Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Çocuğun kaybolursa
Temmuz 2014

Çocuğun kaybolursa

Aysun Saygı Köknar'ın otobiyografik öğeler içeren romanı, annesine Alzheimer teşhisi konulan baş karakterin içsel yolculuğunu anlatıyor.
 
 
Buket Öktülmüş
 
“Her hasta kendi doktorunu içinde taşır.” Bu söz İnsan Hakları savunucusu Alman doktor, filozof, müzisyen, teolog, hayvan sever ve nükleer karşıtı Albert Schweitzer’e ait. Onunki insanlığın iyileşmesi ile iyiliğine adanmış dopdolu bir yaşam. Şükür ki bu katkı, çoğu zaman olduğu gibi, karşılıksız kalmayıp onurlandırılmış; hem de Nobel Barış Ödülü ile... 
Yazının girişinde alıntılanan cümle onun doktor yanına ait: “Her hasta kendi doktorunu içinde taşır. Bize bu gerçeği bilmeden gelirler. Her hastanın içindeki doktora çalışmasını yapma şansı tanıdığımızda elimizden gelenin en iyisini yapmış oluruz.”
Bu sözü hatırlamamın bir nedeni var elbette. Bu da Aysun Saygı Köknar’ın, otobiyografik kurgunun yanı sıra kendi psikoterapi süreçlerini içeren katmanlı yapısı ile dikkati çeken "Beni Karınca Kadar Seviyorsan" adlı romanı.
 
 
İrili ufaklı yaralar
 
Yazarın içindeki terapiste çalışma şansı tanıyan; onun gerçek psikoterapi sürecinde yaptığı görüşmelerden yola çıkan gerçek terapistinin yorumlarını içeren; bu yorumları italik dizilmiş harflerle eserin dokusuna yediren ve okurun, kayıp, ihmal edilmiş bir çocukluğun uzun yıllara yayılan irili ufaklı yaralarını anlamasını sağlayan bir roman bu. Üstelik okura, aynı zamanda, yaraları iyileştiren; travmalarla yüzleştiren ve onların üstesinden gelmeyi sağlayan içsel ve dışsal terapistleri göstermeyi de başarıyor. 
 
 
Yaralı çocuğun içindeki terapisti ortaya çıkaran ve böylelikle onun kendi içindeki cevheri işleyerek bir sanatçı, bir yazara dönüşmesine yol açan dışsal terapiste dikkat çekiyor. Roman, zaman içinde Alzheimer teşhisi konan - o zamanların deyişi ile beyin küçülmesi - demansı yüzünden yaşarken kaybedilen bir anne üstüne kurulu. Romanın ana ekseninde bir kız çocuğunun kişisel tarihi yer alıyor. Bu kız çocuğunun, ilkokul öncesi erken çocukluk evresinden ergenlik yaşlarına dek izinin sürüldüğü kitap, yazarın ilk romanı ve yoğun otobiyografik malzeme içeriyor.
 
 
Mektuplar, şarkı sözleri, şiirler
 
Çocukların dünyasının merkezidir anne ve çocuklukta dünyanın hep anne etrafında dönmesi doğaldır. Anne Güneş’tir çünkü. Çocuklar onun etrafında - yörüngesinde dönen irili ufaklı gezegenler gibidir. Işıldayan bir dünyanın güneşini çekip alırsanız ne olur? Geriye ne kalır? Karanlık, ıssızlık ve soğuk... Canlılık yitip gider. Yaşanan, nefes alıp veren bu dinamik organizma ölüme yazgılıdır artık. Yitip gitmesi, canın tenden süzülüp çıkması gibi, yavaşça gerçekleşir. Canlılığın yitimi adım adım izlenir. Her adım daha büyük bir acı getirir. Daha büyük bir hayal kırıklığı. Daha büyük bir umutsuzluk. Ölüm nerede ise arzulanır bir haldir. Her gün ölümün gölgesini taşır çünkü. Her gün ölüm kokuludur. Ölüm varlığa yerleşmiştir bir kere. Her gün bir parçasını koparır. Her gün kılıcını çeker. Her gün kanını akıtır. Varlığı tüketir. Erken çocukluk elden kayıp gitmiş; karanlığa sürüklenmiş; ıssızlaşmış ve ölümle lekelenmiştir. Erken çocukluk Güneş’ini kaybetmiş, buz kesilmiştir. Çocuğun üşümesi bu yüzdendir. Kayıp çocukluk bir yaradır, ama dikiş tutmayan bir yara. Boydan boya açık, işleyen bir yara. Hiç kapanmayan bir yara. Bu yaranın iyileşmesi mümkündür elbet, ama zordur; zorludur. Aysun Saygı Köknar bu zorluğun, zorlukların üstesinden gelmiş biri. İçindeki yaralı çocuğu bir yazara; içindeki acı ile öfkeyi ise şefkate dönüştürmüş. Roman, onun şefkati ile hayat kazanmış. Kendisi ile benzer tecrübeleri yaşayanları yüreklendirmeye yönelen bir şefkat bu. 
 
 
Türkçeyi son derece yaratıcı bir biçimde, tüm zenginliği ve olanakları ile kullanan yazar, bir çocuğun zihnindeki ilk dillerden biri sayılan hayal kurmanın dilini roman dokusuna aktarmanın da üstesinden gelmiş. Mektup, anı parçaları, şarkı sözleri, şiirler, otobiyografik yaşantının aktarıldığı dönemin ('70’lerin sonu '80’ler) söyleyiş özellikleri; çocukluğun o döneme özgü kırılgan, duyarlı, naif halleri; halkın yerel söyleyiş özelliklerini yansıtan cümleler, söz kalıpları, deyimler; hatta argo ve küfürümsü seslenişlerle dokusu zenginleşen roman, dilin yaratıcı kullanımı konulu derslerde okutulabilecek nitelikte.
 
 
Hastalık tüm şiddetiyle çarpsa da çocukluk çocukluktur. Fırtına ağacı devirmiş fakat köklerini söküp atamamıştır. Kökler, devrilen ağacın bir biçimde canlanmasına yol açabilir. Canlanma, çoğu kez tatlı yaramazlık ve acı isyan, kuralları takmama arasında gidip gelen bir seyir izler. Bu gidip gelmenin yaramazlık kısmı çocukluğa, acı isyan ise ergenliğe aittir ve “Beni Karınca Kadar Seviyorsan” bir dua cümlesidir.