Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Eliniz pek hafifmiş Bay Cullen
Haziran 2014

Eliniz pek hafifmiş Bay Cullen

Amerika’nın en ünlü seri katili, hemşire Charles Cullen, medyanın ona taktığı isimle 'Ölüm Meleği', 16 yıllık hemşirelik hayatında onlarca hastasını öldürdü. "İyi Hemşire" adlı kitap o cinayetlerin, sadece bir dökümü.
ELİF TÜRKÖLMEZ
 
 
Söyleyeceğim şey kulağa bayağı kötü gelecek biliyorum ama ben insanların birini öldürmesinde şaşırtıcı bir yan görmüyorum. Politik sebeplerden ya da ne bileyim nefret cinayetlerinden söz etmiyorum. Berbat şeyler onlar. Ama mesela “Çünkü çok konuşuyordu”, “Koluma çarpıp dondurmamı düşürdü ve özür dilemeden gitti”, “Çünkü yerde yatan kediye tekme attı,” gibi cinayet sebepleri bana makul geliyor. Max Aub’un "Örnek Suçlar"ındakine benzer şeyler yani. Nedenleri hiç katmanlı, tortulu, bulanık şeyler değil. Hiç divana uzanmalık, seans başı üç yüz lira vermelik değil. Mesela şu an bu satırları yazdığım kafede yan masada oturan kadın ha bire bacağını sallıyor. Tahammül edemediğim bir tik. Göz seyirmesine bayılırım, kekemelik hoşuma bile gider, ama bacak sallayanların bacağını kırmamak için kendimi zor tutuyorum. O kadını tabii ki öldürmeyeceğim. Ama sadece şunu söylemeliyim ki bazı şeyleri anlıyorum. 
 
Charles Cullen Amerika’nın en ünlü seri katillerinden biri. Hemşirelik yaptığı 16 yıl boyunca onlarca hastasını yüksek doz insülin ya da digoksinle öldürdü. Öldürdüğü kişilerin içinde rahipler, çocuklar, yaşlı nineler vardı. Ortak özellikleri Cullen’in çalıştığı hastanede tedavi görmek olan sıradan insanlar... Çoğunlukla tam da iyileşmeye başlamışken, genellikle de gece yarısı öldürüldüler. 
 
 
Amerikan hastanelerinin durumu
 
Peki neden? Kitap, aslında bu sorunun cevabını arıyor. Bu adam bu insanları neden öldürmüş? Neden tatil günlerinde, mesai saatleri dışında hastaneye gitmiş, neden kendi gözetiminde olmayan bazı hastalarla ilgilenmiş? Peki kitap bu soruların cevaplarını nasıl arıyor? Şu an hapishanede olan Cullen’in, kitabın yazarı Charles Graeber’e çok az konuştuğunu, yazarın tüm bilgileri hastane güvenlik görevlilerinden, New York polisinden ve Cullen’in yakınlarından aldığını düşünürsek pek de sağlıklı bir yoldan değil. Bu kurgusal bir roman olsaydı ne gam. Ama gerçek olayları, olayların nedenlerini ve sonuçlarını anlattığını iddia eden bir roman için büyük eksiklik. Cinayetleri işleyen adamın kendisi konuşmamış. Hatta bu kitabı istememiş. Yazarı birkaç kez terslemiş. Ama o yine de, beceriksiz güvenlik görevlileri, kahraman rolüne soyunan polisler ve zamanında Cullen’e karşı ilgisiz olan arkadaş ve akrabalarla konuşup bu kitabı yazmış.
 
"İyi Hemşire", Cullen’in San Barnabas Hastanesi’nde çalışmaya başladığı 1987 yılından, New Jersey’de tutuklandığı 2006 yılına kadar geçen olayları kronolojik bir sırayla anlatıyor. Edebi bir dili yok. Olanları sıralıyor. Ara sıra da Cullen’in davranışlarının sebeplerini bulmaya çalışıp adeta bir psikiyatr gibi gözlüklerini takıp çıkarıyor: Çünkü annesi onunla ilgilenmemiş. Çünkü ablasının sevgilisi onu dövmüş. Çünkü karısı ve çocukları dahil kimse onu tam olarak sevmemiş...
 
Bu hikaye Cullen’in ruhsal durumu hakkında kesin bir bilgi veremese de, Amerikan hastaneleri hakkında iyi bir izlenim edinmemizi sağlıyor fakat. Anladığımız kadarıyla Amerika’daki hastaneler, uygun fiyata kalifiye personel bulmakta güçlük çekiyor. Hemşirelerin çoğu sözleşmeli. Birkaç ay çalışıp daha iyi para veren başka bir hastaneye geçebiliyor. Düşük ücrete boyun eğenler işi kaparken, haklarını savunanlar kapı dışarı edilebiliyor. Cullen, düşük ücrete, tatil günlerinde çalışmaya, gece vardiyasına ses çıkarmayan biri olduğu için, hakkında açılmış onca soruşturmaya rağmen her defasında yeniden iş bulabiliyor. Hakkında, San Barnabas’taki yanık ünitesinde yatan hastalardan bir kaçını öldürmüş olabileceği ile ilgili bir soruşturma devam ederken mesela, New Jersey Hastanesi'nden teklif alabiliyor.
 
 
Alkolik ve intihar eğilimli
 
İnce kemikli, küçük bir adam Cullen. Hep sinirli bakıyor. Çocuğunuzun oynadığı parkta görmek istemeyeceğiniz türden bir tip. Aynı zamanda alkolik, öfke kontrolü sorunu yaşıyor ve intihar eğilimli. Bunları kendisi söylüyor. Her zaman sorunlu biri olduğunu, çocuklarını çok sevmesine rağmen onlarla yeterince ilgilenemediğini, işini çok sevmesine rağmen hiçbir yerde uzun süre tutunamadığını itiraf ediyor. Ancak kitapta yazdığı gibi, bir türlü ölemediği için öldürmeyi seçtiğini söylemiyor. Ama yazar Graeber’in çıkarımı bu yönde. Onun, kendisini öldüremediği için başkalarını öldürdüğünü düşünüyor. 
 
Bu, iyi bir kalemin elinden çıkma kurgusal bir cinayet romanı olsaydı, daha sürükleyici olabilirdi. Ama bu roman, bize 1987-2006 yılları arasında yaşanmış bazı olaylarla ilgili bilgi vermeye çalışan araştırmanın sonucunda ortaya çıkan bir roman. Üstelik, Cullen, yani cinayetleri işleyen adam, olayın merkezinde olan özne, bu kitapta oldukça silik. Kendisi dışında herkes konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor. Hele o polisler, o kadar çok konuşuyorlar ki, hemşire Cullen gelip onlara da içleri digoksin dolu kocaman iğneler yapsın istiyorsunuz.