arasında yer alan Floyd Patterson’ın o dönemki rakibi Sonny Liston’la gerçkeleştireceği unvan karşılaşmasının yapıldığı güne. Bu unvan karşılaşmasının yaşanış biçimi, gerek spor ve sporcu psikolojisinin dinamiklerine dair gerek Amerikan toplumunun her yönüyle dönemin siyasal atmosferi içerisinde boks sporunu nasıl kullandığına dair bir özet niteliği oluşturuyor.  Muhammed Ali’nin hikâyesinin oturacağı zemini ve dönemin şartlarını özetleyen bu ilk kısmın ardından Remnick gözünü Muhammed Ali’nin çocukluğuna ve ilkgençlik dönemine çeviriyor. ABD’de ırkçılığın oldukça güçlü olduğu bir dönemde, Kentucky eyaletine bağlı Louisville’de doğup büyüyen Cassius Clay’in siyah bir çocuk olarak yaşadıklarının altı tek tek çiziliyor. Diğer yandan Clay’in küçük yaşta başlayan ve hızla yükselen boks kariyerini de izlemeye başlıyoruz. Bu iki dinamiğin nasıl bir ilişkiye sahip olduğu yine Muhammed Ali’nin kendi sözlerinde en açık ifadesini buluyor herhalde: “Yeni ve farklı bir siyahi adam olduğumu kanıtlamak zorundaydım. Bunu tüm dünyaya göstermek zorundaydım.”   
 
 
Cassius Clay’den Muhammed Ali’ye
Tüm bunlarla birlikte Remnick’in kitabında Muhammed Ali’ye dair hemen her şeyi bulmak mümkün. Roma’daki Olimpiyat şampiyonluğu başarısını, İslam Milleti adlı tarikatla tanışmasını, Müslümanlığı kabul edişini, Sivil haklar hareketiyle ilişkisini, Beatles’la tanışmasını, Liston karşısında çıktığı o efsane unvan maçını, aşk ve evlilik hayatını, Vietnam Savaşı’na gitmeyi reddedişini ve aynı anda hem bir vatan haini hem de bir özgürlük savaşçısı ilan edildiğini, keskinleşen politik pozisyonunu, onu üç buçuk yıl ringlerden uzaklaştıracak cezayı ve daha nicesini okuyoruz Remnick’in satırlarında. Kitap son olarak 2015 yılında, Muhammed Ali’nin ölümünden bir yıl kadar önce yazarın kaleme aldığı bir sonsözle tamamlanıyor. Burada Remnick’in aktardığı, Ali’nin yakın zamanda son yılların popüler boksörü Mayweather’ın böbürlenmelerine cevaben 73 yaşında yazdığı tweet her şeyin kısa bir özeti gibi aslında: “Sakın unutma. Ben en büyüğüm!”
"Dünyanın Kralı"nı bir Muhammed Ali biyografisi olduğu kadar dönemin Amerikan toplumu ve boks sporu ilişkisine dair alternatif bir hikaye olarak da okumak epeyce mümkün. Diğer yandan dünyanın görmüş olduğu en ihtişamlı hikayelerden birine, tecrübeli bir kalemden çıkmış etraflı bir biyografiyle tanık olmak başlı başına bir okuma keyfi sunuyor. Remnick’in “Paradoksal olarak sevgiyi sembolize etmek için gelmiş bir savaşçıydı” diye tanımladığı Muhammed Ali’nin hikayesini konu edinen "Dünyanın Kralı", hem eşi bulunmaz bir spor öyküsünü hem de Cassius Clay’in Muhammed Ali’ye dönüşme hikayesini anlatan etraflı bir biyografi çalışması.