Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Susmak cinayete ortak olmaktır
Temmuz 2016

Susmak cinayete ortak olmaktır

Clare Mackintosh eski bir polis olmasının hakkını veriyor ve ilk kitabı "Artık Özgürsün"le, inandırıcı bir polisiyeyle psikolojik gerilimin iç içe geçtiği bir roman yazmaya ehil olduğunu kanıtlıyor.
NAZAN ÖZCAN
 
Yağmur, çirkin bir yağmur, sert, soğuk, kuru... Karanlık ve ıslak bir İngiltere havasıyla açılıyor “Artık Özgürsün”. Sert, soğuk, şiddetli yağmurun altında bir anne ve oğul okuldan dönüyorlar. Beş yaşındaki Jacob tam da evlerinin sokağında bir anlığına annesinin elini bırakıyor ve bir araba küçük çocuğu havaya uçuruyor. Annesi Jacob’un arabandan seken bedeninin üzerine yığılıyor. Araba ise durmak bir yana, geri basıyor ve kayıplara karışıyor. Ölü Jacob ve annesini öylece bırakarak... İngiliz yazar Clare Mackintosh’un ilk romanı “Artık Özgürsün” böyle başlıyor. Okura ağır bir darbe ve kitap boyunca devam edecek Jacob’ın acısıyla. Fakat Clare Mackintosh’un hikayesi bambaşka yöne sapacak, ama o acı, darbe ve gerilim sizi hiç bırakmayacak. Üstelik romanın ilk anlarında içine girmeye zorlansanız bile. 
 
Jenna’nın kaçısı
Açılış sahnesinden sonra Jenna Gray’le tanışıyoruz. Bir kabusun içinde yaşayan heykeltıraş Jenna’yla. Vur-kaç kazada öldürülmüş Jacob’ın ardından evini, işini, hayatını bırakıp çok ama çok uzaklara, Bristol’dan Galler’e, neredeyse kimsenin olmadığı bir yere göç eden Jenna’yla. Ve onun bitip tükenmek bilmeyen korkuları, pişmanlıkları, yürek ağrıları, hesaplaşmaları, vicdan azabı, kederi, yası, endişesi ve Jacob’ın onu bırakmayan ölümüyle... Galler’de deniz kıyısında kiraladığı neredeyse dökülen bir kulübede hayata yeniden başlamak istiyor, becerebildiği kadarıyla, kimseyle ilişki kurmadan. Bütün korkularını geride bırakıp temiz sayfa açmaya ve hayata sıfırdan başlamaya çalışırken her seferinde korku ve acı gelip ruhunu ele geçiriyor. Çünkü insan kendi geçmişinden kaçamaz. Hele de suskunluğundan dolayı kendisi de dahil birçok hayatın darmadağın olmasına sebep olmuşken. Durmadan kafasında dönen Jacob’ın ölüm anı ve korkunç işkenceler Jenna’nın uykularını bölüyor. Yazar, kahramanının vicdan azabını, kederini ve acısını anlatırken okuru da es geçmiyor. Metin aracılığıyla okuru da o acıya ortak ediyor ve Jenna’ya üzülmekten çok, onun iyileşmesini isterken buluyorsunuz kendinizi. Kitap yazarın tam da niyet ettiği noktaya ilerliyor: Psikolojik gerilim kitabı olmaya. 
 
Polislerin çıkmazı
“Artık Özgürsün” aslında psikolojik gerilim olduğu kadar, bir polisiye de. Çünkü Jenna’nın hiyakesini takip ederken bir taraftan da Dedektif Ray ve ekibinin Jacob’a vurup kaçan aracı bulmak için çabaları da başlıyor. Daha ilk günden Jacob’ın öldürülmesiyle ilgili çıkmaz sokağa girmeleri yetmezmiş gibi, başlarındaki amirleri de davayı bırakmaları için başlarına tebelleş oluyor. Fakat genç dedektif Kate’in bir çocuğun ölümünü öylece bırakmaya niyeti yok. Okur olarak Kate’e minnet duymaktan ve katili bulmasını dilemekten kendinizi alamıyorsunuz. Ama gitgide dedektifler gibi okurun da umutları kayboluyor. Aradan bir yıl geçmesine rağmen hâlâ Jacob’ın katili ortada yok. Mümkün mü böyle bir şey?
 
Gerçek hikayeden romana
Evet mümkün. Bunu da yazarın kendi söylüyor: “Polis olmak için meslek eğitimine 1999’da başlamış ve 2000’de Oxford’daki görevime atanmıştım. Aynı yılın aralık ayında, araba hırsızları çalıntı bir araçla dokuz yaşındaki bir çocuğa çarparak ölümüne sebep olmuştu. Soruşturma faili meçhul olarak kayda geçtiğinde, aradan tam dört yıl geçmiş ve bu süreç boyunca yoğun polis soruşturması yürütülmüştü. Polislik kariyerimin ilk yıllarına damgasına vuran bu dosya, üç yıl sonra Kriminal Şube’ye gittiğimde hâlâ soruşturuluyordu. 
Bu olayın üzerimde bıraktığı etki büyük olmuştu. Aracı aranan sürücü her kimse, yaptığı şeyle nasıl yaşayabilmişti? O gün o arabanın içinde bulunan diğer yolcu ya da yolcular nasıl sessiz kalabilmişti? Ölen çocuğun annesi bu korkunz kayıpla nasıl başa çıkabilmişti. Yıllar sonra kendi oğlumu farklı koşullarda- kaybettiğimde, duyguların insanın doğru düşünebilme yetisini nasıl gölgelediğini, davranışlarını nasıl etkilediğini birinci elden tecrübe etmiştim. Keder ve vicdan azabı çok güçlü, yoğun duygulardı ve bu iki duygunun, aynı olaya farklı şekillerde dahil olan iki kadını nasıl etkileyeceğini düşündüğümde, ortaya bu kitap çıktı.” 
Belki de tam da bu yüzden kitap bütün o duyguları, bütün vicdan azaplarını, bütün kederi, bütün çıkmazları çok güzel ve net anlatıyor. Belki tam da bu nedenle, yazar, karakterlerini oluştururken karşımıza kanlı canlı, gerçek insanlar koyuyor.
O yüzden belki de ilk başta kitabın içine girmek zor oluyor. Ama ilerleyen sayfalarda kendinizi kâh Jacob’ın yerinde kâh Jenna’nın yerinde kâh dedektiflerin yerinde buluyorsunuz. Öte yandan kitabı çok rahatlıkla iki bölümden oluşan bir kitap gibi düşünebilirsiniz. Çünkü Mackintosh zekice bir kurguyla, tam yarıya geldiğinizde, burada söylersek bir çuval inciri mahvedeceğimiz, çok acayip bir U dönüşüyle okuru şaşkına çeviriyor. Ve o U dönüşü, sizi en başa götürüp bütün olayları tekrar baştan düşünmenize, kafanızda tekrar baştan tasnif etmenize ve kitabı bambaşka bir bakış açısıyla okumanıza sebep oluyor. Zekice bir hamle. Yazar Mackistosh’un polislik ve kadınlık güdüsüyle ortaya çıkardığı sağlam bir hikaye var karşımızda. Üstelik hikaye ikinci bölümde daha da başka bir kadınlık hâline evriliyor, çok bildiğimiz bir hal bu! Jenna, Jacob ve polislerin hikayesi, gene yazarın başarısıyla ne kadar farklı konulara ve detaylara sapsa da hikayeler arasındaki örgü hiç kopmuyor. Elbette bir psikolojik gerilim kitabında olması gereken bütün o heyecan ve gerilimin hiç kopmaması gibi. Clare Mackintosh eski bir polis olmasının hakkını veriyor ve ilk kitabı olsa bile, inandırıcı bir polisiye yazmaya ehil olduğunu kanıtlıyor.