Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Murakami Hemingway'den rol çalıyor
Mayıs 2016

Murakami Hemingway'den rol çalıyor

Haruki Murakami’nin "Kadınsız Erkekler"i yazarın Japonya’da çeşitli dergilerde ve New Yorker'da yayımladığı kısa öykülerden oluşuyor.
ELİF TANRIYAR
 
Kadim felsefeler aşkın varoluş nedenini, âşığın kendisini âşık olunanın aynasında tanıması olarak açıklar. Bu öylesine bir aynadır ki kişinin kendisinden bile sakladığı, kalbinin en derinlerindeki her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarır. Tüm benliğinde saklı duran zayıflıkları, iyi ya da kötü yanları serer ortaya. Aşk bu anlamda âşıkla, âşık olunanın birbirleriyle çarpışa çarpışa olgunlaşmalarıdır esasında. Peki ya o aynaya hiç bakmamış hatta varlığından bile haberi olmamışlar ilk bakışlarında neyle karşılaşır? Kırılıp dökülür mü, yoksa katılaşıp donar mı? Belki de gördüklerinden hoşlanıp çiçek açar. Bazıları da o aynaya defalarca bakmak isteyip bağımlısına dönüşür. Bir ihtimal daha var. O da aynada gördüklerini anlayacak lisana sahip olmamak ve kör noktalarda kaybolmak…
 
Henüz İngilizceye çevrilmedi
 
Haruki Murakami, dokuz yıllık bir aradan sonra yayımladığı yeni hikaye kitabı "Kadınsız Erkekler"de, işte tam da bundan, o aynaya baktıktan sonra hayatları tamamen değişen erkeklerden bahsediyor. Kitapta yer alan yedi öyküde de ‘kadınsız’ erkekleri anlatıyor. Hepsi de çeşitli nedenlerden duygusal olarak ıssızlaşmış olan bu erkeklerin hayatları üzerinden aşkın varoluş nedenlerini ve aslında yaşamsal bir öneme sahip olduğunu gösteriyor okurlarına. Öykü kahramanları aracılığıyla “Karşımızdakini sahiden görmenin, kendi içimize, taa dibimize kadar dosdoğruca bakmaktan başka bir yolu yoktur,” diyor Murakami.
 
Biri hariç hepsi daha önce çeşitli dergilerde ve özellikle de The New Yorker’da yayımlanmış olan öykülerden oluşan "Kadınsız Erkekler", Japonca aslı henüz İngilizceye çevrilmeden Ali Volkan Erdemir’in nitelikli çevirisiyle Türkiyeli okurlarına ulaşmış oldu. Kitap adıyla daha baştan Hemingway’e bir selam göndermiş oluyor. Zaten Murakami’nin kendisi de kitabının, Hemingway’in "Kadınsız Erkekler" (aslında Hemingway’inkinin tam orijinal adı Men Without Women, Murakami’ninki ise The Men Without Women), adlı öykü kitabının adından aldığı ilhamın etrafında şekillendiğini söylüyor.
 
Kadınsız ve aşksız
 
Murakami’nin öykü kahramanları ise Hemingway’inkilere nazaran çok daha ıssız ve dolayısıyla kırılgan yürekli erkeklerden oluşuyor. Fransızların ünlü bir sözü vardır. İster bir polisiye ister bir gizem vakası olsun, “Hikayedeki kadını arayın!” derler. Murakami’nin yaşamları büyük bir yalnızlıkla çevrelenmiş, birer ıssız adaya dönüşmüş erkeklerinin kimi zaman kurtarıcı, çoğu zamansa onları bu hale getiren mahvedici nedeni de hep bir kadın ve aşk oluyor. Murakami ise kadim felsefelerin yolundan giderek, aşkın aynasında kendisine bir kez olsun görmemiş olanları tam anlamıyla var olmamış ve ruhu eğitilmemiş olarak nitelendiriyor bir anlamda. "Bağımsız Organ" adlı öyküsünde örneğin, hayatı boyunca güzel bir yaşam sürüp sayısız güzel kadınla gönül eğlendiren çapkın bir doktorun, hiç beklenmedik bir şekilde âşık olmasının ardından varoluşunu sorgulamasını görüyoruz.
 
Kalbinin aynasındaki görüntüler
 
Farklı yaşlara, farklı hayat tecrübelerine ve farklı ‘gerçeklik’ düzeylerine sahip kitaptaki bütün erkeklerin ortak noktasını ise hep aynı yalnızlık, hissizlik ve katılaşmış ıssızlık, yani aslında ‘kadınsızlık’ halleri oluşturuyor.  Bir kadının özlemini çeken, yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, terk edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri… 
"Kadınsız Erkekler", kadınlar ve erkekler, hayat ve aşk, ölüm ve yalnızlık üstüne hikayelerden oluşuyor olsa da; bir yandan da hikaye anlatıcıları ve onları dinleyenler üstüne bir kitap. Tüm hikayelerde mutlaka bir anlatıcı ve onun hikayesini dinleyenle karşılaşıyoruz. Aşkın çoğu zaman iyileştirici olmaktan öte, öldürücü ya da kronik bir hastalığa dönüştüğü bu öykülerde, anlatılan hikayeler de ya dinleyen üstünde birer aşk büyüsüne ya da anlatan kadar dinleyici üstünde de derman verici bir niteliğe dönüşüyor.  Tıpkı Murakami’nin kahramanlarından da birinin söylediği gibi; “Rüya dediğimiz şey ihtiyaç durumunda ödünç verilip alınabilir, şüphesiz.”
 
Aşk her zaman Murakami’nin işlemekten hoşlandığı, kayıtsız kalmadığı bir tema olmuştu. Onun melankolik, çoğu zaman aşka düşmeyi bir hastalık gibi yaşayan kahramanlarına zaten aşinaydık. Ancak "Kadınsız Erkekler"deki öykülerde yine de farklı bir şeyler var. Sanki Murakami her zamankinden de daha derin sulara dalmış, kuşkusuz kendi kalbinin aynasındaki görüntülerden de özenle ayıkladıklarını işlemiş bu öykülerde. Birtakım soruların(ın) peşine düşmüş adeta. Yazı icat edildiğinden beri kuşkusuz en favori konu olan aşkı anlatışı yine de kendine özgü Murakami’nin. Onu ne gereğinden fazla yüceltiyor ne de hayati önemini yadsıyıp gereksiz sayıyor. Aksine tüm artıları ve eksileriyle aşkı, kadınları ve erkekleri, yaşamı ve ölümü, oldukları gibi bir mikroskobun altına koyup kesin bir objektiflikle aktarıyor. Kadınsız erkeklerin ve aşksız bir yaşamın aslında hayatın tüm güzelliklerinden yoksun olmak, yani yaşayan ölülere dönüşmek olduğunu seriyor gözlerimizin önüne. Ve şöyle söylüyor, kitabına da aynı adı veren "Kadınsız Erkekler" adlı öyküsünün bir yerinde: “ Bir kadını yitirmek, böyle bir şey işte. Ve bir zaman geliyor, bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek anlamına geliyor. Bizler böyle kadınsız erkeklere dönüşüyoruz. Bizler aynı şekilde Percy Faith, Francis Lai ve 101Strings’i de yitirmiş oluyoruz.”