Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Yüksekten korkan çatıya çıksın
Eylül 2014

Yüksekten korkan çatıya çıksın

ABD'li yazar Daniel Smith’in çocukluğunda başlayan ve dozunu giderek artıran anksiyete sorununu matrak bir dille anlattığı kitabı "Maymun Aklı - Anksiyete Bozukluğu Yaşayan Bir Adamın Akılalmaz Derecede Komik Hikâyesi" adlı kitabı, korkularıyla yüzleşmek isteyenler için kılavuz niteliğinde.
ELİF TÜRKÖLMEZ
 
Bu, Daniel Smith’in gerçek hayat hikayesi. Anksiyete (aşırı kaygı, belirli durumlardan, insanlardan, hayvanlardan, objelerden ya da korkudan korkma hali) hakkında yazmanın pek de yeni bir şey olmadığının farkında. Freud’un bundan 90 yıl evvel konuyla ilgili kült bir eser yazdığını, aynı işi ondan 80 yıl önce Kierkeegard’ın yaptığını, Spinoza’nınsa hepsinden çok önce daha 18. YY.'da sırasını savdığını biliyor. Ama bu kitabı yazma motivasyonuyla ilgili olarak dediği şey çok doğru, herkesin anksiyetesi kendine, herkesin korkuları biricik. Sizin araba kullanmaktan korkmanızla, benim araba kullanmaktan korkmam, bizim apartmanın giriş katında oturan yaşlı kadının köpeklerden korkmasıyla, mesela Oslo’da yaşayan orta yaşlı bir bürokratın köpeklerden korkması aynı şey değil.
 
Daniel Smith’in prestijli bir işi, sadık arkadaşları, zeki ve akıllı sevgilisiyle paylaştığı iyi bir apartman dairesi ve ihtiyaçlarını karşılayacak kadar parası var. Ne var ki tsunamiden, vahşi hayvan saldırısından, sevdiklerinin kaza sonucu ölümünden ya da buna benzer bir sürü şeyden çok korkuyor. Tekrar eden sanrı ve kabuslar yüzünden hayatı çekilmez duruma geliyor. Bağırsak krampları, mide bulantıları ve baş ağrıları da cabası. Üstelik tekbenci, tüketici, aralıksız ve saldırgan diye nitelediği anksiyeteyle çocukluğundan beri uğraşıyor. 
 
“Benim anksiyete sorunum var. Bu anksiyete, konsantre olmamı imkansızlaştırıyor. Konsantre olmak imkansız olduğu için işimde affedilmez bir hata yapacağım. İşimde affedilmez bir hata yapacağım için işten çıkarılacağım. İşten çıkarılacağım için kiramı ödeyemeyeceğim. Kiramı ödeyemeyeceğim için Fenway Park’ın arkasındaki kuytu bir yolda para karşılığında seks yapmak zorunda kalacağım. Para karşılığında seks yapmak zorunda kalacağım için HIV kapacağım. HIV kapacağım için AIDS olacağım. AIDS olacağım için yalnız ve rezil olmuş bir şekilde öleceğim,” diyerek kendisini bir anda, serbest stil anksiyeteden fahişelik nedeniyle ölüme gönderebiliyor.
 
Kaynak: Geçmiş
Kaygılarının kökenini anlamamız için de bizi çocukluğuna götürüyor. Anksiyete, Smith Ailesi'nde genetik. Annesi tam bir kaygı canavarı olmakla birlikte, ‘mikroptan korkuyorsan yeri yalayacaksın’ yaklaşımıyla, yani psikoterapideki adıyla ‘taşırma’ yöntemiyle, kaygılarından kurtulmaya çalışıyor. Yetmiyor, bu işin okulunu okuyup psikoterapist oluyor ve evlerinin garajını ofise çevirip bu işten para kazanmaya bile başlıyor. Daniel ve abisi Scott’ın çocukluğu birbirinden acayip korkularını terli avuçları ya da saniyede iki kez kırptıkları gözleriyle filan dışa vuran insanların evlerinin altındaki garaja girip çıktığını görmekle geçiyor.
 
Daniel Smith’in aşırı kaygılı bir tip olmasında çocukluğunda, daha doğrusu biri gençliğinde, yaşadığı iki olayın önemli bir rolü var. İlki beş yaşındayken gölde boğulmasına ramak kalması. İkincisi de 15 yaşında yaşadığı ilk cinsel deneyimin aslında bir tecavüz olduğunu anlaması. Boğulma olayındaki esas kritik nokta ise, görgü tanıklarının anlattığına göre, çocuğun boğuluyor olduğunu gören annenin suya girmeden önce birkaç saniye duraksayarak o sırada boynunda olan fotoğraf makinasını çimlere bırakmaya çalışması. İlk cinsel deneyimin sonradan büyük bir acıya dönüşmesinin sebebi ise, bunu aslında hiç de istememiş olduğu fikriyle yüzleşmesi. 
 
Kaygı halkası
Daniel Smith, ilki annesinin bulduğu Sandra adındaki bir psikolog olmak üzer hayatı boyunca sayısız psikolog ve psikiyatriste gitmiş. Hepsini iyi niyetli bulmakla birlikte çok azının, bir psikoterapistin olması gerektiği gibi, ariflik mertebesinde olduğunu görmüş. “Dinleyen bir kulak elbette iyi bir şey,” diyor ama maalesef her zaman yeterli olmuyor.
 
Çünkü kaygı bir yandan da kendini besleyen bir şey. Yazı yazmayı unutmaktan, hastalanmaktan, ilaç içerken boğulmaktan, AIDS olup ölmekten, çıldırmaktan, evini özlemekten korkan bir kişi, bütün bunlardan korkarken korkusunu da beslemiş oluyor. Akünün çalışırken şarj olması gibi. Bitimsiz bir döngü. Beyin, kaygının acımasız umutsuzluk ve çaresizlik mesajlarına ne kadar uzun süre maruz kalırsa, o mesajların kaçınılmaz gerçekleri ilettiklerine ikna oluyor. Yani bir şeyden beş dakika boyunca korkarsanız, üzerine beş dakika daha kaygılanıyorsunuz, iki gün korkarsanız kaygı süresi de iki güne uzuyor, ama sürekli bir şeylerden korkuyorsanız bu kez kaygı hiç bitmek bilmiyor.
 
Kitabın yazarının ise bu durumdakilere yol gösterecek saptamaları var. Tüm hayatı panikle geçtikten sonra nasıl olup da kaygılarına “Elinden geleni ardına koyma,” diye çıkışan birine dönüştüğünü, şimdi geriye dönüp baktığında kendisini nasıl da bir budala gibi hissettiğini anlatıyor yazar. Komik ve içten. Üstelik “On adımda anksiyetenizden kurtulacaksınız,” filan gibi saçmasapan şeyler de söylemiyor.