Milliyet Sanat
Ekim 2012

Bu kimin İran'ı

"Zehra’nın Cenneti" yayımlandığı günden bu yana pek çok dile çevrilen ve NY Times'ın kitap listesinde haftalarca bir numarada kalan bir çizgi roman. İranlı Amir’in metinleri ve Cezayirli Kalil’in vurucu çizimleri, 2009 İran seçim protestoları sırasında kaybolan genç Mehdi’nin izine düşen bir anenin hikayesini anlatıyor. 1979 sonrasında ailesiyle Amerika’ya göçen Amir, aynı zamanda gazeteci ve sinemacı. Hiciv ustası Khalil ise politik karikatürleri ile Amerika’da iyi tanınıyor. "Zehra’nın Cenneti"ni İran’a hiç gitmeden, özellikle blog dünyasının zengin kaynaklarından beslenerek çizdi. 2009’da İran’da seçim öncesi yaşananların Arap Baharı’nı büyük ölçüde etkilediğini düşünüyor.

Amir ise çok yakın zamanda İran’da büyük değişimler bekliyor. 2010 başında internette tefrika halinde yayınlanmaya başladığı ilk günlerden itibaren büyük ilgi gören ve adını İran'ın en büyük mezarlığından alan "Zehra’nın Cenneti" Türkçe olarak Pegasus Yayınları'ndan çıktı. Biz de bu vesileyle Dubai'de Emir ve Halil'le bir araya gelip "Zehra'nın Cenneti"ni konuştuk...

Kitap fikri nasıl çıktı ortaya?

Khalil: Amir'le ikimiz Ahmedinejad ile ilgili bir karikatür projesi üzerinde çalışmaya başlamıştık ki Haziran seçimleri fiyaskosu yaşandı. Her şey bir anda tamamen değişti ve biz de projeyi "Zehra'nın Cenneti"ne dönüştürdük.

İnternette izlediğiniz bir videodan etkilenmişsiniz galiba...

Khalil: Amir, Youtube'a koyulan bir videodan etkilendi. Seçimlerden sonraki hükümet karşıtı gösterilerden birinde kaybolan 19 yaşındaki oğlunu arayan Tahranlı bir anne, İran'daki Evin Hapishanesi görevlilerinden biriyle kavga ediyordu.

Yaşanmış olayları çizerek kağıda dökme fikri nasıl oluştu?
Khalil: Kitaptaki her sayfa, her illüstrasyon, her söz Haziran 2009 gösterilerinden esinlendi. İran halkının cesareti, çektiği acılar bize sayfaları çizdirdi.
Şimdiye kadar sizinle ulusal ve uluslararası yayın organları, pek çok defa söyleşi yaptı. Bu söyleşilerde hiç sorulmayan, şimdi yanıtlamak istediğiniz bir soru var mı?
Emir: Sanırım "Zehra’nın Cenneti"yle ilgili şimdiye kadar sorulmayan bir soru kitapta büyük yer tutan zaman kavramıyla ilgili. Zamanın gelişigüzelliği ve insanlar üzerinde tahakküm kurmak amacıyla kullanılması. İranlılar için zaman yokluğun, acının, cezanın bir ölçütüne dönüştü: Sürgünde geçen zaman, hapiste geçen zaman gibi... Kitabın kıyametin habercisi İmam Mehdi’yle aynı adı taşıyan baş karakteri de aynı şekilde zamanı temsil ediyor.
Tıpkı zaman kavramı gibi, Mehdi gibi, kitapta sembolizme sıkça başvuruyorsunuz. Zehra’nın Cenneti, aslında İran’ın en büyük mezarlığı, aynı zamanda Zehra Mehdi’nin annesinin adı...

Amir: Evin Hapishanesi’ne sayısız insan götürüldü, Zehra’nın Cenneti'ne sayısız insan gömüldü. Bu çok derin bir yara. Bu cenazeler, bu kayıplar nerede başlıyor? Bir simge olarak "Zehra’nın Cenneti" sadece bir mezarlık değil, aslında bizi bu mezarlığa götüren diğer bütün olaylarla ilgili bir hikaye. Beni derinden etkileyen bir başka simge de, İran’da insanların asıldığı vinçler. Ne zaman bir vinç görsem aklıma artık infaz geliyor. İran gibi zengin, sevgiyle, kültürle yoğrulmuş bir ülke nasıl olur da vinçlerle anılmaya başlar? Vinçler ne zaman İslam’ın, İran’ın simgesi haline geldi? İslam bu mu? İran bu mu?
Khalil: İran’da insanlar olanları gördükçe “Bu benim dinim mi?” diye soruyor artık.


Yakın zamanda İran’da yeni bir devrim bekliyor musunuz?
Amir: Evet, büyük değişiklikler bekliyorum. İran büyük bir dönüşümün eşiğinde. Kadın organizasyonları, öğrenci hareketleri son derece aktif. Yönetime muhalif pek çok Ayetullah var bugün. Sonra diaspora... Bir sonraki kırılma noktasını neyin fişekleyeceğini göreceğiz. Muhtemelen bir sonraki seçimler, başa kimin geçeceği soruları gerginliği tırmandıracak. İslam Cumhuriyeti İran’ı izole etmeye çalışıyor. Ama İran gibi bir ülkenin dış dünyadan kopması mümkün değil.
Khalil: 2009’daki protestolarla, içeride zaten parçalanmış bir elitin içinde bulunduğu durum giderek görünürlük kazandı. İktidarın bir bütünlük içinde hareket edememesi insanlara sistemdeki çatlağı gösterdi. 2009’dan beri bu çatlak giderek büyüyor.
Amir: İçeride bu kadar güçsüz olduğunuzda toplumun dikkatini İsrail ya da Amerika’yla olan gerilimleri kullanarak dağıtmaya çalışırsınız. Ama 2009’dan sonra bu değişti. Devrim vaat ettiği şeyleri gerçekleştiremedi. Söz verilen dini, ekonomik, politik özgürlüklerin hiçbiri ortada yok. Humeyni başa geçtikten kısa bir süre sonra muhalefet lideriyken eleştirdiği her şeyi kendi yapmaya başladı. Bu durum bu şekilde devam edemez. Mesele Ahmedinejad ya da Hamaney meselesi değil. İnsanlar Humeyni’nin İslam’a ve İran’a verdiği zararla yüzleşmeye istekli olmadıkça gerçek değişim yaşanamaz.

"Bizi anlatıyorsunuz diyorlar"

Bugün geldiğimiz noktada İran’ı siz nasıl görüyorsunuz?
Khalil: Benim için bu daha çok politik bir soru. Almanya olsun, Amerika olsun, Cezayir olsun, her milletin kendisine sorması gereken soru, 'bize ne oldu' sorusudur. Devrimden sonra bu despotluk İran’a nerden geldi? Tahran’ın parkta yas tutan kadınları, Arjantinli kadınların otuz yıl önce, Cezayirli kadı