Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Dünyanın umursamaz işleyişi
Nisan 2015

Dünyanın umursamaz işleyişi

"Seyyah" biri Batılı diğeri Doğulu birbirine çok benzeyen ama bir o kadar farklı olan iki yalnız adamın, Seyyah ve Sarazen'in, dünyanın bir ucundan diğer ucuna sürüklenen öyküsü üzerine.
ORHAN TÜLEYLİOĞLU
 
Seyyah eski bir gazeteci ve senarist olan Terry Hayes’in ilk romanı. Ama bir ilk romanın çok ötesinde. Yazar bu başarısını birçok TV filmi ve dizinin  senaryo yazarlığını yapmasına borçlu olmalı. "Yol Savaşçısı", "Mad Max 2", Mel Gibson’ın rol aldığı "Gününü Göreceksin", Johnny Depp’in başrolde oynadığı "Cehennemden Gelen" ve Chris O’Donnell’in yıldızı olduğu "Dikey Limit" gibi filmlerin senaryolarını da kaleme alan yazar, romanında biri Batılı diğeri Doğulu birbirine çok benzeyen ama bir o kadar farklı olan iki yalnız adamın, Seyyah ve Sarazen'in, dünyanın bir ucundan diğer ucuna sürüklenen öyküsünü anlatıyor.   
 
Suudi Arabistan’da kraliyet ailesi muhalifi bir zoolog, halka açık bir otoparkta başı kesilerek infaz edilir. Zooloğun tam olarak neyle suçlandığı ya da kendini nasıl savunduğu asla tam olarak bilinmez. Çünkü halka kapalı yürütülen davalarda şahitler, avukatlar, jüri ve hatta kanıt gibi zaman kaybettiren ayrıntılarla ilgilenilmez. Babasının idamına tanıklık eden genç oğlu Sarazen zamanla, babasına duyduğu bitip tükenmez sevgiden dolayı, tüm Batı değerlerinin düşmanı, Fahd monarşisinin kimliğini gizlemeyen yıkıcısı, şiddet dolu cihadın destekçisi ve muhafazakar İslam’ın tutkulu bir taraftarına dönüşecektir.
 
Sarazen, Sovyetler’e karşı iki yıl boyunca Afganistan’da savaşır. Burada dikkate şayan bir başarı elde eder. 
 
İntikam planları
18 yaşına geldiğinde Beyrut’a gider. Şehrin en radikal ve entelektüel camisinde tanıştığı hocaların yardımıyla, altı aylık sıkı bir çalışmanın ardından, üniversiteye giriş sınavının sonraki aşamasını geçmeyi kolayca başarır. Çoğu öğrenci gibi, yüksek okul ücreti onun için de bir sorundur ama neyse ki, ulusun baştan yapılanmasını ve demokrasiyi güçlendirmeyi amaçlayan Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği bir burs programı bulur. Hatta, ABD elçiliğindeki çalışanlar formları doldurmasına yardım eder. BM’den gelen yardım parasının desteğiyle Sarazen her gününü tıbba, gecelerini ise terör ve devrim üzerine çalışmaya adar. Geçen zamanda krallığı destekleyen büyük gücü yok etmeden intikamını alamayacağına karar verir. O büyük güç, ABD’dir. Böylece, ABD’yi nasıl yıkabileceğinin planlarını yapmaya başlar, katıldığı cihat çatışmalarıyla deneyim kazanmış, onur derecesiyle tıp mezunu olup ihtiyacı olan bilgilere ulaşmıştır. Amacı, kimyasal bir silah üreterek ABD’yi içeriden çökertmektir. Aklına, uzun zaman önce ortadan kalkan çiçek virüsünü ABD topraklarına geri salmak gelir. 
 
ABD'den Türkiye'de
Yeryüzünden silinmiş bu hastalık, daha önceleri, savaş da dahil diğer tüm illetlerden daha fazla insanın ölümüne neden olmuştur. Virüsün kökü tamamen kurutulduğu için, bu hastalığın aşısı dünyada çok az yerde bulunur. O sırada, gezegen üzerinde yalnızca iki çiçek virüsü örneğinin bulunduğu zannedilir. Araştırma yapmak amacıyla, biri Atlanta’daki Hastalık Kontrol Merkezi’nin girilmesi neredeyse imkansız dondurucusundadır, diğeri ise Sibirya’daki Vector isimli Rus tesisinde korunur. Ancak, üçüncü bir örnek daha vardır. O da Sarazen’dedir. Sarazen onu kendi başına sentezler. Elinden geldiğince her seferinde bir molekül eklemiş ve çiçek virüsünü baştan yaratmıştır. Yapabildiği tüm testler, elde ettiği virüsün doğal virüsle eşdeğer olduğunu gösterir. Aslında, etkin bir aşı olmadan, dünyadaki hiçbir ülke, planlı bir çiçek virüsü saldırısından sağ çıkamaz. Hatta 310 milyon nüfuslu, dünya ekonomisinin yüzde 50'sinden fazlasına hakim, gezegeni yüzden fazla kez yok edebilecek nükleer cephaneye sahip, bilim ve tıp alanlarında yeryüzündeki diğer uluslardan çok daha fazla sayıda Nobel ödülü sahibi çıkarmış bir ülke bile.
 
Sarazen’in uygulamaya koyduğu acımasız plan, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar ve ABD üst yönetimine ulaşır. Sadece birkaç kişinin haberdar olduğu bu korkunç planı engellemesi için, bu işin altından kalkabilecek bir kişiye ihtiyaç vardır. O kişi, çok gizli bir ABD istihbarat biriminin emekliye ayrılmış ve artık normal bir yaşam sürmeye çalışan deneyimli bir ajanıdır. Ajanın adı, roman boyunca hep değişir; göreve ve tarihlere göre hep farklı isimlerle okurun karşısına çıkar, ama gerçek adını bir türlü okur öğrenmez. 
 
Bu sırada, bir kadın New York’ta köhne bir otelde, asitle dolu bir küvetin içinde tanınmayacak halde bulunur. İşlenen bu cinayette, ajanın farklı bir isimle yazdığı soruşturma teknikleriyle ilgili kitabından izler görülür.  
 
“Seyyah” olarak kodlanan bu gizli ajan, Sarazen’i ve virüsünü bulup engellemek için görevlendirilir. Bodrum’daki bir telefon kulübesinden Sarazen ile görüşen kadın, ellerindeki tek ipucudur. Seyyah, bu ipucunun peşinden Türkiye’ye doğru yola çıkar...
 
Terry Hayes romanının bu birinci cildinde, öyküsüne kattığı ayrıntılarla okurunu şaşırtıyor; “Hayat seni köşeye sıkıştırmanın bir yolunu her zaman bulur. Sen de bunlara ya dayanırsın ya da  dayanamazsın,” diyen yazar savaşın, uğruna mücadele edilen adalet, ahlak, insanlık, onur gibi en önemli değerleri yok ettiğini vurguluyor; merhamet, iyi, kötü, suç ve ceza bağlamında adaletsizliğe, dünyanın umursamaz işleyişine isyan ediyor.