Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » "Basılı yayıncılık bitti"
Şubat 2014

"Basılı yayıncılık bitti"

Kar amacı gütmeyen sanat kurumu Salt, bu yıl dokuz tane e-yayın çıkardı. SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun’la e-yayıncılığı konuştuk...
FİSUN YALÇINKAYA
 
Kar amacı gütmeyen sanat kurumu Salt, bundan üç yıl önce Galata ve Beyoğlu’nda açıldığında, uzun vadede ‘kağıt devri sonrası’ bir kurum olacağını ve ‘çöpe atılabilecek’ hiçbir şey basmayacağını duyurmuştu. Üç senedir bu sebepten izleyicilerin sergi tanıtım kağıdı, broşürü, kartı edinmeden gezdikleri kurum, arşivini ve kütüphanesini de ilk günden bu yana internete aktarma çabalarına devam ediyor. Dahası bu yıl dokuz tane e- yayına imza attılar. Son olarak da SALT, 1976-1980 yıllarında Türkiye’deki kültür üretimi ve politikalarını inceleyen “Duvar resminden korkuyorlar” projesi kapsamında, akademisyen Güler Bek Arat’ın doktora tezini kitaplaştırdı. “1970-1980 Yılları Arasında Türkiye’de Kültürel ve Sanatsal Ortam” adlı bu kitap vesilesiyle, SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun’la e-yayıncılığı konuştuk.
 
Salt büyük oranda elindeki tüm yayınları dijitalleştiriyor. Bu süreçte şu an hangi noktadasınız?
 
Başından itibaren yapmaya çalıştığımız bir şey vardı. Bir tanesi kütüphane tarafıyla arşiv tarafını birbirine bağlamak ve arşivle birlikte tek yerden aranabilir, takip edilebilir kılmak. İkincisi de paylaşmak. Dünya değişiyor. Eski modelde arşiv modeli devlet arşivi gibi algılanır ve kale modelidir. Dışarıya karşı korunaklıdır. Elbette koruman gerekiyor. Bakman, temizlemen, bir sonraki kuşağa aktarman gerekiyor. Ama böylece kamu gözünden uzak tutma anlamına da geliyor. Bu konuda da zorlamamış oluyorsun. Şimdi bir sürü kurum açıyor ama çok seçme ve küçük bir kısmını açıyorlar. Biz bunu İstanbul’dan tüm dünyaya açmak istiyoruz. Elbette biz de arşivin tamamını açamıyoruz. Örneğin sanatçı arşivlerini… Sanatçılar, videosunu online olarak koymak istemeyebilir; bu gibi sebeplerden sanatçı arşivlerini açamıyoruz. Ama elimizde olanı en yüksek şekilde dışarıya devredebiliyoruz.
 
E-kitapların içeriğine nasıl karar verdiniz? Teklif geldi mi?
Teklif bir tane geldi şimdiye kadar. Nazlı Gürlek’in Sarkis çalışması “When Attitudes Become Form” (Tutumlar Biçime Dönüşünce). O da bize çok uygundu ve yayınladık.
 
Onun haricinde kalanlara nasıl karar verdiniz?
 
Bir tanesi doğrudan uğraştığımız bir mesele 1970 ve ‘80 meselesi. Bu kapsamda ilk önce “Ocak 1976-Eylül 1980: Kültür-Sanat Sayfalarında Gündem” çıktı, sonra “1970-1980 Yılları Arasında Türkiye’de Kültürel ve Sanatsal Ortam”. Şimdi Görsel Sanatlar Derneği kronolojisi ve dönemin karakterleri üzerine söyleşiler hakkında üçüncü kitap çıkacak. Bu üçleme böyle sonlanacak. Bir de yaptığımız projelerin kitapları var, “Sanatta Özgünlük Belgeleri” ve “O Zamanlar Konuşuyorduk”. Ayrıca “Mütevazı Bir Miras - Nilgün Özayten Kitabı" da bizim için çok önemli. Rahmetli Nilgün’ün doktora tezi. Çok önemli bir tezdir.
 
Teklif üzerine hazırladığınız oldu mu?
 
Bir tane teklif geldi şimdiye kadar. O da az önce söylediğim Nazlı Gürlek’in Sarkis çalışması.
 
Sizce e-kitap daha mı fazla insana ulaşıyor?
 
Potansiyel olarak daha çok insana ulaşma imkanı var. Ayrıca işin kolayı bu. Giriyorsun mesela e- yayınlar arasında aratmak için, ‘Güleryüz’ yazıyorsun, tembelsen, zırt diye Mehmet Güleryüz hakkında her şey çıkıyor.
 
Bundan sonra neler hakkında kitaplar olacak?
 
1970-‘80’lerle ilgili bilgiler var. İlgi alanımız neyse o alanda bilgi olacak. 1920’lerle ilgili bir kitap olmayacak mesela.
 
Neden?
 
O dönem bizim kurumumuzun arşivlerinde yok. Henüz ilgilendiğimiz bir alan değil. Bir gün o da konumuz olursa onun hakkında da bir e-kitap hazırlanabilir.
 
Basılı yayınların e-kitapların gerisinde kaldığını düşünüyor musunuz?
 
Daha da basit söyleyeyim: Bitti. Ha, belki 20 yıl sonra tamamen sona erer, ama bitti. Bir kişinin kendi başına bir köşede yazdığı, sonra basıldığı, depodan dağıtıldığı kitapların dönem bitti. Ara dönemlerini yaşadık. Son 15 yılda, küçük matbaaların kendi kitabını basma süreçleri sona erdi. Bunlar ara dönemlerdi. Artık ne lüzum var.
 
Bir yandan yayınevlerinin hakim olduğu hiyerarşi de sona erdi diyebilir miyiz?
 
Tabii ki. Bırakalım aracılar karar vermesin, neyin iyi neyin kötü olduğuna, tarih karar versin. Tabii ki basılı yayın bir şekilde kendini devam ettirecek ama biçimi, şekli değişecek. Butik bir şeye dönüşecek. Kitap dediğimiz şeye farklı yaklaşacağız ileride. Biz mesela Salt olarak, bir yılda dokuz kitap mümkün değil basamazdık. Ama e-yayın olarak dokuz yayın çıkarabildik.
 
E-yayınlarınızın kullanımı nasıl? Kaç kişilik bir kitleye ulaştı şimdiye dek?
 
E yayınların arkasında bir counter (sayaç) yok. Yani kaç kişi indirdi bu kitapları bilemiyoruz. Mart ayında yeni sürümle birlikte o da gelecek. Ama önemli olan kaç kişinin baktığı değil. Okudu mu, çevirdi mi, kullandı mı, biriyle paylaştı mı, tezinde yer verdi mi bunları yine bilmiyor olacağız… Aynı şekilde kapıdan kaç kişi girdiği de benim umurumda değil. Kelle saysak ne olacak? Biz kaç kişinin geldiğiyle ilgilenmiyoruz. Kullanıcı istiyoruz. Kurumun gelişmesine katkıda bulunacak insanlar istiyoruz. Uzun dönemde ilişki kuracak insan, katılımcı istiyoruz. Dahil olacak, bizi eleştirecek insanları istiyoruz. Öbür türlü ne kurum gelişir ne de insanların gelişmesinde faydalı olabiliriz. 
 
"Çağdaş sanat kelimesini ilk kullanan kişi Bülent Ecevit"
 
Bundan sonraki hedef ne?
 
Benim hayalim II. Dünya Savaşı sonrası dönemden başlamak. 1950’lere inmek önemli bizim için. Bülent Ecevit arşivlerimiz var şimdilik bu döneme dair elimizde. Bülent Ecevit’in kültür sanat üzerine yazıları var. Çağdaş sanat kelimesini kullanan ilk kişi olması bakımından önemli bu yazılar. Sonra Türkiye’deki ilk galerilerin arşivleri var. Bunların kiminin araştırması yapıldı kimininki daha tamamlanmadı. Bunların araştırmalarını birileri yapsa da biz de yararlansak diyoruz. Yapmıyorsa da biz yapıyoruz.