Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Bir teneffüs daha yaşamak
Ocak 2016

Bir teneffüs daha yaşamak

Milliyet gazetesi Ankara Haber Müdürü Gökçer Tahincioğlu'nun yeni kitabında sokağa çıktığı için öldürülen, kötü muameleye maruz kalan; iş cinayetlerinde, okulların güvensizliğinde yaşamını kaybetmiş, istismara uğramış, cezaevinde ölümle tanışmış çocukların hikayeleri yer alıyor.
BÜLENT USTA
 
Çocukluk, özlenecek bir şey midir? Çocukluğun hangi koşullarda yaşandığına göre bu sorunun yanıtı değişir muhtemelen. Nilgün Marmara, çocukluğu, "Kendini saf bir biçimde akışa bırakmak," olarak tanımlamış ve o akışı özlediğini yazmıştı bir şiirinde. Kendiliğinden bir yaratıcılıktır çünkü çocukluktaki akış, dünyayı sürekli yeniden anlamlandıran bir keşif heyecanı. Büyüdükçe bir kalıba sokulur, akışı kontrol eden kanallar içinde bulur kendini insan. Bazı çocuklar ise daha o saf akışı hissedemeden doğdukları coğrafyanın kaderiyle yok edilirler. Ünlü yönetmen Jean-Luc Godard hangi milliyetten, mezhepten, sosyal sınıftan olursa olsun, bütün çocukları, yetişkinlerin dünyasında “siyasi tutsaklar” olarak tanımlar. Bazı coğrafyalarda çok daha ağır şartlarda yaşar ve ölür, dünyanın bu en kalabalık siyasi tutsakları.
 
 
Katillerin cezasız kalması
 
“Devlet Dersi” kitabı , Ece Ayhan'ın dizeleriyle başlıyor, "Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında, / bir teneffüs daha yaşasaydı, / tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür. / Devlet dersinde öldürülmüştür.” Öldürülen çocukları anlatan hikayelere, Erhan Muratoğlu’nun çizimleri eşlik ediyor. Çocuklarla ilgili çizimler, kitabın ağır havasını bir parça da olsa dağıtmak için konulmuş sanki.
 
Kitabın ilk sunu yazısı, Gündem Çocuk Derneği’nden. Kitabın amacı, çocuklar için daha iyi bir dünyaya katkı sunmak olarak açıklanıyor, "Cezasızlık karanlığında aydınlık bir yol açması” umuduyla. Çünkü kitapta anlatılan çocukların hikayelerinde karşımıza bir duvar gibi çıkıyor, çocukları öldürenlerin cezasız kalması. Tahincioğlu, kendi sunuş yazısında, bu durumu, “Devletin ‘meşru şiddet’ kavramı ile kavramsallaştırdığı şiddet kullanma yetkisinin yol açtıklarının örtbas edilmesi”nden kaynaklanan 'cezasızlık kültürü' olarak nitelendiriyor. Bu anlayışa göre, bütün sorunlar sistemden değil, aktörlerden kaynaklanıyor ve münferit denilerek görmezden geliniyor.
 
 
Yazar, 'cezasızlık kültürü'nü, Carl Schmitt’in devletin 'istisnai hallerdeki egemenlik yetkisi'nin sakıncalarına dair yaptığı tespitlere dayandırıyor. Devletlerin, kanunlarda yazmasa da böyle bir yetkiden yola çıkan uygulamaları, insan hakları ihlallerinin en önemli nedeni. Yazar, yine Giorgio Agamben’in meşru şiddet tanımından bahsediyor sunuş yazısında: “Hukukun geri çekildiği ama devletin baki kaldığı anlar.” Devlet, hukuku belirlediği gibi kendisi için istediği zaman hukuku askıya alarak, yurttaşlarının adalet arayışını sonuçsuz bırakabiliyor. 
 
Çocukları yaşatmak için
 
“Devlet Dersi”nde öldürülen çocuklar dışında, işkence ve kötü muamele yaşayan, iş kazasında hayatını kaybeden, tecavüze uğrayan çocukların hikayeleri de var.
Mesele çocuk olunca, siyasi görüşün, dinî inanışın, etnik farklılığın bir öneminin olmaması gerekmez mi? Bir çocuğun ölmesi ya da ölümüne seyirci kalınması, hayata ve geleceğe dair umudu karartmaz mı? “Devlet Dersi”, hayata ve geleceğe dair bu yüzden, yüzleşerek umudu ve çocukları yaşatmak için...