Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Kanlı canlı, etli kemikli tarih
Kasım 2015

Kanlı canlı, etli kemikli tarih

İhsan Oktay Anar'ın ilk kitabı "Puslu Kıtalar Atlası", 20 yaşında orijinal kapağının yeni versiyonu ve bölüm başı illüstrasyonlarıyla ciltli olarak tekrar basıldı
SELAY SARI
 
 
"Puslu Kıtalar Atlası"nın ilk baskısının arka kapağı oldukça ilginçtir. Romandan bir bölüm, o bölümden "Ah! Dünya bir masaldır," cümlesinin yer aldığı bir bulmaca, en altında da büyük harflerle: "Türkçe edebiyatta yeni bir yazar. Yeni, hârikulâde bir roman." Sonra küçük harflerle: "Hulki Aktunç'un önsözüyle."
 
 
Modern Türkçe edebiyatta kendine sağlam bir yer edinmiş, sanki yüzyıllardır var olduğu izlenimi uyandıran bir romanın ve yazarının bu şekilde ilk tanıtımını okumak tuhaf bir his. Kitabın bu yazıyla raflarda yer almasından 20 sene sonra kabul etmemiz gerekir ki, her yeni yazarını pohpohlamak gibi bir âdeti bulunmayan İletişim Yayınları doğru yazar ve kitaba inanmış. Yayınevi şimdi de bu başarılı öngörünün 20. yılını, ilk baskının kapağının güncellenmiş hâli, bölüm başı vinyetleri / illüstrasyonları ve ciltli / şömizli (hani kapağın içeri kıvrılan tarafları vardır, kitap ayracı olarak da kullanılabilen) yeni bir baskıyla kutluyor.
 
 
Dört yıl önce kaybettiğimiz yazar ve yol gösterici Hulki Aktunç, etkileyici önsözünde İhsan Oktay Anar yazınını etkilemiş olması muhtemel yazar ve kitapları belli etmeden, vurgulamadan listeler: "Don Quijote". James Joyce. Virginia Woolf. William Faulkner. Kemal Tahir. İlle de Borges. Başlangıçta yazarın ne kadar orijinal olduğunu sorguladığını söyler, ancak son kararı kesindir: "Anar, özel yordamına imzayı basmıştı." Evet, bolca Osmanlıca içeren ancak bir döneme ait olmayan dili, binbir farklı kültüre dair referansları ile Anar yordamı, "Puslu Kıtalar Atlası" ile ilk kez okurla buluşur.
 
 
Geniş yelpaze
 
 
Kitapta gönderme yapılan kişi, eser ve olayların hesabını tutmak zor olmakla birlikte, birkaç örnekle ne kadar geniş bir yelpazeden seçildiklerini gösterelim: Venedikli eski kâtip, yeni diş hekimi ve anatomi araştırmacısı (hiç sormayın) Kubelik'in Descartes çevirisinin bir kısmını içeren bir sayfa, 200 yıldan uzun süre oradan oraya dolaştıktan sonra "Bilgeliğin Yedi Sütunu"nun yazarının eline geçer - ya da bizim tanıdığımız ismiyle, Arabistanlı Lawrence'ın. Romanda sık sık adı geçen Efrasiyab, "Puslu Kıtalar"dan iki sene sonra yayımlanan, daha sonra tiyatroya uyarlanacak "Efrasiyab'ın Hikayeleri"nde tekrar karşımıza çıkar. Kitabın başında bize verilen 1681 tarihi, ilerleyen sayfalarda çıkılan seferin İkinci Viyana Kuşatması olduğuna işaret eder; yıllarca tarih derslerinde duyduğumuz seferin adeta 'perde arkası'nı okuruz. "Tui lucent oculi" dizesiyle başlayan dörtlük, 11. ve 13. YY.'lar arasında Bavyera'da öğrenciler ve rahipler tarafından yazılan "Carmina Burana"nın "Circa Mea Pectora", yani "Kalbimin İçinde" isimli 18. şarkısındandır. Ancak elbette kitabın en önemli referansı, ünlü külhanbeyi Arap İhsan'ın hayatını kurtaran "Zagon Üzerine Öttürme" adlı kitabın yazarı Rendekâr'dır, ya da doğup bilindiği adıyla Fransız düşünür Rene Descartes. Ve kitabı "Yöntem Üzerine Konuşma".
 
 
Nefes alan Osmanlı
 
 
İhsan Oktay Anar ve "Puslu Kıtalar Atlası"nın yazarlardan ziyade okurlar üzerindeki tesirinden bahsetmek mümkün. Son derece özel, keskin hatlı, tabiri caizse 'kilometrelerce öteden tanınacak' yazım tarzı ve dili, en ufak benzerlikte esinlenen yazarın üzerine 'taklitçi, intihalci' diye çullanılmasına sebep olacak nitelikte. O bakımdan genç ve yaşlı yazarlar Anar'dan etkilenseler de kalemlerine bunu yansıtmamayı tercih ediyor. Okurlar açısından ise durum çok farklı. "Puslu Kıtalar Atlası" Osmanlı'nın pek üzerinde durulmayan, 'başarısız' bir döneminde İstanbul sokaklarında olup biteni anlatmasıyla Türkiyeli okur için 'ecdadını' ete kemiğe büründürdü. Osmanlı ulusu artık sadece 'Allah Allah' diyerek düşman üzerine koşan bir güruh değildi. Venediklisi, Ermenisi, Bağdat'taki dilencilik başarısı sayesinde Kostantiniye'ye transfer edilen dilencisi, oturduğu yerden yazdığı atlasla Batı'nın 'koltuk tarihçisi' tabirine uygun Uzun İhsan Efendi'si ile nefes alan, kanlı canlı, hatta bazen fazla kanlı bir organizmaydı.
 
 
Daha önce bahsettiğimiz İkinci Viyana Kuşatması anlatımını ele alalım. 1683 tarihi milli tarih anlatımında bir nevi 'sonun başlangıcı'dır. 'Duraklama' dönemi biter, 'gerileme' dönemi başlar, Osmanlı Avrupa'ya boyun eğer, vesaire. Ancak bu kuşatma neden başarısız oldu, şartlar nasıldı, gidenler kimdi, her şeyden öte bir kale, bir şehir nasıl kuşatılırdı?
 
 
Bu konularda herhangi bir bilgi verilmez. Anar ise bir 'tarihçi' kimliğiyle anlatmaz olup biteni, kendi tahayyülünü tarih araştırmasıyla birleştirir ve uçurumlardan düşen toplarıyla, soğuktan ellere, yüzlere yapışan demir zırhlarıyla, yeniçerileri ve kazanlarıyla bir büyük bozgunu okurlara yaşatır. "Puslu Kıtalar Atlası"nın belki de en büyük başarısı budur: Osmanlı'yı milli tarihin özensiz, çoğu zaman yanlış sayfalarından alıp padişahlarıyla değil, tebaasıyla, o büyük imparatorluğu asıl mümkün kılan taraflarıyla yansıtmak.