Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Tutkusuz çağda aşk
Eylül 2014

Tutkusuz çağda aşk

“Simyacı”nın yazarı Paulo Coelho, hayatın anlamını bu defa bir aşk ve ihanet hikayesinde arıyor, günümüz insanının iç dünyasındaki boşluğu aralayarak...
 
Bülent Usta
 
 
Anlam yoksunluğundan kaynaklanan metafizik acı, tüketim toplumunun nedeni ve sonucu olduğu kadar, aynı zamanda bir başka sömürü alanı, antidepresan ilaçlardan kişisel gelişim endüstrisine kadar uzanan... Paulo Coelho, bir romancı olarak pek çok fanatikliğin, kimlik sorununun nedeni olan bu metafizik acının kökenine inip bakmaya çalışıyor son romanı “Aldatmak”la... Ama bu bakışı, sosyo-ekonomik açıdan gelişmişlik düzeyi yüksek bir ülke olan İsviçre’nin Cenevre şehrinde yaşayan, 
dışarıdan bakıldığında kusursuz bir hayatı, harika bir evliliği ve gazetecilik gibi sevdiği bir işi yapan bir kadının iç dünyasına yöneltiyor. Herkesin imrenebileceği, somut hiçbir sorunu olmayan, önemli bir mevkide çalışan ve düzgün bir yaşantısı olan eşi ve iki çocuğuyla mutlu bir hayat yaşaması beklenen Linda, sabahları uyanmaya korkar hale geliyor. Bunun nedenini ise, "Herkesin düşlemesine rağmen çok az kişinin erişebildiği bu kusursuz dünyayı yaşamak zorunda olmak," diye tarif ediyor. Gazeteci olarak röportaj yaptığı bir yazar ona, “Mutlu olmak hiç ilgimi çekmiyor. Aşk ve tutkuyla yaşamayı yeğlerim, ki bu tehlikelidir çünkü karşımıza nelerin çıkacağını hiç bilemeyiz,” dediği zaman, önce hayatta hiç tatmin bulamadığını düşündüğü yazara acıyan Linda, sonradan hayatında gerçekte hiçbir riskin bulunmadığını fark ederek kendisini sorgulamaya başlıyor. Tıpkı yazarın ona dediği gibi, aşk ve tutkuyla yaşamanın yolunu arıyor, buluyor da; konforlu hayatını tehlikeye atacak beklenmedik olaylar ve duygular arasında, içindeki boşluğun sınırları dışına çıkarak... Kierkegaard, “Başkaları da kendi çağlarındaki kötülüklerden yakınmıştı. Beni bıkıp usandıran bizim çağımızın bayağılığı olmuştur; çünkü o tutkudan yoksun bir çağdır,” derken Coelho’nun da mesele ettiği bu gerçekliği işaret ediyordu. Ama niye tutkudan yoksun yaşanılıyor bu çağda, kaybedilen gerçekte ne? 
 
Bir tür günce
Coelho, has edebiyatçılarda görülebilecek o olağanüstü gözlem gücüyle işte bu sorunun yanıtını araştırıyor, İsviçreli bir kadın gazetecinin zihninde dolaşarak; cinsellikten evliliğe, kıskanmaktan gündelik hayatın açmazlarına, pek çok meseleyi derinlemesine ele alan, bir tür günce gibi kurguladığı romanıyla. Yazarın, dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir insanın kafasını meşgul edecek soruları, hiçbir somut bahane üretemeyecek bir insanın yaşamı içinden sorarak, varoluşsal sorunlarla doğrudan hesaplaşmayı tercih ettiği söylenebilir. Sadece belirli bir toplumsal kesimin değil, çeşitli toplumsal gruplardan kadınların, hatta Linda’nın tutkulu bir aşk yaşadığı Jacob üzerinden erkeklerin de kendisine soracağı sorular ve bulacağı yanıtlar var romanda, aşka ve hayata dair...
 
Steril hayatın engelleri
Romanın başlarında Linda, antidepresan kullanan bir arkadaşına gazetede depresyonla ilgili bir makale yazdığını söylediğinde, arkadaşı, “Zahmet ettiğine değmez. Artık insanlar bütün hissettiklerini internette paylaşıyor. Ayrıca ilaçlar var,” diyor. Kimsenin başkasının belirtileriyle ilgilenmediğini çünkü adeta bulaşıcı olduğunu, birdenbire öncesinde var olmayan duyguları hissetmeye başladıklarını söylüyor ki, insanların ihmal ettikleri varoluşsal sorunlarının, seks bağımlılığından panik atağa pek çok rahatsızlığın asıl nedeni olduğunu düşündürtüyor. 
 
Peki tutkulu ve riskleri olan bir aşk, insanın yaşadığı anlamsızlık duygusuna, metafizik acıya çare mi? Linda, yaşadığı aşkı önemli anlarıyla, iç hesaplaşmaları ve Jacob’la olan konuşmalarıyla aktarırken, aşkın sadece aşk olmadığını, başka bir insanın duygularında ve bedeninde keşfedilenin başka türlü yaşamaya dair bir arzu olduğu gerçeğine ulaşsa da, yaşadığı o çok korunaklı steril hayatın koyduğu görünmez engelleri aşması kolay olmuyor. O yüzden, benzer bir hikayeye sahip olsa da “Aldatmak”, bir “Anna Karenina” değil, ama Anna Karenina günümüzde yaşasaydı, yaşadıklarından sonra Linda’nın elde ettiği sonuçlara mı sahip olurdu bilinmez; belki de... Linda’ya göre, bilgelik ve tecrübe insanı olduğundan farklı birine dönüştürmez, insanı farklı birine dönüştüren tek şey sevgi ve eğer sevgi varsa, başka türlü yaşanabileceğine dair umut da var demektir... Umut var mı? Coelho’nun yaptığı gibi, günümüzde aşkın nasıl yaşandığına bakmalı öncelikle.