Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Yaşama gönül gözüyle bakmak
Haziran 2015

Yaşama gönül gözüyle bakmak

Suzan Mumcu'nun oğluna yazdığı mektuplardan oluşan kitabı "Dinle Harun Reşit", mutluluk, yaşam, ölüm, sabır ve denge gibi netameli konulara değiniyor.
"Dinle Harun Reşit"
Suzan Mumcu
Okuyan Us Yayınları
Fiyatı:14 TL
 
ORHAN TÜLEYLİOĞLU
 
Yaşadığımız, tanık olduğumuz olaylar üzerinde ne kadar düşünüyoruz? Bunların arasında bize yol gösteren, uyaran, gözümüzün önündeki perdeyi açıp gerçeği görmemizi sağlayan olaylar var mıdır? 
 
Suzan Mumcu yeni kitabı “Dinle Harun Reşit”te, hayatını etkileyen, inanılmaz, "Olamaz böyle bir şey" dedirten, yüreğini titreten, yaşam tarzını, görüşlerini değiştiren, yolunun aydınlanmasına neden olan olaylara odaklanıyor. Kitap, bir annenin oğluna yazdığı mektuplar biçiminde ilerliyor. Anne mektuplarını oğluna deneyimlerinden bir şeyler öğretmek için değil, hayatta hiçbir şeyin rastlantı olmadığını, her şeyin planlı programlı olduğunu anlatmak için kaleme aldığını söylüyor. 
 
Hayat bir mucize
 
Mumcu, “Hayatın gerçeği nedir? Madem ölecektik, niye yaratıldık? Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorularının çevresinde, yaşam, ölüm, özlem, sevgi, iyilik, kötülük, suç ve ceza, dürüstlük, din, aşk, bilim gibi konuları irdeliyor. Aşk, sevgi, güven ve inanç dolu yüreğiyle şekillendirdiği yaşamında, kendi mutluluğun anlamını gösteriyor okuruna.
 
Kitap sayfalarında ilerledikçe adeta, Mevlânâ’nın, Ferîdüddin-i Attâr’ın, Mısrî’nin, Muhyiddin-i Arabi’nin, Yunus Emre’nin ve Hacı Bektaş Veli’nin açtığı yollardan geçmekte olan, hayatın kendisini başlı başına bir mucize olarak gören bir gezgine eşlik ediyoruz. Ona göre, hiçbir kimse nedensiz olarak yaratılmamıştır. Kötülüğü iyilikle engellemek gerekir. Sevmek ve sevilmek insanı insan yapar. Çünkü yaşam bir sınav ve bu sınavı kazanmanın en önemli şartı sevgidir. Gülün güzelliği, rengi ve kokusundan çok, elimize batan dikeninin acısı bizi ilgilendirmiş ve hemen nankörlüğümüzü sergilemişizdir. Oysa bütün acılara sabırla, metanetle göğüs gerdiğimizde hamlıktan olgunluğa geçebileceğimizi bilmemiz gerekir. 
 
Suskun olabilmek
 
Sevginin, hoşgörünün olmadığı bir yerde huzurun, mutluluğun da olmayacağını bilmiyor muyuz? Neden başkasını mutsuz ederek, kendimiz de mutsuz olmayı seçiyoruz? Gözümüzün önündeki perde ne zaman açılacak, hakikate ne zaman ereceğiz, saadete ne zaman ulaşacağız acaba? Bu ve buna benzer pek çok soruya içtenlik ve incelikle yanıt veren Suzan Mumcu, bir mektubunda oğluna şöyle sesleniyor: “Bazen bir evlat, bazen bir arkadaş, bazen bir sırdaş, en çok da doktorum oluyorsun. Ben anlatıyorum, sen dinliyorsun. Vehimlerimi, tereddütlerimi, üzüntülerimi, kuruntularımı anlatıyorum, dinliyorsun. Sonra da bütün bu vesveselerden nasıl kurtulduğumu anlatıyorum ve yine dinliyorsun. Cevap vermeden, yorum yapmadan, haklısın veya haksızsın demeden, hatalı davranışlarımı yüzüme vurmadan ve beni hiç incitmeden susuyor, sadece dinliyorsun. Hamuş, derdi buna Mevlânâ, yani Suskun. Ne büyük bir erdemdir suskun olabilmek. Suskun kalarak insanı ve insanın yüreğine eşlik eden kâinatın sesini dinleyebilmek.”
 
Suzan Mumcu, düşüncelerini, duygularını, isyanlarını açık yürekle dile getirdiği, öykü tadındaki mektuplarında hayatın görünen yüzünden çok, görünmeyen yüzüne dikkat çekiyor. Hepimizin zaman zaman yaşadığı, tanık olduğu, tesadüf deyip geçtiği olaylarla ilgili “Biraz daha dikkatle düşünüp, gönül gözümüzle görebilsek, hiçbir şeyin tesadüfî olmadığını çok iyi anlardık” derken, daha mutlu, daha huzurlu, daha bilinçli bir yaşamın yollarını gösteriyor. Umut dolu bir kitaba imza atıyor.