Milliyet Sanat
Mart 2017

Kul

Tanrım kötü kullarını...Seray Şahiner yeni romanı “Kul”da, temizlik işçisi bir kadının, Mercan’ın öyküsünü anlatıyor. “Kul” toplumda yaratılan sınıfsal uçurumların, rant sevdalılarının, televizyon aşıklarının ve umut arayanların romanı.

E. Nida Dinçtürk

Siz otobüs beklerken durağın önünü süpüren, eve girerken merdivenleri silen ya da çöp atarken konteynırdaki kağıtları ayıklayan onlarca insan... Onlar, esasında aynı mekanizmanın işleyişi için beraber çalıştığımız, sadece farklı çarklarda koşturduğumuz insanlar. Toplumun önemli bir kesimi tarafından görmezden gelinenler, sadece “Kolay gelsin” deyip geçilenler, bazılarınca hal hatır sorulanlar, gerçekten hali hatrı merak edilenler, bazılarınca sadece aşağılananlar, acınanlar. Bazılarımız için birer soru işareti, kimi için tehdit unsuru ya da bizden biri, herhangi biri. Hep etrafımızdalar. Her gün oradalar, hep oradalardı ve orada olacaklar.

İlk romanından itibaren kadınlara ‘kafayı takmış’ bir yazar Seray Şahiner. Son romanı “Kul”da da toplumun az önce bahsettiğim kesimine ait başka bir kadına, Mercan’a dikiyor bakışlarını. Apartmanların merdivenlerini silerek geçinen bir kadın Mercan. Kocasıyla bir bodrum katında yaşıyor. Çocuğu yok, olsun çok istiyor. Kocası çalışmıyor, konuşmuyor, sadece ot içiyor.  Mercan’a bir zararı yok. Lakin yararı da yok. Mercan’ınki biraz “Sinek kadar kocam olsun, başımda bulunsun” hali. Ama bulunmuyor. Bir gün bir tartışma çıkıyor. Daha doğrusu Mercan biraz söylenecek oluyor, kocası yine susuyor. Sonra da çekip gidiyor. Mercan önce geri döner sanıyor fakat adam dönmüyor.

Bir televizyonu bir de Allah'ı

Mercan’ın zaten çok dertop bir hayatı yok. Kocasının gidişiyle iyice parçalara bölünüyor. Önce bir süre öylece bekleyip, yalnızlığını televizyonuyla gidermeyi deniyor. Aslında başarıyor da. Yemeklerini onunla yiyor, onunla uyuyor. Gecenin bir yarısında bozulduğunda sanki son nefeslerini veriyormuş da bir doktor yetişmezse sabaha çıkamayacakmış gibi canhıraş tamirci aramaya bile çıkıyor. Sonra televizyonun ona fısıldadığı önerilerden, bir kadın olarak kendine ‘zaman ayırması’ gerektiğine karar veriyor. Pazar kahvaltıları hazırlıyor, yürüyüşlere çıkıyor, diyet yapmayı deniyor, sosyalleşmeye çalışıyor ama hiçbir şey iyi gelmiyor Mercan’a. Ait olmadığı hayatın bu komik rutinleri Mercan’ı iyileştirmeye yetmiyor. En sonunda derdini kabul edip dermanın peşine düşüyor. Türbelerin, camiilerin, cemevlerinin, kiliselerin, falcıların, bilimum mucize tüccarının yollarını aşındırıyor. Önce kocası dönsün, sonra Allah ona bir çocuk versin diye dualar, dilekler, niyetler birbiri ardına diziliyor. Kitap boyunca Mercan sadece iki kişiyle iletişim kuruyor. Biri televizyonu, biri Allah'ı. Birini dinliyor, birine hep anlatıyor. Mercan’ın başka kimsesi kalmamış çünkü. Yıkılan apartmanlarla beraber arkadaşları bir bir gitmiş... Artık o evlerde bırakın oturmayı, merdivenlerini dahi silemez ne Mercan ne arkadaşları.

Yaprak gibi

Kitabın adı Mercan’ın bu bir başınalığıyla, yitip gitmişliğiyle tam bir anlam kazanıyor. Hep korkularla yaşayan, kendi varlığının altında ezilen bir insancık Mercan. Bu dünyaya zerre zararı olmamasına rağmen adadığı adakları tutamaz diye içi titreyen, elalem ne der diye endişe duyup yeltendiklerinden vazgeçen, edindikleri kolayca elinden alınan, zayıf bir yaprak gibi titreyen ve savrulan bir kadın. 

Kadın olmanın kodları

Seray Şahiner, bu kırık ‘kadın’ öyküsüyle birlikte hayatımızda hava kaçağı yapan birçok nokta tespit ediyor. Evvela çoğumuzun hayatında bir buğu edasıyla varolan Mercan gibi, emeği yoğun işçilerin üzerindeki buğuyu siliyor. Onları görünür kılıyor. Sonrasında alışverişti, kendine zaman ayırmaydı derken edindiğimiz popüler dertlere, hayatımızın orta yerine koyuverdiğimiz televizyonlara, yenileme şevkiyle kendimizi kaybedip uğrunda tüm şehri şantiyeye çevirdiğimiz kentsel dönüşüm debdebesine güzel laflar hazırlıyor. Hatta Mercan’ın televizyonla kurduğu ilişki, başlı başına bir okuma gerektiriyor. Bunun yanında Şahiner’in aralara serpiştirdiği daha nice detay, hayatın adaletine delalet eden parçaları bir araya getiriyor. 

Seray Şahiner’in yazım aşamasında kendi eline kova ve bez alıp merdivenleri silerek içselleştirdiği bir roman “Kul”. Şahiner’in bu aşamada Mercan’ın sesini kendi içinde duyduğu çok açık. İşittiklerini okuruna da tortusuz aktarmayı başarıyor. Öyle ki okurun, Mercan’ın zihnindeki gelgitleri, kaygıları, yürek çarpıntılarını, çaresizliklerini kendi gövdesinde duyumsamasına vesile oluyor. Okur da Mercan’la beraber hayal kırıklığına uğruyor, oturup ağlıyor, korkuyor.

Seray Şahiner’in kadın olmanın kodlarına, işçi sınıfına, aynı sokaklarda, binalarda birbirini sınıflara bölen insanlara, televizyonlara ve umutsuzlara, mucize bekleyenlere tek tek dokunduğu bir roman “Kul”. Mercan, nice kuldan sadece biri. İçimizden biri. O iyi, biz de kötü...

 

Etiketler: seray şahinler