Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » 'Halk açısından' İngiltere
Temmuz 2014

'Halk açısından' İngiltere

Murat Belge
Lindsey German ve John Rees'in kitabı Londra’nın tarih boyunca türlü biçimler alan haksızlıklara ve baskıcı yönetimlere başkaldırmış bir kent olduğu saptamasından yola çıkıyor ve Ortaçağ’dan başlayıp bugünlere kadar geliyor.
"A People’s History of London"
Lindsey German ve John Rees
Verso Books
Fiyatı: 12.99 Dolar
TARİH
 
Geçen ayın başında Londra’dayken tabii kitapçı geziyordum. Bir başlık ilgimi çekti: "A People’s History of London". İnsanın aklına hemen Komünist tarihçi Morton’ın "A People’s History of England"ını getiriyor. 'Halk Açısından' İngiltere veya Londra. Kitabı aldım, okudum da. İki yazarı var: Lindsey German ve John Rees. Okuyunca, Morton’a göndermenin bilinçli olduğu hemen anlaşılıyor. Çünkü yazarların sosyalist olduğu belli.
 
Kapağında Ken Loach’ın değerlendirmesi, “Beklediğimiz Londra tarihi,” diyor solcu yönetmen, “Zarafetle ve titizlikle anlatılmış.” Yazarlar, Londra’nın tarih boyunca türlü biçimler alan haksızlıklara ve baskıcı yönetimlere başkaldırmış bir kent olduğu saptamasından yola çıkıyor. Ortaçağ’dan başlayıp bugünlere kadar geliyor. 
 
'Öncü' konumu
 
İngiltere’nin tarihi ilginçtir. Oldukça kendine özgüdür. Keltler ve Roma, derken Saksonlar, derken Danlar, derken Normanlar. Bir ada olmasına rağmen, ziyaretçisi eksik olmamıştır. Ama 17. YY.'dan başlayarak bir 'öncü' ülke olmuştur İngiltere. İlkin, bu yüzyılın ortasındaki (1642 - 51) İç Savaşı ile yaptı bunu, çünkü böylece tarihin o döneminde pek rastlanır bir şey olmayan parlamenter sistemi kurmuş oldu. 18. YY.'ın ikinci yarısına gelirken Sanayi Devrimi dediğimiz olay da her yerden önce Britanya’da başladı. İkinci Dünya Savaşı’na kadar Britanya dünyanın en güçlü ülkesiydi. Bütün bunlar Britanya’yı 'öncü' konumuna getiriyor.
 
Ama bunlar hep görece kavramlar. Britanya’nın 17. YY.'da sağlama aldığı parlamenter dünyaya gösterilen bir demokrasi modeli oldu, buna diyecek yok. Ama Britanya kendisi bu parlamentosuyla ne kadar 'demokratik' olabildi?
 
Bir yerlerde bir parlamentonun çalışıyor, zaman zaman kralın iradesine karşı çıkıyor olmasının 'demokrasi' demek olmadığını bu kitabı okurken habire görüyoruz. Parlamento üyeleri seçiliyor, oraya seçilerek geliyor, bu iyi. İyi de, kaç kişi seçiyor? Birini seçebilmek için nelere sahip olmak gerek? Parlamentarizmin içine demokrasi doldurmak kaç yıl, yani kaç yüzyıl almış?
 
Bu hikayeler insanda hep şu 'gerekli koşul / yeterli koşul' tekerlemesini uyandırıyor. “Demokrasi olması için parlamento ve seçim gerekli koşul, onlar olmadan olmaz; ama yeterli koşul değil çünkü, işte bakın, onlar var, ama demokrasi yok.”
 
Ve şiddet! Yani, özellikle yukarıdan aşağıya şiddet. Bu olunca, aşağıdan yukarıya şiddet de oluyor elbette; ama birincisi kadar etkili olamıyor. 'Halka açık' idamlar, işkenceler. Bunları bayıla bayıla seyredenler... Dünyaya böyle bir odaktan bakan yaklaşık 300 sayfalık bir kitap; ister istemez, yoğunlaştırılmış, sıkıştırılmış bir baskı ve zulüm tarihi; okudukça kasvet basıyor. 
 
'Demokrasi kurmak'
 
Ve kasvet basa basa okurken, bir yandan da biliyorsunuz ki demokraside dünyaya öncülük etmiş bir ülkenin tarihini okumaktasınız. Ya öncü möncü olmayanlar? Ama sonuçta insan her yerde insan; kimsenin kimseye “Benim tarihim cici; seninki kaka” diyecek hali yok. Tabii, bir yandan da, 'demokrasi kurmak' denen şeyin aslında ne kadar zor bir şey olduğunu anlıyorsunuz. 'Halden anlamak', yani Frenkçesi 'empati' olan şu duygu ne kadar zor bir şey... Yaşadığınız kentte 'Karındeşen Jack' diye ad takılmış bir manyak katil peyda olmuşsa, onun 'aslında' bir Yahudi olduğunu iddia etmek ve bir yığın insanı buna inandırmak ne kadar kolay!
 
Bu kötülükleri, kötülüğün kolaylığını görüyorsunuz, alçaklığın, bireysel ya da sınıfsal bencilliğin sonu olmadığını anlıyorsunuz. Ama o zaman 'iyileşme'yi de anlıyorsunuz. Bu kötülükler olmuş, ama bunların epeycesi artık olmuyor, olamıyor. Olamıyor, çünkü bir zaman bunları kolaylıkla kabul eden ve sindiren ortak insan vicdanı artık bunları kaldıramıyor.
 
Bu da bir şey!