Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Hep o denizlere çıkan sokaklar
Ocak 2018

Hep o denizlere çıkan sokaklar

“Denizlere Çıkar Sokaklar” eşi tarafından terk edilen bir kadının hikayesini, yine kocası tarafından terk edilmiş Sevin’in gözünden okura aktarıyor.

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

 Belki sürekli olarak akıbetimizden endişe duyduğumuzdan, hikaye­lerin sonlarını en baştan bilmeyi istiyoruz ne zamandır. Ve sürekli ola­rak kederli hikayeler dinlediğimizden o sonların mutlu olmasını da istiyoruz. Ama böyle olmuyor. Keder beslendikçe besleniyor, son iyice gözükmez oluyor, gözüken sonların karanlığından ürkü­yor, daha önce bilmeyi arzuladığımız o sona yaklaşmamak için kederli gün­lerin içinde boğulmayı tercih ediyoruz.

Bütün bu iklim içerisinde ferahla, sükunetle, tane tane anlatılan cüm­lelere ihtiyacımız büyük. O cümleler karanlık bir hikayeyi, hüznü ve telaşı bile sakince karşılamaya yarıyor. Ayizi Kitap’tan bu ay çıkan “Denizlere Çıkar Sokaklar” o cümlelerle süslenmiş bir roman. Reyhan Saygın’ın geçtiğimiz yıl yine Ayizi Kitap’tan çıkan “Zamansız Mevsimler”den sonra ikinci kitabı.

Yayına Aksu Bora tarafından ha­zırlanan roman, adını Murathan Mun­gan’ın şiirinden alıyor. Ankaralı bir ya­yınevinin hikayesi gibi biraz: “Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar.”

 

Piyano sesi

 

Saygın’ın kitabı, konaktan gelen piyano sesleriyle başlıyor. Büyük ideal­lerini gerekçe göstererek mevcut haya­tından kaçan bir adamın yalnız kalmış eşi ve oğlunun hikayesi, aynı konakta yaşayan, karnındaki bebeği kaybettik­ten sonra eşi tarafından da terk edilen Sevin’in ağzından anlatılıyor. Hikaye giderek Sevin’e doğru odaklanıyor. Romanın karakterlerinin sahiciliği, merak duygusunu arttırıyor. Onların cümleleri, özlediğimiz bir iklime ait gibi. Sükunet ve ferahlık hissini veren de karakterlerin o cümleleri: “Sıralı sırasız ne çok şey geçiyor aklımdan. Banyoya gidiyorum, elime geçen ilk toz bezini alıp her şeyi silmeye başlıyo­rum. Sıra ekrana geldiğinde elimdeki bezin ne kadar tozlandığını fark ediyo­rum. Camı açıyorum. temiz ve güneşli havaya doğru bezi silkelerken babam çıkıyor evden... Başına yazlık kaske­tini takmış, üzerinde yine kahverengi kareli bir gömlek, ayağında bin yıllık makosen ayakkabılarıyla acelesiz, önü­ne bakarak yürüyor sokakta. Her vesile ile aldığım altı lastik yürüyüş ayakka­bılarına çok sevinmiş gibi davransa da evden çıkarken bu sert, eski ayakka­bıları niçin giydiğini anlayamıyorum. Alışkanlıkların verdiği güven mi terk edemediğimiz?”

 

İyimser bir roman

 

Roman, Sevin’in hayatı yeniden keşfettiği, babasız büyüyen çocuğun babasıyla yeniden tanıştığı, özellikle kadın karakterlere ait cümlelerle bo­yutlanıyor. Kimi yerlerde tempo düşü­yor belki ama temiz dil o bölümlerin de hızlıca geçilebilmesini sağlıyor. Emek verilmiş, üzerine düşünülmüş iyimser bir roman bu. İyilik üzerine ve denizle­re çıkan sokakların mümkün olduğunu anlatan bir kitap. Umudu diri tutarak bozkırlardan geçsek de denizlerin ora­da bir yerde olabileceğini güçlü biçim­de hissettiriyor yazar: “Bu günlerde, bu anlık mutlulukların kalıcı olmamasına alışmak istemiyorum. Niçin keyfimiz kısa bir süre sonra kaçıveriyor? Hatta bekliyorum ve şaşırmıyorum. Niye şa­şırmıyorum? Üstünkörü bir geçiştir­me mi ikna olduğum, cevabı bile bile. Sorgularsam canımın sıkılacağından eminsem. Başka bir yol bilmiyor mu­yum? Bir şeyleri kurcalamaktan bu kadar mı korkuyorum? Evet korkuyo­rum. Şimdi niye bu korkuya kafa tutma cesareti? Yaştan mı? Boşluktan? Yal­nızlıktan? Yorgunluktan...”

Yorulsak da uzakta bir yerde mar­tı sesleri var. Biz yorulduğumuzda da yorulmuyor martılar. Ve en kötü anda bile eski bir konaktan yükselebilen pi­yano sesleri var. Reyhan Saygın, sakin­ce, sorduğu tüm soruları yanıtlayarak bize o sesleri anımsatıyor