Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » İçimizdeki şeytan: Hâlâ büyük bir aşk
Haziran 2015

İçimizdeki şeytan: Hâlâ büyük bir aşk

Yekta Kopan
Raymond Radiguet’nin 19 yaşında yazdığı romanı "İçimizdeki Şeytan", 1900'lerin Fransası'nda yaşanan aykırı bir aşk hikayesini merkezine alıyor.
"İçimizdeki Şeytan"
Raymond Radiguet
Çev: Mehmet H. Doğan
Everest Yayınları
Roman
 
Everest Yayınları’nın “Büyük Aşklar” dizisi içinde yeniden yayımladığı "İçimizdeki Şeytan"ı 1989 yılında Can Yayınları yayımladığında ve Everest Yayınları baskısında olduğu gibi- Mehmet H. Doğan çevirisiyle okumuştum. 21 yaşımdaydım. Yazarın isimsiz ben anlatıcısının kendisiyle hesaplaşma konusundaki açık sözlülüğünden, ergenlerin dünyasıyla yetişkinlerin dünyası arasındaki karşılaştırmalarından ve elbette aşkından etkilenmiştim. Bütün o erkeksi kibirinden nefret ettiğimi de gayet iyi hatırlıyorum. Marthe’ya olan aşkını, bir süre sonra onu bir nesneye çevirerek yaşaması, o zamanlar rahatsız etmişti beni. Sınıf eleştirisiyle pek ilgilenmeden, anlatıcıyla hesaplaşmaya girişmiştim. Ama şimdi durup düşünüyorum da, beni en çok etkileyen Radiguet’nin, Mehmet H. Doğan’ın kapsamlı önsözünde ayrıntılarıyla anlattığı yaşamöyküsü olmuştu.
Burada uzun uzun anlatmaya gerek yok, özetleyeyim. Raymond Radiguet (1903 - 1923), 20 yıllık hayatına iki roman, iki şiir kitabı, bir kısa oyun, resim ve şiir eleştirileri sığdırmayı başarmış genç bir deha. Anlaşılır bir benzetmeyle romanın Rimbaud’su. Birinci Dünya Savaşı sonrası toplumsal değişim ortamında dönemin ünlü şair ve yazarlarıyla edebi ilişkiler kurmuş, biraz isyankar bir kalem. Bu ilişkiler içinde özellikle Jean Cocteau’yla kurduğu dostluğun, edebi arenada sahne almasında önemli bir rolü var. Tanıştıklarında Cocteau 30, Radiguet 15 yaşında. "İçimizdeki Şeytan", ikisinin 1921 yazında birlikte çalışarak geçirdikleri bir yaz mevsimi sonrasında tamamlanıyor. Radiguet, bu romandan sonra "Le Bal du Comte d’Orgel" adında bir roman daha yazıyor.
 
İlk ödül
 
1923 yılının sonbaharında tifoya yakalanıyor Radiguet. 9 Aralık 1923’te, yani ölümünden üç gün önce, son anlarında yanında olan Cocteau’ya, “Dinleyin, size korkunç bir şey söyleyeceğim, üç güne kadar Tanrı’nın askerlerince kurşuna dizilmiş olacağım,” diyor. Gerçekten de üç gün sonra, 12 Aralık 1923’te, henüz 20 yaşındayken bu dünyaya veda ediyor. Edebiyat tarihi, Cocteau’nun bu ölümün etkilerini ömür boyunca üstünden atamadığını yazar. "İçimizdeki Şeytan", sadece Cocteau’nun değil dönemin çoğu edebiyatçısının alkışlarıyla çıkmış sahneye. Yayımlanmasından iki ay sonra Nouveau Monde Ödülü’ne değer görülmüş. Genç yazarına büyük bir şöhret de getirmiş. 
"İçimizdeki Şeytan"ı bunca yıl sonrasında hâlâ farklı ve özel kılan, yazarının hikayesinden öte bir şey; orta sınıf ahlakını, aykırı bir aşk hikayesi üzerinden ameliyat masasına yatırmak. Bir yandan örtük davranmaya çalışmayan bir aşkın dinamiklerini kurmak, diğer yandan da bu aşkı Birinci Dünya Savaşı’nın fonda olduğu bir manzaranın merkezine koymak. Merkezdeki bu hikayenin çevresine dağılmış olan yetişkinler evreniyle, içten ve kimi zaman sert hesaplaşmalar yaşanmasını sağlamak.
 
"İç titreten satırlar"
 
Bugünün okurluk bilgisi ile "İçimizdeki Şeytan"ı tekrar okuduğumda, daha çok etkilendiğimi söylemeliyim. Anlatıcının, içindeki şeytanı böylesine açık yüreklilikle dışarı çıkarabilmesi ve hatta yer yer sıradanlaştırması, burjuva ahlakına sert bir tokat niteliğinde. Basit, kolay anlaşılır ve okuma heyecanını yüksek tutan kurgusunda, öyle şiirsel vurgular var ki, aşk ve ahlakçılık arasındaki dengede belki de dengesizlik demeliyim- okuru rahatça savurabiliyor.
16 yaşındaki anlatıcıyla, 19 yaşındaki evli Marthe’nın aşkı tahmin edilebilecek sona doğru sürüklenirken, okurunu da beklenmedik ruh hallerine savuruyor. Üstelik 1900’lerin başlarında, Fransa’da resmedilen burjuva ahlakının ve ikiyüzlülüğünün izdüşümlerini günümüzde, coğrafyalar ötesinde bulabiliyoruz.
 
"İçimizdeki Şeytan", Everest Yayınları’nın “Büyük Aşklar” dizisine yakışır bir kitap. Bu dizide başka hangi kitapların yayımlanacağını merak etmemek elde değil.
 
Yazıyı, 2008 yılında aramızdan ayrılan Mehmet H. Doğan’ın Gonca Özmen’le yaptığı bir söyleşideki cümleleriyle noktalayayım: “Radiguet’nin İçimizdeki Şeytan’ı bence hâlâ dünyanın en güzel aşk romanı. Kim bilir kaç kez okudum, daha kaç kez okuyacağım! Her okuyuşta hâlâ insanın içini titreten satırlar buluyorum. Şiirselliğinin en büyük kanıtı da bu değil mi zaten? Bu bana göre elbette; ne de olsa ilk çocuğum benim.”