Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Camdaki tencere buğusu
Aralık 2017

Camdaki tencere buğusu

Güllüoğlu kitabında, herkesin ‘dar gelirli’ ama kimsenin ‘yoksul’ olmadığı bir dünyayı hatırlatırken okura yemek tarifleri vermeyi de ihmal etmiyor.

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

 

Kış, biraz da çocukluk anlamına gelir. Binbir zahmetle ve mas­rafla ısıtılmış eve uyandığınızda, mutfaktan haşlanan yumurtanın fokur­tusu, demlenmiş çayın kokusu geliyorsa, sıcaktan buğulanmış mutfak camının ar­dından belli belirsiz yağan karı ya da kı­rağı ile buza durmuş ağaçları görebilme şansına erişmişseniz, hep çocuk kalacak­sınız demektir. Buğulanmış her camda o günlere dönerek, sabahın soğuğuna inat demlenmiş her çayda anne ve baba ko­kan bir mutfağı özleyerek ve kar yağdı­ğında hep o mutfağa dönmeyi isteyerek yaşlarınız geçecektir. O neşeli hüznün kırılgan tarafları bir tarafa, sizinle bir mutfakta bulunma şansına sahip olanlar da nesilden nesile aktarılan o buğunun büyüsünde bir ömür geçirecektir.

Mutfakta pişenler

Büyülü bir mutfağı, kalplerimize ge­tiren kitabın yayınevi şaşırtıcı değil: Ayi­zi Kitap. Nurşen Şenol Güllüoğlu’nun kaleme aldığı “Mutfağın Hatıra Defteri” adlı kitabın buğusu henüz üzerinde, rafa çıkalı birkaç hafta oluyor. İsminden ka­pağına kitap, sizi elinize aldığınız anda kalpten vuruyor. Başınıza ne geleceğini bilmeden mutfağa hayat vermiş kadın­ların, erkeklerin, çocukların, gençlerin, yaşlıların neşeli, hüzünlü öykülerini, hayatlarını ve sırlarını öğreneceğim dü­şüncesiyle açıyorsunuz kapağı. Zaten tüm bunlardan fazlası karşılıyor sizi.

Nurşen Şenol Güllüoğlu, çocuklu­ğundan ilk gençliğine uzanan yolculuğu mutfak hikayeleri üzerinden anlattığı kitabında sadece kişisel öyküleriyle ye­tinmiyor. Bir yandan özlediğimiz o sade ve yetinebildiğimiz günlere bizi götürür­ken diğer yandan kapısı mahremiyetle kapanan evlerde yaşananları, küçük bir kızın büyüme macerasını, mutfak sır­larını aktarıyor. Ve dahası yemeklerin ayırdına varılmış hikayesini.

Muzlu rulo pastanın, komşuların ge­tirdiği turşuların, ağaçtan koparılıp ku­rutulmuş kayısılardan yapılan tatlıların kalpte bıraktığı izleri... Macuna öykünen ve anneleri izin vermediği için boynu bü­külen bir küçük kızın babasının, ‘büzey­den’ yaparak nasıl kahraman olabilece­ğini... Ve yokluktan cennet yaratabilme kabiliyetini taşıyan kadınların, ‘katiyen olmaz’ denilen koşullarda bile bir evin salonundan nasıl bir saray çıkartabildi­ğini. Elbette fonda mecbur kalınanlar, mecburiyetle yaşanan evler, öfkeyle giri­len ve çıkılamayan mutfaklar da geçiyor; kadınlığın ve erkekliğin bu toplumda na­sıl kurulduğu da.

Fonda akan ‘toplumsal kurallar’ ve açıktan söylenen ‘kişisel deneyimler’ öy­lesine naif ve sıcak bir dille aktarılıyor ki, özlerken anlamaya gayret ediyor, bir şeyi değiştirmeye çalışırken, bir şeyi bozma­manın nasıl mümkün olabileceğine kafa yorarken buluyorsunuz kendinizi.

Eksikleri gidermek

Nurşen Şenol Güllüoğlu’nun kitabı aslında kendisini ‘küçük kız’ diyerek ve isim vermeyerek anlattığı bir otobiyog­rafi. Ama bir yanıyla aynı sınıfta büyü­müş bütün küçük kızların macerasını aktaran bir öykü kitabı. Bir yanıyla bir küçük kızın büyüme serüvenini gözler önüne seren bir biyografi. Aksu Bora’nın hazırladığı, desenlerini Füsun Ürkün’ün, tasarımını Tennur Baş’ın yaptığı kitabın büyülü tarafı, sizi de kendi çocukluğu­nuzdaki mutfaklara döndürebilmesinde. Bütün bu becerinin yanında her küçük öyküden ve kişisel deneyimlerden sonra o öykünün odağında yer alan yemeğin tarifini vermesi de cabası. O yemeklerin piştiği mutfaklardan hikayeler, özlem­ler, hüzün ve neşelerin bir başka zamana taşınacağını da biliyor kitap sanki.

Eksiklerini gidererek, yanlışları dü­zelterek ve lakin bir ruha da hayat vere­rek yaşamanın mümkün olduğunu an­latması da alamet-i farikası