Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık
Mayıs 2017

Beşinci Köşe ve İçimdeki Kalabalık

Güller'in Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü alan iki öykü kitabı, geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından tek bir kitap halinde yayımlandı. Toplam 19 öyküden oluşan kitap okurunu, öteki ile empati kurmaya sevk ediyor.
BÜŞRA BAKAN
 
Sürekli birbirimizi anlamaya çalıştığımız, fakat bir türlü de başaramadığımız zamanlardan geçiyoruz. Belki de hissetmenin peşinden koşmayı denesek, anlamak da hemen onun ardından gelecek, ama yapamıyoruz. Dilde söylendiği gibi kolay olmuyor gerçek hayatta öteki  ile empati kurmak, ama okurunu hissetmeye sevk eden kitaplar bu konuda bir sığınak oluyor adeta. Gamze Güller de okurunu öyküleri vasıtasıyla başka dünyalarla tanıştırıp, diğerini  hissetmeye davet eden bir yazar… 
 
Güller’in biri Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü alan iki öykü kitabı, geçtiğimiz günlerde İletişim Yayınları tarafından tek  bir kitap halinde yayımlandı: "Beşinci Köşe"  ve "İçimdeki Kalabalık". Kitap 19 kısa öyküden oluşuyor. Uzun uzun tasvirlere gerek duymuyor Güller. Daha ilk öyküden onun yalın, fakat etkili bir tarza sahip olduğunu anlıyorsunuz. Her öyküde git gide kendinizi bulmanız şaşırtmıyor, bir diğerinin hikayesinde dönüp dönüp kendi içinize bakıyorsunuz. Kitabın güzelliği de buradan geliyor. Size sizin öykünüzü anlatıyor Güller. Hikaye edilen hem sizin hayatınız hem de diğerinin...
 
Modern 'tutunamayanlar'
 
Kitap boyunca yaşamla, kurdukları ilişkilerle ve hatta kendileriyle anlaşmazlık içinde olan, bütün bunlara giderek yabancılaşan karakterlerle tanışıyoruz. Onların hüznünü, yarım kalmışlıklarını, hayal kırıklıklarını paylaşıyoruz. Rüyalarını ve anılarını, yani bilmediğimiz dünyalarını tanıyoruz gittikçe. Güller’in karakterleri aslında birbirinden çok farklı, ama yine de ortak bir yanları, daha doğrusu hayata dair ortak bir sorunları var. Onlar, ait olamayanlar ya da daha popüler bir tabirle 'tutunamayanlar'. Zoraki bir yolculuğun içinde hapsolan ilk öykünün anlatıcısı, bize “Yabancı bir adamdı yanımda oturan. Kendimi güçlükle bağlamaya çalıştığım o ince teller birer birer koptu,” diye fısıldayınca ya da siz “Noel Baba’nın Bisikleti” öyküsünden “Tutunmaya çalışıyordum ama zemin ayağımın altından kayıp gidiyordu sanki,” alıntısını okuyunca Türkçenin en önemli iki yazarı Yusuf Atılgan ve Oğuz Atay’ı da anarak- bu düşünceye kapılmamak elde değil. 
 
Okumak ve hissetmek
 
'Kendi hayatının tanığı' olanlar, sürekli 'beşinci köşede' kalmış olanlar, 'dışarıda' kalanlar, 'bu ben miyim, değil miyim karmaşası' içinde olanlar, rüyalar ve yolculukları gerçek yaşama değişenler...  Anlayacağınız zengin bir karakter seçkisi sunuyor Güller ve her biri ile hayatın yüzleşmeye çekindiğimiz, kırılgan ve zayıf yanlarına ayna tutuyor.
 
Toplum içinde anlaşılamayan, duyguları hissedilemeyen 'ötekiler'den biri kadındır ne yazık ki… Hemcinsinin gözünde bile bazen bir 'diğeri' olması ne acıdır! Gamze Güller’in öykülerinin okurun gözünde özel bir yer tutacak olmasının bir sebebi de, işte bu göz ardı edilmiş kadınların hikayelerini ustalıkla anlatması. Evliliklerine, ilişkilerine ve kendilerine dayatılan yaşamlara ait olamayan kadınlara rastlıyoruz Güller’in öykülerinde. “Kartpostallar”, “Bal Kemiği”, “Beşinci Köşe” ve dahası.... Hepsi bir sığınak oluyor kadın karakterlere ve tabii okurlara. Mesela “Kirazların Açtığı Gün” öyküsünde anlatıcımız, “Onun öyküsü neydi peki?” diye sorarak yardımcısı Döne’nin izini sürüyor; onun hiç bilmediği hayatına, mahallesine girmeye, onu bulmaya çalışıyor. Dışarıdan da olsa Döne’nin dünyasına bakmaya çabalıyor. “Zeliş’in Rüyası” hikayesinde ise bu sefer kendimizi Döne’nin dünyasından birinin, Zeliş’in yanında buluyoruz. Güller, 'sevilmelere hasret' Zeliş’in öyküsünde gerçekliğin acısını ve rüya atmosferinin büyüsünü ustalıkla harmanlıyor. Bizim de payımıza okumak ve hissetmek düşüyor; bir kadının sevgisizliğini, kederini, ve pamuk ipliğine bağlı umudunu hissetmek...
 
İçten ve sade
 
"Beşinci Köşe" ve "İçimdeki Kalabalık"ta toplam 155 sayfaya sığmış o kadar çok hayat var ki okurunu bekleyen… Öykülerin hepsine değinmek mümkün değil ne yazık ki. Kitabın son öykülerinden birinin adına değinmeden geçmeyelim. Tanık olduğumuz en ince sızılardan birini anlatıyor “Çok Daha Fazlası”... “(...) Bu çok daha fazlası,” cümlesi yankılanıyor satırlar arasında öykü boyunca.  Kitabı bitirdiğinizde sizin de zihninizde yankılanması muhtemel bir cümle haline geliyor bu; hissediyorsunuz, "Evet, bu kitap, bu öyküler çok daha fazlası" diyorsunuz... Gamze Güller,  bize hiç yabancı olmayan insanları anlatıyor, içtenlikle ve sadelikle; şaşırıp kalıyoruz, bu zamana kadar nasıl dikkat etmemişiz diyoruz. Zaten iyi edebiyatın gücü de buradan gelmiyor mu?
 
 

'Kendi hayatının tanığı' olanlar, sürekli 'beşinci köşede' kalmış olanlar, 'dışarıda' kalanlar, 'bu ben miyim, değil miyim karmaşası' içinde olanlar, rüyalar ve yolculukları gerçek yaşama değişenler...  Anlayacağınız zengin bir karakter seçkisi sunuyor Güller ve her biri ile hayatın yüzleşmeye çekindiğimiz, kırılgan ve zayıf yanlarına ayna tutuyor.