Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Kültürlerarası polisiye yazmak
Haziran 2015

Kültürlerarası polisiye yazmak

Jamal Mahjoub'un Parker Bilal takma adıyla yazdığı serinin ikinci kitabı "Kahire'nin Yanan Melekleri", 11 Eylül saldırılarının hemen öncesini konu alıyor.
"Kahire'nin Yanan Melekleri"
Parker Bilal
Çev: İdil Dündar
Kırmızı Kedi Yayınevi
Fiyatı: 21 TL
Polisiye
 
ESRA BÜLBÜL
 
Jamal Mahjoub’un ilk romanı "Navigation of a Rainmaker"la ilgili bir eleştiride kitabın 'bilindik polisiyelerin kemikleşmiş öğeleri'ne sahip olduğu söyleniyordu. Satışları düşük olsa da çok iyi eleştiriler alan yedi kitap ve aradan 20 yıl geçtikten sonra, nihayet Jamal Mahjoub bu sözleri dikkate aldı. Ya da öteki benliği, Parker Bilal aldı demeli. Mahjoub’un Kahire’de yaşayan Sudanlı bir özel dedektifi konu alan ilk polisiyesi "Kahire’de Kayıp", Türkiye’de ocak ayında Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yayımlanmıştı. 10 kitap olması planlanan serinin ikinci kitabı "Kahire’nin Yanan Melekleri" de 5 ay arayla çıktı. 
 
Aslında yazarların polisiye türünde eserler verirken mahlas kullanması edebiyatta oldukça eskiye dayanan bir gelenek. Cecil Day-Lewis kitaplarını Nicholas Blake olarak yazarken John Banville, Benjamin Black; Julian Barnes da Dan Kavanagh mahlasını kullanıyordu. Bir diğer gelenekse polisiye yazımının, yazarlarının günahkâr zevki olarak görülmesi. Fakat Mahjoub için böyle olduğunu söyleyemeyiz.
 
Tecrübelerin başkarakteri
 
Kendisi, Guardian ve Al Jazeera'ya verdiği röportajlarda bu konuda “Artık çok daha az mahcubiyet var,” diyor ve şöyle devam ediyor: “İyi yazılmış polisiyeler için çok geniş bir piyasa bulunuyor. Edebi eserler ise alacakaranlık bir dünyada yer alıyor, kimsenin, neyin nasıl çalıştığı ya da nasıl değerlendirilmesi gerektiğine dair fikrinin olmadığı bir dünya. Bir bitkinlik var: Artık insanlar neyi nereye koyacağını bilmiyor. Kitapların çoğu okunmadan geçiliyor. Polisiyenin ise bir kitlesi var, dolayısıyla bu da benim yazmama imkan sağlıyor. Basınç supabı gibi, yazmasam anlatılmadan yok olacak hikâyeleri serbest bırakmamı sağlıyor.”
 
Mahjoub’un öteki benliği de bir uzaklaşma tekniği değil, yeniden marka oluşturma denemesi. Mahlasındaki Parker, Hartum’da geçirdiği çocukluk yıllarında kendisini polisiye kitaplarıyla büyüten büyükannesine duyduğu saygıdan geliyor. “Babam Sudanlı, annem ise Bradfordlu,” diye anlatıyor. “Büyükannem polisiye türünün çok büyük hayranıydı: Küçük dairesinde tavana kadar yığılmış polisiye kitapları vardı, ben Sudan’dayken bana paket paket kitap yollardı. Yolladığı her kitabı yalayıp yutardım. İki dünya savaşı arasında bir Alman’la evlenmiş. Soyadı Gerlach’mış. Ama Gerlach 1930’ların İngiltere’sinde kullanılacak uygun bir soyadı olmadığından Parker diye değiştirmişler. Bilal ise Nil’de nehir teknelerinde kaptanlık yapan baba tarafından büyükbabama şükranımı sunmak için kullandığım bir isim.”
 
Polisiye hikayesinin başkahramanı için Makana karakterinde karar verene kadar da Mahjoub bir hayli vakit geçirmiş. Öncesinde üç tane daha polisiye yazmış, ilki İskandinavya’da geçiyormuş (kendisi de bir süre Kopenhag’da yaşamıştı); ikincisi Mali’deki bir maceraperest ile ilgiliymiş; üçüncüsü ise şu an yaşadığı Barselona’daki bir kadın dedektifi anlatıyormuş. Üç kitap da yakın arkadaş çevresi dışında kimsenin bilmediği kitaplar.
 
Yazarın kişisel tecrübelerinden doğmuş Makana. Mahjoub’un babası Hartum’da, çoğunlukla Müslüman olmayanlar için bir forum sayılan, İngilizce bir gazete çıkarıyormuş. Fakat 1989’da eşiyle yurtdışındayken Sudan’a dönerse hapse atılacağı yönünde uyarılmış. Bunun üzerine Kahire’ye göçmüşler ve yeni ülkelerinde hiçbir zaman kabul görmeyecekleri bir sürgün hayatı başlamış. Bu tecrübeler karakter için bir beslenme alanı oluyor. Topluma dair bir yabancının bakış açısıyla kurgulanan dedektif Makana’yı düşününce de insan daha iyisi olamazdı, diyor.
 
Kahire gibi bir adam
 
Makana Kahire gibi bir adam, yeni ve eskinin arasında: “Dışardan bakınca modern, kadınların toplum hayatı içinde rahatça dolaşmasından çekinmiyor. Ama bir yandan da mertlik, görevine bağlılık ve dürüstlük gibi huylarıyla da eski moda.”  Yine de Makana’yı Kahire şehrinde becerikli bir kılavuz yapan yaşadığı sürgün hayatı. Kendini şehrin arka planında kaybettirebiliyor, kimse Afrika kökenli bir göçmene dikkat etmiyor. Yine de birinin araştırılmasını istediği bir problemi olduğunda dönüp dolaşıp geldiği kişi yine Makana oluyor. Sonuçta Mısır’ın yozlaşmış sisteminde otoritelere güven sıfırken yabancı olmak Makana’yı her zaman kullanılabilir biri haline getiriyor.  
 
Kahire de başlı başına bir karakter tabii. “Ailemi ziyarete gittiğimde resmen büyülenmiştim,” diyor Mahjoub: “Gördüğümden beri orasıyla ilgili yazmak istiyordum. İnsanı hayrete düşüren bir tarihi ve çarpık bir modernite anlayışı olan engin bir şehirdi. Sokakları muazzam bir fakirlikle dolu, zengin sınıfıysa neredeyse hava geçirmeyecek kadar kendini soyutlamış. Bir devrim için gerekli olan, eşitsizlik, devlet baskısı gibi her unsur mevcuttu ve açık açık görülüyordu. Fransız Devrimi’nden önce Fransa da böyle olmalıydı, diye düşünmüştüm. Gerçi hâl böyleyken bile devrim gerçekleşmemişti. Mübarek’in 2011’de devrilmesine birkaç ay kala Kahire’deydim ve o zaman bile devrimin eli kulağında olduğuna dair hakiki manada hiçbir şey yoktu.” 
 
Makana serisinin ilk romanı "Kahire’de Kayıp" 1998’de geçiyor; "Kahire’nin Yanan Melekleri", 11 Eylül saldırılarının hemen öncesinde yer alıyor. Sonraki sekiz kitap ise Makana’yı 2011 Mısır Devrimi’ne kadar taşıyacak.