Eski Mısır’dan Druidler’e
SERPİL GÜLGÜN
Cadılar Bayramı’nı kutlamak, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak mıdır, değil midir? Bu derin ve çetrefilli tartışmayı bir kenara koyalım. Ve hayat rastlantısal, ölüm de kesinlikse Cadılar Bayramı’nı üç beş kostüme, oyulmuş birkaç balkabağına indirgemek ne derece doğru? Ray Bradbury, ilki 1979’da yayımlanan “Cadılar Bayramı Ağacı”nda, işte bunu tartışıyor. Hem de okurunu farklı coğrafyalara, geçmiş zamanlara götürerek tartışıyor. Dahası, ölüm ve hayat bağlamında sorgulamasına zemin hazırlayarak…
Rastgele mi bilinçli mi?
Ya da, tümüyle bilinçaltı bir refleksten ötürü mü, bilinmez Waukegan- Illinois doğumlu Ray Bradbury, mekan olarak Orta Batı Amerika’nın küçük bir şehrinde geçirtiyor hikayesini. Küçük şehrimizin kuzeyinde küçük bir nehirle küçük bir göl var. Bir de Cadılar Bayramı’nı büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla bekleyen sekiz, pardon dokuz erkek çocuğu: Tom, Henry- Hank. George. J.J. Ralph Bengstorm. Wally Babb. Fred Fryer. Nibbley. Ve de kayıplara karışan Joe Pipkin. Türkçe çevirisiyle söylersek Joe Balbağı.
Evet…
Maskeli Joe
Şehir, soğuk güneş ışığıyla doludur.
Derken birden gündüz kaybolur. Gece, her bir ağacın altından ortaya çıkar ve yayılır. 13 yaşındaki Tom, kemiklerini takar. Siyah pamuklu kumaşın üstüne tutturulmuş olan beyaz omurgaya, göğüs kafesine ve diz kemiklerine bakarak sırıtır. Ölüler gecesinde, dışarıda ve sağ kalma Tom ve kankalarını coşturur. Sayım başladığında bir de bakarlar ki Joe Pipkin’in aralarında olmadığını fark ederler. Doğru, Joe’nun, çetenin ağaçtan düştüğünde buna şakaymış gibi gülen en müthiiiiş ya da bir koşu sırasında arkadaşlarının kendisinin çok gerisinde olduklarını gördüğünde mahsustan tökezleyerek onların yetişmesini bekleyen en iyiiii çocuğunun evine yollanırlar.
Joe, gelmesine gelir.
Ama, her ne hikmetse hem yüzüne maske takmamıştır hem de yaşlı bir adam gibi hareket ediyordur. Hasta gibidir. Ağrısı var gibidir. En önemlisi, yüzü ölüm solgunluğundadır. İşin kötüsü, anne babasına da hiçbir şey söylememiştir.
Canavar ağacının arasından
Joe, arkadaşlarından doğruca vadidedeki perili eve gitmelerini ister.
Başta ‘İskelet’ Tom, ‘Büyücü’ Henry- Hank, ‘Maymun Adam’ J.J, ‘Gargoyl’ Wally Babb, ‘Mumya’ Ralph Bergstrom, ‘Hayalet’ George, ‘Dilenci’ Fred Fryer ve ‘Tırpanlı’ Nibbley, güle oynaya civar kapılarını çalar, şeker toplarlar. Şehri arkalarında bırakıp vadideki perili eve, Cadılar Bayramı’nda ziyareti hak eden biricik mekana geldiklerinde karşılarına Mr. Moundshroud ya da tam adıyla Capace Clavicle Moundshroud çıkar.
Yani Bay Kefenyığını! Kabuk Klavikula Kefenyığını!
Uzun sözün kısası: Mr. Moundshroud ya da Türkçesiyle söylersek, Bay Kefenyığını, şeker isteyen çetemize ne şeker verir ne de başka bir hediye. Sadece ve sadece onlara oyun önerir. Sonra da sertçe evin kapısını kapatır. Tom ve arkadaşları, neredeyse, attıkları her adımla birlikte türlü sesler çıkartarak arkalarından eğilen bu tuhaf ve ürpertici evden uzaklaşırlar. Tam o sırada o güne dek görmedikleri bir ağaçla, Cadılar Bayramı’nın Canavar Ağacı’yla karşılaşırlar.
İnanılmaz büyük. İnanılmaz yüksek. Ve de her bir dalında onlarca, yüzlerce balkabağının asılı olduğu, sayısız mumun alev alev yandığı, bu büyük ve geniş Canavar Ağacı’nın yaprakları arasından yüzünde et namına hiçbir şey olmayan, kemikli elleri ve kukuletalı siyah elbiseleriyle, en az ağaç kadar tuhaf, ürpertici ve iri bir adam, süzülerek yükselir, uzar ve uzar.
Adamımız elbette, Bay Kefenyığını’dır.
Çetrefilli sorular soranlara
Özetle: Kefenyığını, Tom ve arkadaşlarını Keşfedilmemiş Diyar’a götürür. Böylelikle, çocuklar yolculuk boyunca, Eski Mısır’dan Druitler’e, Roma’dan Ortaçağ’a, Fransa’dan Meksika’ya giderler. Bu arada, sadece Cadılar Bayramı’nın bilinir bilinmez geçmişini değil, aynı zamanda hayat ve ölüm bağlamında anlam ve önemini de kavrarlar.
Tabii, bu yolculuğun bir de Joe Pipkin ayağı var ki o da asla gözden kaçırılmamalı.
Bizden söylemesi; Tom ve arkadaşları, Joe’suz başladıkları bu yolculukta can dostlarının izini arayacak, var güçleriyle, karabatak gibi bir görünüp bir kaybolan Joe’yu sarmalayan gizemi aydınlatmaya çalışacaklar. Bu biiir. Ha, bunu başaracaklar mı derseniz, “Cadılar Ağacı Bayramı”nı okuyacaksınız! Bu da ikiii. Üçüncüsüne gelince, kitabı ister kısa roman isterse uzun hikaye olarak okuyun, iki kere iki dört! Kitabımız, çocuk kitabı görünümlü, felsefe ağırlıklı bir kitap!
Bir çeşit “Alice Harikalar Diyarı” ya da “Küçük Prens” gibi mi diyorsanız, özellikle…
Artı, “Cadılar Bayramı” nedir, ne değildir diyorsanız hayat raslantısal, ölüme gelince, o, değişmez ve çıldırtıcı kesinlik diyorsanız, ya da ölüm mü, hayat mı hangisi son, hangisi başlangıç gibi derin ve çetrefilli sorular soruyorsanız kendinize, “Cadılar Bayramı Ağacı” sizin kitabınız…