Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Dostluğun içimizdeki kıvılcımları
Temmuz 2015

Dostluğun içimizdeki kıvılcımları

"Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım", Napoli’de bir kenar mahallede yetişen iki genç kızın çekişmeler, kıskançlıklar ve sırlarla örülü dostluklarını, zorluklarla geçen büyüme ve varoluş serüvenlerini anlatıyor.
ELİF TANRIYAR
 
 
Gerçek kimliği bilinmeyen, yıllardır titizlikle mahlas adı olarak Elena Ferrante’yi kullanan gizemli İtalyan kadın yazar, verdiği tek röportajda Paris Review’a şöyle diyor: “12, 13 yaşlarındayken iyi bir kitabın kahramanının bir erkek olması gerektiğine kesinlikle emindim ve bu da beni depresif yapıyordu. Bu dönemim birkaç yıl sonra sona erdi. 15 yaşındayken ciddi dertler içindeki cesur kızlara dair öyküler yazmaya başladım. Fakat düşüncem aynı kalmakla yetinmedi üstelik daha da güçlendi; en büyük anlatıcılar erkekti ve kişi onlar gibi anlatabilmeyi öğrenmeliydi. O yaşta kitapları yalayıp yutardım ve lafı etrafında dolandırmanın lüzumu yok, kendime model aldığım kişiler de erkekti. O yüzden kızlar hakkında hikayeler yazmaya başladığımda erkekler tarafından yazılmış büyük romanlardakini taklit ederek kahramanlarıma bir deneyimler zenginliği, özgürlük ve bir kararlılık duygusu vermeye çalıştım.”
 
Onun "Napoli" romanları dörtlemesinin ilki olan "Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım"ını okuduğunuzda ise Ferrante’nin taklit ettiği büyük isimleri dahi aşan güçlü bir sese ve stile sahip olduğunu görüyor, onun yazarlık büyüsü altına girip, göz kamaştırıcı bir parlaklıkla çarpılma hissini tadıyorsunuz. Tıpkı romanının anlatıcısı Lenu’nun arkadaşı Lila’ya hissettiği çarpılma ve büyülenme hissi gibi...
 
"Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım", 1950'lerin Napoli’sinin kenar bir mahallesinde yaşayan iki küçük kızın büyümeleri ve dostluklarının hikayesi çerçevesinde; bir mahallenin, bir şehrin, bir ülkenin ve giderek tüm insanlığın öyküsünü anlatmaya soyunuyor. Ama tabii ki ön planda tutkulu bir dostluğun iniş çıkışlarını handiyse vahşi bir samimiyet ve doğallıkla anlatıyor. 
 
Sıkı bir bağ
Anlatıcı Lenu, tam adıyla Elena; 60 yaşlarında başarılı bir yazarken bir gün Lila’nın oğlundan, annesinin ortadan kaybolduğuna dair bir telefon alıyor. Lila yalnızca ortadan kaybolmakla kalmamış, ona dair tüm eşyaları, fotoğrafları dahi sanki hiç yaşamamış gibi imha etmiştir. Adeta bu dünyada tüm yaşadıklarını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Lenu ise buna fena halde sinirlenir ve bir yandan arkadaşından bir haber gelmesini endişeyle beklerken, diğer yandan da tüm yaşadıklarını, tüm geçmişlerini hiçbir ayrıntısını atlamadan birer birer yazmak üzere öfkeyle bilgisayarının başına oturur. Ortaya çıkansa gerçekliğin tüm renklerini üstünde taşıyan ve her satırıyla daha da çok içine gömüleceğiniz bir hikaye olacaktır.
 
Yoksul bir odacının kızı olan Lenu ile yoksul bir ayakkabı tamircisinin kızı olan Lila yalnızca komşu değil aynı zamanda da okul arkadaşıdırlar. Kötücül Lila’nın aksine çevresinde herkes tarafından sevilen, güzel, sevimli ve çok çalışkan Lenu ideal bir çocuktur. Öte yandan Lenu, daha ilk günden Lila’nın kötücül çekiciliğine karşı koyamaz. “O, benim için parlaktı,” diye yazar ve tüm tekinsizliğine rağmen ondan kopamaz. Çocukluk denilen o unutulmuş ülkeden hepimizin de kısa ama keskin anılarla hatırlayabileceğimiz gibi, o yaşlarda kurulan dostlukların aşkı anımsatan bir yanı vardır. Lenu ve Lila'nın da buna benzer bir duygusal ilişkisi vardır. Lenu, Lila’yı hem çok sever hem nefret eder, hem kıskanır hem başarılarıyla övünür. Lenu bir de ketumdur. Onun kafası hep bir sonraki yeni ve heyecanlı fikirle meşguldür. Ve giderek bir kozayla kaplanırlar sanki, içlerinde yalnızca ikisinin olduğu... Duruma göre yakınlaşıp uzaklaştıkları çok sayıda mahalle ve okul arkadaşları olsa da onların dostluğu farklı ve özeldir. Hayata karşı birbirleri üzerinden yontula yontula gelişen bu iki parlak kız, giderek her şeyi birbirlerinin gözünde kendilerini kanıtlamak için yapmaya başlarlar. Ve yıllar içinde Lenu sınıflarını üstün başarıyla geçip durmayı sürdürürken, Lila da büyük bir değişim gösterip o kara kuru, çirkin kızdan olağanüstü güzel bir genç kıza dönüşür. Şimdi artık dostlukları, mahallenin tüm erkeklerinin Lila’nın etrafında dönmeye başlamasıyla başka bir şekilde daha test edilecektir. Lenu, bir yandan dersleri bir yandan da ilk aşk kırıklıklarıyla cebelleşirken Lila ise, biraz da ailesini yoksulluktan kurtarmak yolunda mahallenin en zengin genciyle evlilik yoluna girer. Hayat iki arkadaşı bambaşka yollara sürüklemiştir ama onlar her zaman yalnızca dostluklarına sadık kalırlar. Ve Lila, tüm öykünün en dokunaklı ve beklenmedik anına kendi düğün günü öncesi, eğitimine halen devam eden Lenu’ya ettiği şu sözlerle imza atar: “Sen benim olağanüstü arkadaşımsın, hepimizden çok daha başarılı olmalısın, bütün kızlardan ve erkeklerden.”
 
Fellini filmi gibi
Bu yalnızca bir dostluğun hikayesi değil, bir mahallenin, şehrin, ülkenin, onun toplumunun ve giderek tüm insanlığın hikayesi... Ferrante, bunu bir mahalle ölçeğindeki irili ufaklı karaktere toplumun farklı güçlerini temsil eden özellikler vererek resmetmekle kalmıyor, bunu edebiyatın güzelliğiyle de tek bir paragrafta tanımlamayı başarıyor.
 
"Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım", hepimize tanıdık gelen, zamansız ve evrensel hikayesiyle zaten her okurunu içine çekecek bir özelliğe sahip. Bunda özellikle Fellini filmlerinden aşina olduğumuz, yoksul olduğu kadar renkli İtalyan mahallelerinin, zincirlerinden boşanan bir öfkeyle kavga etmekle neşeyle kol kola dans etmek arasında gidip gelen İtalyanların ve tüm Akdenizlilere özgü o canlı ruhun da etkisi var elbette. Ancak onun bu denli büyüleyici olmasında esas olarak cezbedici dilinin ve anlatımının payı büyük. Ferrante, çoğu yerde kurguyla kurgu olmayanı iç içe geçiriyor. Gerçek yazarın kim olduğundan endişe ediyorsunuz. Lenu mu? Gerçek hayattaki gizemli Elena mı? Yoksa perdelerin arkasındaki Lila mı? 
 
Ve son olarak... Yazarın bu büyüleyici güzellikteki anlatımı içimizde kıvılcımlar tutuşturuyorsa eğer, bunda tabii ki çevirmeni Eren Yücesan Cendey’in ustalıklı ve titiz çevirisinin büyük payını da unutmamamız gerekiyor.