Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Görünmeyen duvarları aşmak
Haziran 2015
Görünmeyen duvarları aşmak
William Sutcliffe "Duvar"da Filistin meselesine, İsrailli bir çocuğun gözünden bakıyor.
"Duvar"
William Sutcliffe
Çev: Petek Demir
Editura Yayıncılık
Roman
BÜLENT USTA
Sokakta oynayan çocuklar toplarını bir inşaat alanına kaçırır ve çocuklardan biri topunu ararken gizli bir tünel keşfederse, okuduğunuz romanda aklınıza ilk “Alice Harikalar Diyarında” gelir muhtemelen. Ama çocuğun girdiği tünel, devasa bir duvarın altından Filistin’e geçen bir tünelse, okuduğunuz romanın fantastik bir dünyayı anlatmadığını anlamanız uzun sürmez; her ne kadar Alice gibi Yeşu da kendisinden gizlenen bir dünyayı keşfetme coşkusu yaşıyor olsa da... Gazete ve televizyonlardan da olsa herkesin bildiği bu keşfedilen dünyanın, gerilimli bir macera romanına dönüşmesi kaçınılmazdır. Ama Alice gibi Yeşu da girdiği o tünelden yaşadığı mahalleye geri döndüğünde artık eski Yeşu değildir.
'Tuhaf' bir çocuk
İngiliz bir Yahudi yazar William Sutcliffe’in Filistin meselesine İsrailli bir çocuğun gözünden bakarak yazdığı “Duvar”, “Hayvan Çiftliği”, “Oz”, “Alice Harikalar Diyarında” gibi kitapları çağrıştırsa da, ne bir masal ne de fantastik bir roman. Yazarın bundan başka beş romanı daha olmasına rağmen, son romanı “Duvar” dışında Türkçede başka bir kitabı olmaması ise bir talihsizlik olarak nitelendirilebilir. Filistin’le ilgili bir roman yazmasaydı, belki de hiç Türkçeye çevrilmeyecekti.
Sutcliffe’in bu romanı hem bir çocuk kitabı hem de yetişkinler için yazılmış bir gerilim romanı gibi okunabilir. Ötekileştirilen bu dünyaya tünel aracılığıyla gelip gidişlerin çocuk gözüyle aktarılmasının iki dünyayı da nasıl başkalaştırdığına tanık olmak, romanın en güçlü yanı. Yeşu, orduda görev yapan babasının ölümünden sonra annesinin çıldırdığını, kendini toparlamaya çalışsa da aylar boyunca, 'baştan aşağı çatladığı halde çerçevenin içinde duran cam gibi göründüğünü' söylüyor. Üvey babası Liev’in onlarla birlikte yaşamasıyla hayatlarının önce kolaylaştığını düşünse de, zamanla annesiyle arasına girdiğinden ikisini birbirinden uzaklaştırdığına inanıyor. Kendisini yalnız hisseden Yeşu’nun dokuz yaşındayken geldiği ve dört yıldır yaşadığı Amarias adlı kasabada, Davut dışında başka bir arkadaşı yok, çünkü diğer çocuklar ona 'tuhaf' muamelesi yapıyor.
Gerçekten de fazla akıllı olduğu için biraz 'tuhaf' bir çocuk Yeşu. Onun zihninden olup biteni izlerken, 'büyümüş de küçülmüş' bu çocuğu, fazla gerçekçi bulmanız olası. Ama yaptığı benzetmeler ve vicdanı ile aklı arasında kurduğu köprünün sağlamlığı, onu fazlasıyla sevimli ve ilgi çekici kılıyor.
Tünelin ucu
Tünelden ilk girişinde, duvarın diğer tarafında kendisine bir suç ortağı ve arkadaş ediniyor Yeşu ve kendi yaşlarında bir kız çocuğu olan Leyla’yla tanışması, hayatını değiştiriyor. Leyla ona, fark edilmeden duvarın altındaki tünele ulaşıp evine gidebilmesi için abisinin terliğini ve poşusunu veriyor. Evine döndükten sonra, Yeşu poşuyu saklayıp hayatını kurtaran kızın nasıl olup da 'düşman' olabildiğini anlamaya çalışıyor. Arkadaşı Davut’a ve üvey babasına önce tünelden bahsetse de, olacaklardan korkup daha fazla detay vermeyip şaka yapmış gibi davranıyor, ağzını açtığı anda 'öfkeli ve kin dolu bir makine'nin çalışmasından korkuyor. Fakat, tüneli keşfettikten sonra Yeşu’nun evdeki halleri ve yaşadığı hayatı sorgulaması, ailesini de telaşlandırıyor. Bir gün, daha fazla dayanamayıp hayatını kurtaran Leyla’ya yardım etmek için gizlice o tünelden geçip kızın kapısına erzak bırakmak istiyor Yeşu, çünkü Leyla'nın aç olduğundan adı gibi emin... İşte her şey tam da bu girişiminden sonra karışıyor. Özellikle Yeşu’nun üvey babası ile Leyla’nın babasının karşı karşıya geldiği ve birbiri ardına yaşanan kopuşlar ve sorgulamaların aktığı sayfalar, insanların kendilerini hapsettikleri görünmez duvarları da görünürleştiriyor. Soluk soluğa okunacak bir macera içinde Yeşu’nun dünya algısının ve düşüncelerinin değişiminin seyrini izledikçe, aştığı şeyin sadece duvar olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Duvarın aslında kasabayı, atılan bombalardan korumaktan çok daha başka bir işlevi olduğu ortaya çıkıyor. Sutcliffe, anti-militarist bir perspektiften duvarların varlığını sorgulasa da, bu duvarları sadece İsral üzerinden düşünmek, hatta sadece sosyal ve siyasal bir mesele gibi bakmak yanlış olur.
Romanda her şey beklenmedik bir sonla bağlanırken, Spinoza’nın “Olumsuzluklar tarafından semirilen” diyerek bahsettiği bu dünyada var olmanın, ancak dehşet verici olana karşı çıkmakla mümkün olacağının altını çiziliyor. Yazıyı Yeşu’nun bütün bu yaşadıklarından öğrendiği şu cümlelerle bitirmek en doğrusu olacaktır belki de: "Tüm hayatımı başarısızlıkla geçirsem de inandığım bir şey uğruna başarısız olacağım. Dolu dolu yaşayacak ve dolu dolu kendim olacağım."
Etiketler: milliyet Milliyet Kitap Duvar William Sutcliffe Petek Demir Editura Yayıncılık roman Bülent Usta