Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Sanat bir meydan savaşı
Mayıs 2015

Sanat bir meydan savaşı

Yazar, akademisyen Hasan Bülent Kahraman, "Bakmak, Görmek Bir de Bilmek" adlı kitabında son yıllarda Türkiye’de sanat dünyasına dair yazdığı yazıların en baştan elden geçirilerek derlenmiş bir halini okura sunuyor.
“Bakmak Görmek Bir de Bilmek"
Hasan Bülent Kahraman
Kapı Yayınları
Fiyatı: 29 TL
Sanat 
 
FİSUN YALÇINKAYA 
 
Milan Kundera’nın meşhur eseri “Var olmanın Dayanılmaz Hafifliği”nde aşkın bir meydan savaşı olup olmadığının karakterler arasında tartışıldığı bir bölüm yer alır. Aşk gibi tatlı, mutluluk verici, kimi zaman uğruna türlü acılara katlanılan karmaşık duygu, bir savaş meydanı olarak görülebilir mi? Bu sorunun yanıtı uzun. Ama tıpkı âşık olmuş gibi adanmışlık isteyen, karşılık beklenmeden sevilmesi gereken, yüce duygular uyandıran ya da dev hayal kırıklıkları yaşatan, uğruna ev bark sattıran bir başka sevgili var. Hadi onu edebiyat, sinema, yeni medya, resim şu, bu diye parçalamadan söyleyelim: Sanat. Yazar, küratör, eleştirmen, akademisyen diyerek aslında unvanlarının çok azını saymakla yetineceğimiz Hasan Bülent Kahraman da “Bakmak Görmek Bir de Bilmek - Çağdaş Sanat Dünyasında Hayatta Kalma Klavuzu” adlı kitabında sanatın tüm disiplinlerini çekinmeden kullanan çağdaş sanat mevzusu için ‘sanat bir savaş alanı’ sözünü kullanıyor. Kitap, izleyici ile bir türlü anlayamadığı o tuhaf sanat eseri arasında başlayan, müzeler, galeriler, koleksiyonerler, küratörler, tarihçiler ve sanatçıların aralarında olduğu çok aktörlü bu meydan savaşını, çok sayıda başlık altında değerlendiriyor. Böylece doğru okumayı bilirlerse saydığımız tüm bu aktörlere, kan revan içinde değil ama açılışlarda sunulan şampanyalara bulanmış ‘sanat meydanları’nda, bir hayatta kalma rehberi sunmuş oluyor.
 
Çağdaş sanatın anası, babası
 
Hasan Bülent Kahraman’ın birikimi, araştırmalarının yanı sıra bizzat hem çok şey kattığı hem de çok şey kazandığını söylediği sanat dünyasının son 30 yılıyla kendi tabiriyle ‘yoğurulmasından’ geliyor. Kahraman, 1997’de Radikal’de başladığı 2005’te ABD’ye gidişiyle iki yıllık bir ara verdiği yazılarını, 2007’den bu yana halen Sabah gazetesinde sürdürüyor. Yazar, işte bu yazıları baştan elden geçirerek derlediği söz konusu kitabın önsözünde bu yazılardaki amacını, çağdaş sanatın konularını kast ederek, “Daima bu karmaşık konuları tartışmaya açmak, onlara başka bir gözle bakmak, onları tanımlamak maksadı güttüm. Açık, anlaşılır bir halde konuyu öne çıkarmak, dikkate getirmek, irdelemekti amacım,” şeklinde açıklıyor. İçinde pek çok mevzuda yeni bakış açıları ve / veya kafanızda net olmayan bir takım düşüncelerin derlenmiş halini bulacağınızı kolayca söyleyebiliriz. Genç ve çok yönlü olan çağdaş sanat dünyasının son yıllarına dair Hasan Bülent Kahraman’ın yazdıkları mevzunun doğasından gelen dağınıklığa yakışır düşünce zenginliğine sahip. Ancak buna rağmen, yazıların tümü sanki tek bir eser olarak yazılmış gibi de bütün. Burada mevzuya anahtar olabilecek iki şey var. Sanatın niçin ve neyle ilgilendiği, nereden başladığı... İkisinin de yanıtı Kahraman’a göre hem kolay anlaşılır hem de bir o kadar derin. “Sanat eylemi bugün gündelik olanın tartışmasını, eleştirisini içeriyor. (...) Hayatı meydana getiren her şey sanatın özünü oluşturuyor.
 
"Güzellik acıtır"
 
Toplumsal ve bireysel tavırlar, siyaset, tarih, aklınıza gelebilecek her türden kavram, sanatın özü. Üstelik sanat yapıtının sadece resim ve heykel olması gerekmiyor. Sanat bugün bir eylem. Yerleştirmelerle, performanslarla hatta odasına kapanmış kimsenin görmediği işleri yapanlarla, internet üstünde dahi gerçekleştirenlerle oluşan bir edim sanat,” diyen Kahraman çağdaş sanatın doğuşunu da Marcel Duchamp’ın üstünde imzası olan ‘pisuar’ı, 1917 tarihli “Fountain / Çeşme” eseriyle başlatıyor. Bu eser, kavramsal sanatla ilgili ilk sözü söyleyerek bugünkü sanatı doğuruyor. Bu itibarla Duchamp, çağdaş sanat sorulduğunda onun hem anası, hem babası oluyor. 
 
Peki, kitapta hangi sorulara yanıt var? Bu yazıya sığmaz. Bienal gezmesi nasıl yapılır? Sanat tarihi kim / kimler tarafından yazılıyor? Resim sanatına ne oldu en son? Cinsellik ve şiddet sanatta nerede durur? Kamusal alanda sanatın mevzusuyla heykel nasıl alakalı? Müzecilik günümüzde ne alemde? Mimari yapıtlar ne durumda? Koleksiyonerlik, sanatla para ilişkisi üstüne neler söylenebilir? Bunlar benim kendi ürettiğim kitaptaki yanıtlarıyla yanlarına yenileri eklenen sorularım sadece. Yani kitap bol soruya, cevaba, sonra yeni sorulara kapı açıyor. 
 
Fakat o kaprisli sevgiliye, sanata dönersek... Kahraman önsözde güzelliğe ve sanata duyduğu sevgiyi tüm bu konular ötesinde şöyle özetliyor: “Sanat beni büyüledi ve tüm hayatımı estetiğin içinden yaşadım. (...) Güzellik, acıtır. Gerçekten güzel olan aşkınsaldır. Onu sadece ölüm doğrulayabilir. Estetikle yaşanmış bir hayat aynı zamanda usturanın ağzında yürümek gibidir. İnsan her adımında her şeyi sorgulamak zorundadır. Bu kitap, diğerleri gibi bu inancımın bir ürünü. Şimdi bunu ayrımsamak ve yazmak bana, bunca yıldan sonra sadece mutluluk veriyor. Kendi hayatımı hiç değilse bana karşı doğruluyor.”