Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Bir İrlanda hikayesi
Ekim 2014

Bir İrlanda hikayesi

Sevin Okyay
Gazeteci, radyo ve televizyoncu, yazar Sean Moncrieff’in üçüncü kitabı “Sokak Lambalarının Meleği" (Angel of the Street Lamps), ülkesini ve ülkesinin insanlarını iyi tanıyan bir yazarın elinden çıkmış
"Sokak Lambalarının Meleği"
Sean Moncrieff
Çev: Ümit Edeş
Tünel Yayınevi
Fiyatı:  23 TL
Polisiye
 
Mikrofonların efendisi Sean Moncrieff’in üçüncü kitabı “Sokak Lambalarının Meleği" (Angel of the Street Lamps) bir cinayet olayını beş ayrı kişinin ağzından anlatırken, birkaç yıllığına Avrupa’nın en zengin ülkelerinden biriyken birden iktisadi durgunluk içine girmiş İrlanda’nın da portresini çiziyor. Her şeye inanç sarsılmış, herkes birbirini suçluyor.
 
“Sokak Lambalarının Meleği”, bir cinayet olayıyla açılıyor. Sonra da o cinayete bir şekilde bulaşmış beş kişi sırayla kendi hikayelerini ve neler olduğunu anlatıyor, anlamaya çalışıyor. Sürükleyici, karanlık hikaye, bir cinayetin bir topluma nasıl ayna tuttuğunu da gösteriyor.
 
Maktulümüz ve kahramanımız, bir apartman penceresinden düşüp ölen Manda Ferguson. Belli ki itilmiş. Cinayet hemen manşetlere çıkıyor. Olaydan sonra kaçan bir adam (Bazz Carroll) şüpheli. Rachel Belton’un seçim afişinin işe karışması basını büsbütün ateşliyor. Kurbanın fazla içen kuzeni Carol, hanesine bir mesleki başarı yazmaya çabalıyor. Taksi şoförü Maurice Kiberd, arabasına bindiği anda gözünün tutmadığı Bazz’ın yerini biliyor. Rahip Michael Bourke ise, kıza son duayı okumuş olsa da ne olup bittiğini pek anlamış sayılmaz. 
 
Dertli anlatıcılar
 
Her bölüm, adı başlık olarak yazılmış bir karakterin ağzından, birinci tekil şahıs olarak anlatılıyor. Aslında hiç de kolay bir yöntem sayılmaz ama yazar Moncrieff hepsine başka bir ses, başka bir tarz ve dil vererek, onları birbirinden ayrı tutmayı başarmış. Bir noktadan sonra, Manda’nın hayaletinin sokak lambaları altında göründüğü rivayeti yayılıyor. Durgunluk döneminin faturası kendilerine çıkan halk, ininaçlarını kaybetmeye yakın oldukları bu dönemde bir mucizeye inanmaya hazır. Lambaların altında toplanıp diz çökerek dua ediyorlar.
 
Anlatıcıların ise hepsinin tek tek derdi var. Bugünde olan bitenleri anlatmaya çalışırken kendi geçmişlerine, yeniyetmeliklerine de dönüyorlar. Bazz yoldan çıkana kadar, kendi kendine üniversiteyi bitirmiş annesi Rose'un sevgiyle yetiştirdiği örnek bir evlatmış. Annesine göre, sonradan bu çocuğun yerini uyuşturucu müptelası bir canavar almış. Polisten ziyade, onu öldüreceklerini söyleyen Gürcü mafyasından kaçıyor. 
 
Hikayesi olan karakterler
 
Rachel, güzel bir kız olarak başarılı bir evlilik gerçekleştirmiş. Ama arka arkaya yaptığı düşükler onu da, kocası Daniel’i de perişan etmiş. Seçimlerde aday olan Rechel’ın şansı Manda olayıyla azalınca, parti ondan çekilmesini istiyor. Taksi şoförü Maurice, şiddete yatkın, bazen kendi yöntemleriyle içinden yükselen öfkeyi bastırmaya çalışan hırçın biri. Sedef hastalığı küçükten beri hayatını karartmış. Sokaktakiler için tek bir tanımı var: Hayvanat. Carol, ölen Manda’nın kuzeni. Epey önce birbirlerinden uzaklaşmışlar ama çocukluğuyla ilk gençliği Manda ve kardeşi Connor’la geçmiş. Rahip Michael ise, sarhoş meslektaşı Jack gitti gideli, cemaatinin taleplerini karşılamaya çalışıyor. Zaten zayıf olan inancı büsbütün sarsılmış. Manda’nın yüzüne baktığı son insan.
 
Melek / hayalet olarak dönen maktul, Don DeLillo’nun hikayesi “The Angel Esmeralda”nın da kullandığı bir trük. Ama Moncrieff’in bundan haberi olamaz, çünkü DeLillo’nun hikaye kitabı basıldığında onunki de tamamlanmış. İrlanda’nın Kelt Kaplanı dönemini izleyen yıllardaki iktisadi durgunluğun getirdiği yıkım ise, ülkesinin başka yazarlarının da kullandığı bir şey. Ancak gazeteci, televizyoncu, efsanevi radyocu Sean Moncrieff, bu yıkımın karakterler üzerindeki etkisini başarıyla anlatıyor. Cinayetin de ‘kim’inden çok, ‘neden'iyle ilgileniyor.