Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » O son röportajı yapmayacaktın!
Nisan 2015
O son röportajı yapmayacaktın!
Amelie Nothomb'un "Katilin Temizliği" adlı romanında, ölümüne iki ay kalan Nobelli yazar Pretextat Tach'in karşısına çıkan dört gazeteciyle yaşadığı diyaloglara yer veriliyor.
Burcu Arman
Aslında tüm hikaye bir nevi fıkra gibi ama kimseyi güldürmeyeninden. Üç muhabir; huysuz, geçimsiz, korkutucu bir yazarla sırayla röportaja girer. İlki tecrübesizliğinden, ikincisi çakallığından üçüncüsü kendini çakal sanmasından dolayı idare edemediği görüşmeden kovulur. Sonra bir dördüncü gelir ama ilk üçüne asla benzemiyordur. Huysuzdan huysuz, geçimsizden geçimsiz, egoistten egoist olunca galibiyeti o alır... Başka bir yönden bakarsanız: Dinsizin hakkından imansız gelir de denebilir. Elbette hikaye bundan ibaret olsaydı, yazı da burada bitmiş olurdu.
Nobel Ödüllü bir yazarın, kıkırdak kanseri yüzünden iki aylık ömrü kaldığı öğrenilirse ne olur? Yazar 80'li yaşlarındaysa, bunu haber değeri olarak gören tüm gazete ve dergiler biyografi hazırlamaya girişir. Kitaplarının yanında hayatı da defalarca gözden geçirilir. Ayrıca eğer böyle bir şeyin ihtimali dahi varsa, evet röportaj yapmak için kapısında nöbet bile tutulur.
"Katilin Temizliği"nin kahramanı Pretextat Tach; 22 kitabı, onu tekerlekli sandalyeye mahkum bırakan kiloları, pek az insanın midesinin dayanabileceği bir beslenme tarzıyla tanınıyor. Daha doğrusu hakkında bilinenler neredeyse bunlarla sınırlı. Ancak muhabirlerin sırayla öğrenecekleri şeylerin başında; kendinden aşağı gördüğü herkesi ve her şeyi ezebilme dürtüsüne de yemek gibi karşı koyamaması gelir. Hani sürekli aptalca bir şey söylüyormuş gibi hissetmenizi sağlayan insanlar vardır ya. Boğulmamak için çırpınan sinek gibi sürekli aslında aptal olmadığınızı ispat etmeye çalışırsınız. Böylesine bir taarruzdan sağ çıkabilmek sağlam özgüven ister elbet.
Zaten bu noktada, yani; özgüvenin çatlaklarını bulduğu noktada Tach, gardı düşmüş düşman hattına hunharca saldırıya geçiyor. O bunu yaparken kendisinin az önce limon yemişçesine ekşimiş yüzünü göz önüne getirebilmek de mümkün (ne kadar gerekli bilemesem de). Sonradan işler tamamen başka bir yöne kayacak olsa da Tach, insanda okunması önemli bulunduğu için okunan ve genelde anlaşılmadığı için iyi olduğu düşünülen bir yazar olduğu portresi çiziyor. Bunun hem farkında hem değil. Hem umursuyor hem umursamıyor.
'Gerçek kötü'
Ama Tach’ın derinliklerine inmeden önce hikayenin geneline bakmakta fayda var. Çünkü kitap, farklı röportörlerle ilerlenmiş bir nehir söyleşi kıvamında. Tek mekan Tach’ın evi. Sekreterinin her gün onun için ayarladığı farklı yayın organlarının görevli gazetecileri kapıdan başlarına gelecekten habersiz giriyor. En azından ilki... (Zira her muhabir dışarı çıktığında kaydını diğerlerine dinletiyor.) İlki, bir muhabirin yapabileceği en büyük hatalardan birine, hiçbir kitabını okumadığı bir yazarla röportaj yapma gafletine düşüyor. Tecrübesi bunu saklaması için yeterli olmayınca altını dolduramadığı büyük cümlelerin altında ezilmesi Tach tarafından zevkle izleniyor... Takip edenlerin de durumu pek farklı değil. Egosu büyük bir adama sen mi büyüksün ben mi diye yanaşırsanız kaybedersiniz. Egosu büyük bir adama sen büyüksün ben değil derseniz yine kaybedersiniz.
Tach anlatılması zor bir karakter aslında. Ara ara hayran olduğunuz, ama sıklıkla tiksindiğiniz biri. Umursamazlığına özendiğiniz ve umursamazlığından nefret ettiğiniz bir yazar o. Sizde yarattığı tiksinti hissini zırhı edinmiş gibi dursa da kitabın herhangi bir yerinde Ameilie Nothomb, sizi onun aslında yumuşacık bir yüreği ya da acıklı bir hikayesi olduğu için bu hale geldiği gibi bir savla rahatlatmıyor. Zaten belli bir süre sonra onun 'gerçek kötü' olduğuna ister istemez inanmış oluyorsunuz.
Galip kim?
Diğer taraftan Tach, başlı başına bir metafor (kendisi bu kelimeden nefret etse de). Dördüncü gazetecimiz, dişli çıkan Nina sayesinde ulaşabiliyoruz ancak buna. Ona, ondan daha kötü davranmayı doğal bir içgüdüyle başaran Nina sayesinde. Daha ilk anda onu 1 - 0 mağlup ederek uzun ve çekişmeli bir röportaj edinme hakkı alan Nina ile. İşte o dakikadan sonra, daha önceki gazetecilerin öğrendiği yeme biçimleri, içki tarifi, hayat tarzı gibi soruların yerini daha başka kavramlar alıyor.
Birincisi yazar neden yazar olur, neden okur sorunsalı satır aralarında dans ediyor... Ama asıl olan Tach’in tüm o egoizmi ve faşizmi, nefret dolu söylemleri, diyaloglar arasından fırlayan bastırılmış bir altbenlik hissi yaratıyor. Ve asıl soru kimin galip geleceği oluyor. Bastırılmış altbenlik mi? Farkındalığı ağır basmış gerçekçilik mi?
Ameilie Nothomb, diyalogları öyle keskin karşılıklarla geçiriyor ki, insanın gözünün önünde kendiyle delicesine kavga eden bir şizofren geliyor... Belki de bu yüzden bende yarattığı etki altbenlikti...