Milliyet Sanat
Mart 2015

İadeli şiirler

Necmiye Alpay
Türkan Yeşilyurt, inceleme kitaplarına egemen olan akademik dilin tam tersine, şiirlerinde zincirleri kırmaya yöneliyor
"küçük bir ah"
Türkân Yeşilyurt  
Yasakmeyve Yayınları
Fiyatı: 10 TL
Şiir
 
Kadın şair, yazar ve müzisyenlerin 'ah' çeken yapıtlar vermelerine şaşmalı mıyız? Didem Madak “Ahlar Ağacı”nı yazmıştı, Defne Sandalcı’nın kitabının adı “Ah!”, Yasemin Göksu’nun bir müzik albümünün adı da “Âh” vb. Gerçi bu ünlemi mahlasına ekleyen bir erkek şair de var: Ah Muhsin Ünlü. Ama ben bu yazıda Türkân Yeşilyurt’un “küçük bir ah”ından söz etmek istiyorum.
Yeşilyurt, biraz da akademisyenliğinin hakkını vermekle ilgili olmalı, monografik çalışmalar açısından en verimli şairlerden biri. 2013’te, Dağlarca’nın şiirini izlekleri temelinde ele aldığı doktora tezine dayalı “Dağlarca” adlı kitabı yayımlanmıştı. 2014’te iki inceleme kitabı birden çıktı: “Hilmi Yavuz’un Şiirlerinde Geleneğin Yeniden Üretimi” ile “Nâzım Hikmet ve Yergi”. Bu iki çalışmayı bir arada okumak ayrıca ufuk açıcı oluyor. Özellikle Nâzım’la ilgili kitaptaki “Oryantalizme Karşı” başlıklı yazı atlanmamalı.
 
Yeşilyurt’un belirleyici yanı şiirleri mi yoksa incelemeleri mi? Hacim açısından ikincisi, özgünlük açısından şiirleri öne çıkıyor. Bu iki tür arasında, en çok dil açısından baktığımızda belirginleşen bir zıtlık ilişkisi var. İncelemelerine akademik ortamların etkisini akla getiren resmî ve uzlaşımcı dil egemenken, şiirlerinde bunun tam tersine, gitgide daha özgür, daha açılımlı, zincirlerini kırmaya yönelmiş bir eğilim göze çarpıyor.
 
Keşfin lirikleri
 
“küçük bir ah”, Yeşilyurt’un dördüncü şiir kitabı. İlk ve ikinci kitapları, 1993’te ve 1994’te yayımlanan “Yoksun” ile “Hâlâ Yoksun” idi: Nefis bir çiftanlamlılık, iyi bir şiirsel başlangıç.
 
Onlardan 10 yıl sonra, İlhan Berk’i çağrıştıran “Dün Kendimin Önünden Geçtim” çıktı. Günümüzün yaygın bir duygusu olarak özne sorgulamaları içeren ('sendim', 'içimde ağlayan kim' vb.), dizisel yinelemeli, bazen uyakçı ve nakaratçı, 5N1K’lı lirikler vardı o kitapta. Bu gelenek çağrışımlı biçimin içinde yer yer, 'es'lerle parçalara ayrılmanın da etkisiyle metropol duygusu, hatta poplaşma eğilimi oluşuyordu. Yanı sıra, diri ve keşfedici bir anlatıma yöneliş: “bir harf bile olamamışken / nehir şiir düşlerim / katil sözüm kanlı dilim / lav fışkırıyor ağzımdan / ince uzun parmakların devrim”
 
Terk edilen lirik
 
Dersim şiirleri desem, “küçük bir ah”ı anlatmış olur muyum? Kısmen, çünkü Dersim’siz şiirler de var, her şey biraz parça bölük. Katılaşmış sözlerimizi kancayla söker gibi. İlk şiir, sökümün temel nesnesine işaret: “kurgulanmış birey”. Ve başlangıç dizesi, liriğin terk edilmişliğini ilan ediyor: “Lirikler onlar ki terk edilmişlerdir.” 
 
Şiirin ve lirizmin zincirlerini kırmaya yönelirken, bir yandan da esaslı bir zincir imal ediyor şair: Dizeden dizeye, bölümden bölüme, şiirden şiire halkalanarak çok az istisnayla bütün kitabı kat eden bir söz zinciri kuruyor. Söz konusu olan, eskilerin 'iade' dediği söz sanatıdır. Divan şiirinde beyitte olup biten iade sanatı burada bütün kitabı biçimlendiriyor. Metin lastik gibi esnemek, bildiği gibi uzayarak biçim değiştirmek istiyor, ama öncesine bağlı kalmak da istiyor bir ucundan ve bir sözcükle bağlanıyor. Kitap boyunca bir sonrakine bağlanmayan tek şiir, “bir dersim var tunceli’den içeri” adlı olanıdır ve kopmaya doğru giderken, “Haşim Haşim”, “Hilmi Hilmi” diye, şair adlarını yinelemektedir. Bir sonraki şiirde dile gelen ise, ezelî yinelenme ile zaten kopmuş olmaktır: “Dersim kendini tekrar ederken durmadan (...) Dersim, güvenirmiş sadece dağına.”